Hendekler ayrımı

Yusuf Değirmenci kullanıcısının resmi
‘‘Bütün savaşları,

dövüşemeyecek kadar korkak olan,
bu yüzden de kendileri
adına dövüşmek için dünyanın gençlerini
cepheye süren hırsızlar çıkarır.’’   Edmund Burke
 
"Güzel günler göreceğiz" sözleri, aksi yönde tutum almış durumda. Verilmiş sözler, kendini savaş naralarına bırakarak "ezmek", "bitirmek", "gömmek", "başlarına yıkmak" kelimeleri ile ifade ediyor. Bu korkunç söylemler, bir kinin dışa vurumu gibi adeta çılgınlık saçıyor. İnsan aklı bu denli şaşırmış bir siyasetin seyrine kulak verirken, acımasızlığın bu kadarı da olmaz diyor. Ne kadar barış söylemi varsa, o kadar savaş söylemi ile karşılık bulan ortamın getirileri insanlık adına kapanmaz yaralar açıyor. Savaş, insanlık suçu olarak karşımızda dururken, barış adına ne varsa yok edilmek, planlanmış bir düşman siyaseti olarak karşımızda duruyor. Bu korkunç durumun böyle olması adına her türlü yöntemler devreye sokularak, barış siyasetini savunanlar düşman ilan ediliyor.
 
***
Kürtler, tarihsel acılarının toplamını son üç ayda yoğun biçimde yeniden yaşamaya başladılar. Barışa yakınlıklarını, eğilimlerini hiçbir zaman göz ardı etmeyen bu topluma, reva görülen ölümdür. Şehirleri, mahalleleri, köyleri başlarına yıkılmış, harap olmuş durumdadır. Acı en büyük duygu olarak ifade edilirken, Kürtler şimdi; acıların en kapsamlısını yaşıyor. Bu acı öyle bir olgu ki duyumsamayan bir karşı anlayışla direnmekten başka çare bırakılmıyor. Direnmenin, var olmak olduğunu çoktan öğrenmiş ve örnek olmuş bir halkın çığlığı özgür olmaktan başka bir şeyi ifade etmiyor. Bu çığlığı duyanlar insan olmanın gerekli ölçülerini hayata dâhil edenlerdir. Maalesef bu çığlık karşısındaki suskunluk, bir başka türlü ölmek olarak adlandırılabilinir.
 
***
Özgürlük, kendi öz savunmasını dayatırken, hendeklere sığınan bu halk, kendi gerçekliğinin farkında olarak yeniden ‘artık yeter’ demenin eşiğine gelmiştir. Hendekler bir özgürlük çığlığının dışa yansımasıdır. Direnmek adına ve ne pahasına olursa olsun ölümü bu kadar yakından yaşayan bir halk, özgürlüğe susamışlığındandır. Görmek, duymak, dokunmak bu özgürlük aşkına, insani bir erdemdir. ‘‘Burası Kürdistan’dır’’ diyen bir kadının özgürlük çığlığıdır. Bu söylem öyle sıradan bir söylem olarak ele alınamaz, sömürgeciliğe bir isyandır. Bir varoluşun inkâra karşı duruşudur. "Beni rahatsız etme, çık git topraklarımdan" demenin politik olgunluğudur.
 
***
Türk ordusu, başa dönmenin korkunç kararıyla Kürdistan’ı harabeye çevirmiştir. Güzelim şehirler, tarihi mekânlar toplarla vurularak yok ediliyor. Bir savaş yaşanıyor ve insanlık seyrediyor. Her gün sivil insanların ölümüne imza atmakta ve bunu dünyanın gözü önünde yapmaktadır. Ses, seda yok. Bir ülke düşünün, parlamentosu var, medyası var, sivil toplum örgütleri var ama hiçbirinin hiçbir hükmü yok. Bir Kürt çocuğunun öldürülmesi bir ağacın yıkılmasından daha az değerlidir. Zorunlu göçe tabi tutulan Kürtler, baskıda hiçbir sınır tanımayan devletin uygulamalarıyla yanlış bir siyasetin herkesi etkileyeceği durumdan habersiz yaşıyor. Kürtlerin acısı Türkiye’de yaşayan herkesin acısı olması gerekirken, doksanlı yıllarda göçertilen milyonlarca insanın nelere mal olduğunu unutmuşa benziyoruz. Hafızası silinen bir toplum, acıların farkındalığına uzak bir toplumdur. Her şeyi unutan bir Türk toplumu ile karşı karşıya olduğumuzun altını çizmek yanlış olmaz.
 
***
Kirlenmiş bir siyasetin uygulamalarına ses çıkarmamak kabullenmekten başka bir şey değildir. Bu gerçeklik ifadesi, savaş kadar tehlikeli ve hatta savaştan daha da tehlikelidir. Bir düşmanlığın farklı anlamlandırılması ırkçılıktır. Kürt’ün ölümüne sevinenler bir noktadan sonra çoğalıyorsa, orada ırkçılık kaçınılmaz bir gerçeklik olarak görünür. Ne yazık ki görünen budur. Bir yerlerde kirlenmiş siyaset herkese bulaşmışsa, orada faşizm yaşanıyor demektir. Ve faşizm karşısında direnmek, başarılı olmak halkların birlikteliği ile ancak mümkün olur. Kürtler bu duruma karşı direnç sergilerken, başarıları; herkes adına olacaktır. Bunu görmek en etkileyici dayanışma ile olur. Ses vermek özgürlük adına, anımsamak ve tepki vermek en doğru toplumsal ve insani tavırdır.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 54. Sayısı Çıktı
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ocak-Şubat-Mart 2025 tarihli 54. sayısı...
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...

Konuk Yazarlar

Feyza Eren’den Akdeniz’e Lirik Bir Güzel...
  Uzun yıllardır sanat yaşamını ABD’de sürdüren Feyza Eren, “Vedadır Belki” adlı, tekli çalışmasıyla yeniden...
80’LİK DULLAR-1/ Sedat ÖNCER
Çünkü nüfusu orta yaşın da çok ötesinde insanlardan kuruluydu. Beldenin tek camisinden gün yoktu ki bir sela sesi duyulmasın… Emeklilerin tercih...
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...