KÜRT EDEBİYATI VE KÜLTÜRLER ARASI İLİŞKİ/ Suzan Samancı

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
Edebiyat, yaşamı yeniden yaratma ve açıklama ile birlikte, insanın iç dünyasını etkilerken, genel toplumsal koşullar tarafından belirlenmekte ve gene onları yansıtmaktadır. Edebiyat yerin ve ânın ruhudur. O yalnızca gerçekliğin gizli yönlerini görmemizi sağlayan sonsuz güç ve güzellik olarak kalmaz, imgelem aracılığıyla değişik, kültürlerin ve renklerin arasında büyülü bir yoldur

Edebiyat eserlerine yüzyıllar boyunca konular sunan büyüler, dinler, efsaneler, mitolojiler ve tarihi olaylar ortak kültürümüzün hazineleridir. Bu bağlamda doğan Mezopotamya, Anadolu, Yunan ve Roma mitolojisinin birçok halklar ve birçok kültürler üzerinde olağanüstü büyük etkisi yadsınamaz bir gerçekliktir. Ve şüphesiz evrenin tini önce doğada gelişir, daha sonra toplumda gelişip manevi yaşam yoluyla, yani sanat yoluyla kendinin bilincine varır.

Toplum kendini yaratır ve kendini yeniden yaratmayı sürdürerek var olurken, edebiyat toplumların gerçek ve yürekten tarihidir. Edebiyatı gelişmemiş toplumlarda özgür bireylerin oluşumundan söz edemeyiz. Edebiyattan anlamayan bir toplum, nicelleşmiş bir hayatın esiri olurken, yaşayan ölüler mezarlığında kötümserlik ve şiddet üretir ve dolayısıyla özgürlüğün, barışın önünde en büyük engeldir; bu nedenle edebiyat ile demokrasinin sıkı bir ilişkisi olduğu gibi, sanat ağacı da özgür bir ortamda gelişir. Bu anlamda anadil insanın biricik varoluşudur. Özgürleşen toplumlar anadilde eğitim görenler ve dillerini koruyanlar olmuştur. Dil konuşuldukça, düşünüldükçe, yazıldıkça doğurganlaşıp, esneklik kazanır.

Kendi dilimizi belirleseydik, sanırım hiç kimse acı çeken, yok sayılan, kelepçeli bir dili seçmek istemezdi. Asırlardır direnmiş ve bugünlere gelmiş Kürt Dili’ne zincir vurup yadsımak çağın gerçekliğine yenilmek demektir. Dil ve kültürün gelişimi demokrasi ve devlet olgusu ile sıkı bir ilişki içindedir; dilsel etkileşim de dilin temel gerçekliğidir. Başkaldırı ve isyanlarla tarihin acı sayfalarında yerini alan “Kürt” lerin yazılı edebiyatı olmaması, okur-yazar oranın düşüklüğü, folkloru ve sözlü edebiyatını zengin kılmıştır.

İlk Kürt grameri 1787 yılında Roma’da İtalyanca olarak yayınlanmıştır. Yazarı da kayıp ülke Amadia’da on sekiz yıl geçirmiş bir katolik misyoner olan Maurızio Gerzo’nidir (B. Nikitin)

Osmanlılar döneminde Kürt Dili üzerinde baskı olmadığından az da olsa eğitim ve yazım olarak kullanılıyordu; bu nedenle medreseler Kürtlerin gelişimine katkıda bulunmuştur. “Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra medreseler kapatılmak istenmiş, tek ulus, tek dil, tel bayrak sloganıyla Avrupalılaşmak istenmiş(!) o dönemlerde Arap alfabesi ile yazılan Kürt klasikleri yasaklanmış olsa da, okunması ve yazması zorlaştı. Yeni dönemde ise çok şey yazılamadı; çünkü Kürt Dili üzerinde büyük baskılar vardı ve şüphesiz dil konuşuldukça, yazıldıkça gelişir.

İnsanın kendi diline ve kimliğine sahip çıkmasının yanı sıra kendi değerlerinden farklı olanı tanımak da önemlidir, çünkü farklı olanı tanımak, bilmek insanda eleştiri ruhunu geliştirirken, “kendine” ötekini tanıdıktan sonra başka gözle bakmayı öğretir. Edebiyat tarihsel yaşamda ortaya çıkar; edebiyat tarihi ise kavimlerin, toplumların, kültürlerin ve nihayetinde insanlığın gerçek tarihi ile yeni toplumsal yapının her hareketiyle ilişki içindedir. İmparatorluklar çöker, iktidarlar, rejimler alaşağı edilir, generaller ve güncel egemenler tarihin karanlık sularında sönük birer leke gibi kalırken, şiir, roman, öykü, sözcükler ve yazı kalıcı varlıklarını sürdürür, toplumu geliştirir, aydınlatır ve rehabilite eder. Sanat onarıcıdır, iyileştiricidir. Kürt edebiyatının gelişimi ve her konudaki araştırmalarda Kürtlerin politik durumu belirleyicidir, çünkü Kürdistan’ın işgali ve bölünmesi kültürel yaşamı doğrudan etkilemiştir.

