İÇERİDE DIŞARIDA…
“Ana rahmine şarkta düşmüş çocuklar / Lastik ayakkabılarıyla / ‘Korkma sönmez bu şafaklarda’ / 126 Elif / Pamukta öğretmenim / 127 Berivan / Tütünde / 128 Uğur / ‘Meçhul öğrenci anıtında’ / 129 Deniz / hapiste…/ 130 Roza / Göç yollarında / Ya sen niye geldin 131 / Ben üzümcüydüm öğretmenim…”[i]
Sergimizin adı “şiddet sarmalında dünya” ya da “şiddet sarmalında ülke” olabilirdi. “Hak, hukuk, adalet ve şiddet kavramları size neyi ifade ediyor bize metinle, fotoğrafla, şiirle, resimle, karikatürle betimleyin diye yazabilir, içerideki / dışarıdaki sanatçılardan bu temada eser isteyebilirdik. Ama biz çalışmanın daha spesifik olmasına özen gösterdik ve “İçeride / Dışarıda” adını verdiğimiz bu sergi için başvurduğumuz sanatçılardan kadına, çocuğa, emekçiye, mülteciye, LBGTİ+lar’a, tabiata, hayvana uygulanan şiddetin (ve/veya bu şiddete karşı direnişin) betimlenmesini istedik. Özellikle tecrit içinde tecridi yaşayan, zor koşullarda üreten içerideki yazar, şair ve çizerlerden yanıt gelmesi uzun sürdü. Ama sonuçta başardık. Sergimize şiddet temalı olduklarını düşündüğümüz eski tutsak mektuplarından, şiir ve desenlerinden de örnekler koyduk. Sergimize gönüllü küratörlük yapan Ezgi Bakçay’ın ve Karşı Sanat ekibinin ince dokunuşlarıyla projemiz gerçekleşmiş oldu.
Biliyoruz ki sanatçı güzelliğin peşinden koşarken ayağına acı taşları takılır. Eğilip alırsa eli, almazsa vicdanı kanar. Elleri kanayan bu sanatçıların içeride / dışarıda akıl almaz yasaklara rağmen düşünce üretimi durmamakta, özellikle tutsak yazarların, şairlerin, çizerlerin eserleri sansüre, “kötülük mühürlerine” inat demir parmaklıkların arasından süzülüp bize ulaşmaktadır.
Türkiye hapishanelerinde binlerce politik mahpus özgürlük ve eşitlik taleplerini tecrit şiddetine ve sansür kılıcına rağmen yazıyla ve mısraıyla, fırça ve tuvalle, söz ve nota ile kimi zaman da sloganla sürdürmektedir. Bu sergide izleyeceğiniz tutsak eserleri, 10, 20, 30 yıldır zindanda olan binlerce insanın kesintisiz üretiminin sadece küçük bir bölümüdür.
Diğer yandan dışarıda da dayanılmaz bir devlet zoru / şiddeti yaşanmaktadır. İktidar yanlısı linç sürülerinin sözlü, kültürel, fiziksel, psikolojik saldırıları artarak devam etmektedir. Sanatçılar bu “zor”dan, şiddetten doğal olarak etkilenmekte, bazıları da “korku imparatorluğunun” istediği sınırlara doğru çekilmektedir. Ama büyük çoğunluğu “baldıran zehri”ni içmeye, “elleri yanma” pahasına “doğruları” betimlemeye devam etmektedir.
Bu sergide tutsakların yanında yer alan fotoğrafçılar da sözünü ettiğimiz gerçeğin bilince çıkarılıp hakikate dönüştürülmesine, bu hakikatin de görünür kılınmasına katkı sunmuşlardır. Fotoğraflayıp anda durdurdukları “kara hakikat”in değişebileceğini / değiştirilebileceğini dolaylı – dolaysız göstermişlerdir.
İşte bu sergide içeride / dışarıda yaşanan şiddetin -acıları yarıştırmadan- açık, kapalı metaforlarla betimlendiğini göreceksiniz.
Bu sergide tabiatın çığlığını duyacaksınız. Katledilen doğanın, kesilen ya da yakılan yüz milyonlarca ağacın, nesli tükenen hayvanların, suları kirlenen ya da kuruyan nehirlerin, göllerin çığlığını hissedeceksiniz.
Bu sergide sermayenin ekolojik talanına karşı mücadele eden insanların uğradıkları baskıya rağmen başkaldırışlarını göreceksiniz.
Bu sergide kimlik hakkı için mücadele eden, bu uğurda şiddete uğrayan, zindanlara düşen insanların seslerini duyacaksınız.
Bu sergide sınıf / emek diyen, iş cinayetlerine, kapitalist yağmaya karşı mücadele eden insanların umutlarına tanıklık edeceksiniz.
Bu sergide siyasi zor, savaş, açlık ya da kuraklık gibi afetler nedeniyle “umuda yolculuğa” çıkan, Akdeniz’de boğulup ölen, dağlarda soğuktan donan ya da sığındıkları ülkelerde ırkçılar tarafından katledilen, fuhuşa zorlanan, yarı köle gibi çalıştırılan milyonlarca “göçmenin- mültecinin – sığınmacının” trajedisi ile bir kez daha yüzleşeceksiniz.
Bu sergiyi izleyince devletten ya da tekellerden nemalanmak için ruhlarını şeytana satan “sanatçılar”ın çok okunduğu/ izlendiği / dinlendiği bir ülkede, az okunmak/ izlenmek/ dinlenmek evlâdır diyeceksiniz...
Ama çoğalmak dileğimizdir.
Görülmüştür kolektifi adına redfotoğraf grubu adına
Adil Okay Özcan Yaman
[i] Adil Okay. Eylül kokusu. Ütopya yayınevi. Ankara. 2014.