Mor Dağlar

Nejla Arslan kullanıcısının resmi
Mor dağlara annesinin kolunda geldiğinde beş yaşındaydı. Üstü başı düzgün, iyi giyimli şehir çocuğu olarak gelip köy çocuğu olmayı öğretti ona yıllar. Annesi sığınıverdi baba evinin iki göz odasına. Çobanlık deyip geçmedi.

En rahat ettiği yerlerdi önceleri. Koşmakla bitmiyordu, küçük parklardan farklıydı. Çam ağaçlarına keçileriyle tırmanır, hangi ot köküne tutunsa elinde kalmayacağını bilirdi. Meşe ağaçlarının en serin ağaç altı olduğunu bilerek dinlenirdi. Keçileriyle dağ bayır zıplayarak koşar, anacığının kuzinede yaz kış pişirdiği çorbayı ekmek doğrayarak löp löp yutar, sarılı verirdi sonra pazen kokulu anne göğsüne. Tatlı bir duygu olurdu annesinden ona akan. En çok ondandı koşarak gelmesi.

Ne çok beklerdi yaz aylarını. Kuzenleri ona bir avuç şehir yaşamı getirecek, karşılığında dağların en güzel yerlerinde gezdirirdi onları. Küçükken her şey ne kadar güzeldi. Çok eğleniyorlardı. Gözleri ince patikayı kesiyordu. Yine gelecekler, her yanlışın, her kavganın, aşağılanmanın sebebi kendisi olacaktı. Oysa küçükken eşittiler. Bir de babalarının öyle sahip çıkıp “Benim çocuğum yapmaz,” dediği her suçu yapmış olsalar da tek sorumlu, tek suçlu kendisi olurdu ya! En çok kendi babasına kızıyordu. ‘Neredeydi babası neredeydi? Bir bilseydi yerini, bir bulsaydı. “Benim aslan oğlum yapmaz.” deyip sahip çıksaydı ya!

Daha geçen yaz kuzenlerinin Almanya dönüşünde “hırsız” ilan ederek kara yazgıyı   bağlamıştı içlerinden biri. Dağın başına, gösteriş olsun diye kondurmuştu villayı kuzeninin babası. Olsundu. Kendi evleri, mis gibi toprak ve kireç kokuyordu burçak burçak! İçtiği çorbada annesinin sevgisi buğulanıyordu. ‘Hiç girmeseydi o villaya, kuzenlerin birazcık giyip eskitemediği giysiyi dilenciye verir gibi almasaydı. O zaman kaybolmazdı yengesinin altın saati.’  Herkes onu suçladı. Tamam da annesi niye sustu? Arada bir “sığıntı” diyorlardı ondan mı demedi, “Benim sürmeli öyle bir şey yapmaz!” diye. Dağda taşta hep keçiler anlatıp anlatıp ağladı.  Soğuk pınarların teknesinde kafasını sokup acısını soğuttu.

Evet ya! Geliyordu tee uzaktan bile tanıdığı cip. Geceden poşete koyup sakladığı ekmek, peyniri koltuğunun altına aldı. Kuzenleri yakınından geçti gitti. Gitmeli, kaçmalıydı. Sokakta kalsa bile gitmeliydi. Şamar oğlanı olacağına sokak çocuğu olurdu. Yürüdü yürüdü... Dağ, komşu dağları izledi. Bir bir soracaktı herkese. Babasının fotoğrafını çıkarıp öptü. “Seni bulacağım baba, ‘Benim aslan oğlum hırsızlık yapmaz!’ diyeceksin. “

Yoruldu. Mor dağların yerini boz dağlar almış, yaban armudunun üstünde yaban kuşu ötüyordu. Başı kolunun üstünde boz toprakta serili uyuduğunda.

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...