Kürt öykü sanatı 1920’lerde ortaya çıkıyor. 19. yüzyılın sonlarına doğru düz yazıda hızlı bir gelişme görülüyor. “Kürdistan” adlı ilk Kürtçe gazete bu dönemde ortaya çıkıyor(1898-1902) Kürt dili ve kültürünün gelişimi ve öykünün ortaya çıkışı Kürt gazeteciliğiyle doğrudan bağlantılıdır.

1925-1960 yıllarında Güney Kürdistan’daki öykü sanatı üzerine yapılan ilk ve en ciddi inceleme Hüseyin Arif’in “Kürtçe Sanatsal Öyküler” (Çirokî Hunerî- Kurdî” olmasına karşın, 1930 yıllarının ortalarından günümüze kadar eski Sovyetler’de yazılan öyküler oluşturmaktadır. Ereb Şemo’nun Kürt Çoban “Şivanê Kurd” adlı romanı önemlidir.

Kürtçe’ ye ilk öyküler 1940 yılında çevrilmeye başlanıyor. Kürtçe öykünün yaratıcısı sayılan Cemil Saib’in (1887- 1951) yazdığı “Uykumda” adlı öyküsü ilk kez “Jiyanawa” (Yeniden Diriliş) da, daha sonra da “Jiyan” (Yaşam) gazetesinde tefrika ediliyor. 1967 yılından itibaren bazı Kürtçe dergi ve gazetelerin çıkmasına izin verilirken, “Birayi” (Kardeşlik) “Ronahi” (Aydınlık) “Rizgari” (Kurtuluş) “Beyan” (Şafak) 1975-1978 yılları Kürt kültüründe bir gerileme yaşanıyor. Ve yazarlara “Aba altından sopa “ gösterilmeye başlanıyor.

Kürtçe öykülerin içeriği Kürt halk tarihiyle yakından ilintilidir. Kürt halk tarihi, çiftçi, köylü ve diğer koşullar altında çalışan insanların mücadelesini “Kürt Kurtuluş Mücadelesi”ni, kadın sorununu, az gelişmişlik ve geri kalmışlık gibi konular işlenirken, platonik aşk, cinsellik, felsefik ve bilim kurgu gibi konular daha az işleniyor.

Folklorik destanın derin özelliğini taşıyan Ehmedê Xani, de 1651 de ünlü eseri “Memû Zin” i yaratarak Kürt edebiyatının temelini oluşturmuştur. Bunu 1707 de Pîramerd “Merivan’ın On iki Atlısı” ında geleneksel yaşamı ve savaş taktiğini dile getirmiştir. Rahim Qazi’nin “Peşmerge” romanı da Kürt edebiyatının önemli bir roman örneğidir.

Kürt Dili ve edebiyatının iki büyük ana damarı besleyici olmuştur. Sovyet Kürtlerinin radyodaki çabaları ve 1932-1943 yılları arasında “Hawar ve Roja nû” 1943- 1946 dergilerinin yayınlanışıdır. Celadet ve Kamran Alî Bedir-Xan bu dergileri Şam ve Beyrut’ta çıkarıyorlardı. Kürt edebiyatı için bir altyapı ve okul olurken, yeni Kürt yazını için bir köprü görevini üstlendiler. Bu iki dergide çok sayıda öykü yayınlanırken, Qedri Can ve Nureddin Zaza önemli iki öykücüydü.

“Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra “Bolşevik Devrim” inden sonra her ne kadar Kürt Müslümanlar olsa da, çoğunluğunun Yezidi Kürtlerin oluşturduğu “Ermeni kırım’ından onlar da paylarını almışlardır. Devrimden sonra “Rıya Teze” adlı gazete ile “Yerîvanê Radyo” (Erivan Radyosu) yayına başladı. O dönemlerde Türkiye’deki Kürtler, büyük bir asimilasyon ile karşı karşıya iken onlar edebiyatın altyapısını oluşturuyorlardı.

1946 Mahabat Kürt Cumhuriyeti döneminde birçok dergi ve gazete çıkmıştır, fakat uzun ömürlü olamamıştır. Hesen Qızılcî, Rehîmê Qazî önemli isimlerdir. Kürdistan’ın işgali ve bölünmesi kültürel yaşamı etkilese de, çekilen acılar yazılmak için kendini dayatacak. İlk Kürtçe öyküler 1940 yılında çevrilmeye başlanıyor. Kürtçe öykünün yaratıcısı sayılan Cemil Saib’in (1887,1951) yılında yazdığı “Uykumda “adlı öyküsü ilk kez, “Jiyanawa” (Yeniden Diriliş) daha sonra da “Jiyan” (Yaşam) gazetesinde tefrika ediliyor.

Dolayısıyla her sanat eseri en önemli tarihsel belgelerdir. Bütün toplumlar tarihin içindedirler ve isteseler de istemeseler de değişirler. O dönemdeki toplumsal yapının oluşturduğu her karakter ve olay örgüsü, gerçekliğimizi belirler. Tarih çarpıtabilir, saklayabilir, yalan söyleyebilir, sanat eserlerin gerisinde söylenmek istenmeyen gerçeklikler vardır, gerçeklik aslında gözle görülmeyendir, görülmek istenmeyendir. Roman ve öykülerdeki karakterler yaşanılan çağın tanığıdırlar.

Bu anlamda matbaanın icadıyla Batı da başlayan romanın tarihi de çok eski değil, ilk başarılı roman örneği 17. yüzyılda (1547- 1617 ) Miugel de Cervantes’,in Don Quijote ile başladığı kabul edilir. Türkiye’de roman Batı da olduğu gibi, feodalizmden kapitalizme geçiş döneminde burjuva sınıfının doğuşu ve bireyciliğin gelişimi sırasında tarihsel, toplumsal ve ekonomik koşulların etkisi altında yavaş yavaş gelişen bir anlatı türü olarak çıkmadı ortaya. Batı romanından çeviriler ve taklitlerle başladı. Batılılaşma hareketi 1839’daki “Gülhane Hat-ı Hümayunu” ile açılan Tanzimat döneminde başlar diyebiliriz. Tanzimat, imparatorluğun çöküşünü durdurmak için batı kurumlarını taklit edilerek, Türkiye’de uygulanması esasına dayanıyordu. Bilindiği gibi ilk roman örneği, Şemsettin Sami’nin “Taaşşuk –ı Talat ve Fitnat” tır.

Kültürler birbirlerini öylesine etkilerler ki, bir kültürün nerede başladığı ve ötekinin nerede bittiğini söylemenin anlamlı bir yolu yoktur; aralarında muazzam bir iç akışkanlık vardır; böylesi bir akışkanlık kuşkusuz kültürler arası çeşitlilik, kültür içi çeşitlilik kadar, insan hayatının zenginliğine katkı yapar. Bir kültürün içindeki çeşitliliğin değeri her birey için daha fazla seçenek sağlamasında ve seçim ufkunu genişletmesinden gelir. Dolayısıyla çeşitlilik argümanı eşitlik ya da tarihsel anlaşma temelinde yükselen adalet argümanlarına da katkıdır.

Edebiyat açımlandıkça, kültürler birbirini besleyip büyüttükçe, özgürlüğün ortaya çıktığı alan olur. Baskıcı ve yasakçı yönetimler karşısında insan zafer getiren özgürlük imgesine dönüşür ve böylelikle, edebiyat kendisine rağmen, bir özgürlük alanı kendi tahakküm arzusundan kurtulan bir oluşun savunucusudur.

Diğer kültürler kültür gelişiminin mayası olur, her kültür ötekinden hem öğrenir hem de kendini ondan korur. İnsanın ülkesinden farklı olanı tanımak, kişide belli bir eleştiri ruhunu geliştirir, kendinden olana, yabancıyı tanıdıktan sonra başka gözle bakmayı öğrenir. Kültürler arası ilişki, yalnızlaşmayı, yavanlığı ve erimeyi aşmaya yardımcı olmanın yanı sıra, kültürel farklılıklara saygı duymayı ve bu farklılıklara ilişkin bilgileri, kendi kültürünü ve yabancı kültürü daha iyi anlama bilincini gelişkin kılar.

Modern dünyada kültürler birbirini tanımak, birbirleri hakkında bilgi sahibi olmak, birbirleriyle ilişkiye girmek, birbirleriyle yüzleşme gerekliliği doğarken, her şey birbirini diyalojik olarak da aydınlatmak zorundadır. Dolayısıyla kültürel zenginlikler, ayrışıp buluşurken, insana ve demokratik kültür geleneklerine de olanak verir. Her ne olursa olsun, gerçekliğin ötesine atılan önemli adımlar, çok sesli bir dünyada edebiyat, insanın sığınacağı son estetik sığınağıdır. Bireysel ve toplumsal yazgıyı biçimlendirebilme yeteneğini güçlendiren edebiyat, anlama ve uzlaşma için gerekli zemini yaratır, aktif ve bağıtlı bir anlama için gerekli olan zemin hazırlar. Anlama ve edebiyat birbirlerini karşılıklı olarak koşullandırır derken, Albet Camus ‘un o ünlü sözünü dile getirmekten geçemeyeceğim. “ Anlamak Birleştirmektir” Anlayabilmenin gerisinde yüksek bir bilinç, hoşgörü ve empati vardır elbette. Toplumların hissizleşmesi ve manevi duyguların azalması büyük bir felakettir. Duyarsızlaşmak toplumsal miyopiye yakalanmak demektir. Doğanın en güçlü varlığı olan insan, yarattığı bu güzelliği alt üste etmeye hakkı var mıdır? İnsanlığın ve evrenin yarattığı dillere, dinlere ve kültürlere en büyük katkıyı sağlayacak olan kuşkusuz sanat ve edebiyattır. Tevrat, İncil ve Kur’an kanonlaşan ilk edebi örneklerimiz değil miydi bir ölçüde. Binbir gece masalları, hepimizin düşleri, korkuları, sevdaları, umutları değil miydi? Homeros’un Heredot’on epik gerçekliği bizleri besleyip büyütmedi mi? Romanlarımız Don Kişot’un tanrısal sevdasında ve umudunda çoğalmadı mı? Balzac’ın, Stendhal’ın, Proust’un, Flaubert’in eserlerinde Fransa’nın atmosferini solurken, o toplumun yarattığı karakterlerin hırsları, rekabeti, yoksulluğu ve aşklarıyla onlarla birlikte olmadık mı? Dostoyevski’nin o güçlü, ürkütücü kahramanlarıyla hep yaşamıyor muyuz? Çehov’un Şolohov’un Rusya’sında ne çok yolculuk yaptık. Hemingway, Henrich Böll, Stefan Zwaig ve Tolstoylarla savaşın insan üzerindeki etkisini ve yaşadıkları yılları onların romanlarıyla öğrenmedik mi? Lawrence Durrell’in yazdıklarıyla İskenderiye’nin mistik atmosferindeki entelektüel bunalımı kavramadık mı? Marquez, Fuentes, Faulkner ve İnfante’nin yazdıklarıyla görmediğimiz, gezmediğimiz coğrafyanın gerçekliğini o büyülü anlatımlarıyla ötekiliği, başkaldırıyı ve içsesi öğrenmedik mi? Nazım Hikmet ile direnci, umudu ve evreni kucaklamayı, Yaşar Kemal ile bozguna uğrayan coğrafyanın sarı sıcağında başkaldırıyı, acıyı, ve zulmün diğer yüzünü öğrenmedik mi? Bilge Karasu ile içsel yolculuğu, felsefi derinliği ve kendimizi sorgulamayı öğrenmedik mi? Tarihe anlam katan bu seslerin ötesinde, tarih boyunca hep yasaklanmış farklı sesler de var elbette. Bu sesler ki, gerçekliğinden koparılmaya çalışılan, yok sayılan ve sindiren sesler… Kendi seslerinde, dillerinde ısrarcı olan Kürt edebiyatının önemli isimlerinden Ehmedê Xanê, Feqiyê Teyran, Meleyê Ciziri’nin yazdıkları tel örgülere takılmamalıydı. Minör edebiyatın temelindeki farklı zenginlikler ve dile gelmeyen acılar tüm insanlığın ortak gerçekliğidir. Yaşanan acıları ve gerçekliği hepimiz biliyoruz. Toplumların hissizleşmesi ve manevi duyguların azalması, tek tip kültür ve dilin arzulanması felakettir. Edebiyat deyim yerindeyse, ebediyete uzun bir yolculuk, sonsuzluğun ortasındaki güzel insanlıksa, yaratılan ve estetize edilen kültür ve uygarlık, modernliğin tümü olduğuna göre, farklı kültürlerin ve dillerin korunmasında, bütünleşmesinde olumlu ve etken rolünü sergilemek zorunluluğu yok mudur?

Terry Eagleton, George Gordon’un yaptığı bir konuşmasına değinir, “İngiltere hasta… İngiliz edebiyatının onu kurtarması gerekiyor. Kanımca bizi eğlendirme ve eğitme işlevini korumayı sürdürür; ayrıca hepsinden önemlisi, ruhlarımızı kurtarmakla ve devleti iyileştirmek ile görevlidir” der. Bizde Türkiye hasta Türk ve Kürt edebiyatının onu kurtarması gerekiyor diyebiliriz.

Suzan Samancı

Kaynakça:

Antolojiya Çirokên Kurdî “Nudem Yayınları”

Kaynakça: Firat Ceweri,

Ferhat Sahakely “Modern Kürt Öykü Sanatı “Avesta yayınları”

Bazil Nikitin Kürtler “Deng Yayınları

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...