DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI XLVI - XLVII

Görülmüştür kullanıcısının resmi
"Demokritos, “Bir kadın düşünmeyi öğrenmemeli çünkü bu kötü sonuçlar doğurur!” derken, Menander de bir komedisinde kahramanına şunları söyletmiştir: “Karısına okuma-yazma öğreten koca, hiç de iyi bir şey yapmış olmaz; sadece bir yılanın zehrine zehir katmış olur.” "Antik Yunan şairlerinden Semonides, M. Ö. 7. yüzyılda şunları yazmıştır: “Zeus’un yarattığı en büyük felaket kadınlardı. O, kadınları bizi zincire vurmaları ve kopmayacak bağlarla bize bağlı kalmaları için kullandı.” İşin acıtıcı tarafı, çağlar tüketildikçe kadına yönelik böylesi aşağılayıcı ve hiçleştirici söylemler bitmemiştir. Erkek egemen bakış açısı var oldukça kadın hep meta olarak görülüp karalanacaktır. Zihniyetlerin değişebilmesi mevcut sistemin yerle yeksan edilmesiyle gerçekleşecektir. Bunun için kadın özgürleşmesi elzemdir…"

 
DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI
XLVI
Madde 451: Ömer Hayyam, Batılı Thomas Hyde, Tarihçi Hammer ve Garcin de Tassy gibi yazarlarca anılmış olsa da Batı Edebiyatında Rubâiyyât’ın 1859’da İngiliz yazar Fitzgerald tarafından İngilizceye ve 1867’de Nicolas tarafından Fransızcaya çevrilmesiyle büyük bir tanınırlık kazanmıştır. Peşi sıra Batı’da Ömer Hayyam Sevenler Derneği kurulmuştur. Hayyam tarzında şiirler yazılmaya başlanmıştır.
 
Madde 452: “Kitapla Direniş”te Tomris Uyar önemli tespitler yapmıştır: “… Okura karşı bir takım temel görevlerimiz de var; yaşantıyı okura doğru olarak aktaracak biçimi bulamadan yazmak sakıncalı oluyor. Okura yazarın şikayetler ya da sorunlar paketini götürmeye hakkımız yok. Sonra birinci kişi meselesi; birinci kişi ağzından yazıyorsak o kişinin bütün özellikleriyle –yaşı, dili vb.- hesaplaşmak durumundayız. Dikkatli olmak gerek. Hikâye kendi biçimini bulmazsa yazılmasın daha iyi. Biçimini bulamadığı için kafamda bekleyen her şeyiyle hazır hikâyelerim var. Teknik tutkunu olmak sakıncalı gerçi ama tekniksiz olmak daha da sakıncalık.
 
Madde 453: Uyar, sanatçılar üzerine de değerlendirmede bulunur. “Sanatçı, halk yığınlarının gönlünü kazanmak peşindeyse kitle fetişizminin kendini bile bile kandırma hastalığının bulaşıcılığından kaçınamaz, popüler bir akımda yer alırsa bu riski üstlenir.” Acaba günümüz edebiyatçıları bunun ne kadar bilincinde? Çoğun yığınların gönlünü kazanmayı esas alıyorlar. Bunu yapmayan has edebiyatçılara ne mutlu!
 
Madde 454: Nazım Hikmet gençliğinde deli gibi aşık olduğu Suat Derviş’ten karşılık bulamayınca 1920’de Derviş’e atfen “Gölgesi” şiirini yazmıştır: “Ağlasa da gizliyor gözlerinin yaşını;/Bir kere eğemedim bu kadının başını./Kaç kere sürükledi gururumu ölüme,/Fırtınalar yaratan benim coşkun gönlüme/… “Suat Derviş’in başını eğememesine hayıflanıyor Nazım Gençliğinde yazmış olsa da kadına bakış açısı buram buram erkek egemenlik kokmakta.
 
Madde 455: Faik Bulut’un Evrensel Basım yayımda çıkan “Kürtlerde Diplomasi” kitabında okumuştum. 1950’lerin ortalarında Talabani’nin de katıldığı Varşova’da düzenlenmiş Uluslararası Gençlik Konferansı’nda Nazım da yer almış. Nazım Kürt öğrencilere büyük ilgi göstermiştir. Oradaki konuşmasında da şöyle demiştir; “Kürt gençlerinden bir ricam var: K. bayrağı özgür toprakları üzerinde dalgalandırdıkları gün, lütfen beni de unutmasınlar, o tarihi güne tanık olabilmem için beni davet etsinler!”
 
Madde 456: Nazım’ın ardından kürsüye çıkan her delegasyon üyesi, “K. Halkının mücadelesiyle dayanışma içinde olacaklarını” dillendirmiştir. Nazım’ın o konuşması konferansa katılanlarda büyük etki yaratmıştır.
 
Madde 457: Evrensel bir şairdir Nazım. Memleketimden İnsan Manzaraları bunun en büyük nişanesidir. Lakin kalbimin dört odalı mekanında yaşayanlar açısından bir kırgınlık kaynağı olmuştur. Şiirlerde görünmez kılınmak elbette yaralayıcıdır. Şiirlerinde değinmediği konu kalmamıştır. Dünyanın dört bir yanında cereyan eden konular hakkında da şiirleri mevcuttur. Ne yazık ki K’dan hiç bahsetmez. Galiba bu hususun ayırdına da varmıştır. Şiirde yer vermemiş olsa da, o konferansta yaptığı konuşma anlamlıdır. Kim bilir uzun yaşasaydı Mediler üzerine de şiirler dizerdi derim kendi kendime…
 
Madde 458: Isaac Babel, “Guy de Maupassant” öyküsündeki anlatıcısına kurmaca yazı hakkında şöyle söyletir; “Hiçbir demir, doğru yerde konulmuş bir nokta kadar güçlü saplanamaz kalbe!”. Nokta işaretinin ne denli etkili olabileceği anca böyle izah edilebilirdi; tıpkı sözün gücü gibi…
 
Madde 459: Sinemaya konu olan eserlerin görsele uygun olmasının yanı sıra tutarlılık ve derinlik de barındırmalıdır. Onun için yazılan senaryolar önem arz eder. Sinemaya çekilen filmde bir dakikaya tekabül etmektedir.
 
Madde 460: Barthes, “Kayıp Zamanın İzinde”yi rapsodik bir yapı diye nitelemiştir. Antik Greklerdeki Rhaptein (“dikmek”) ve Ode (“Şarkı, lirik veya epik şiir”) kelimelerin birleşimiyle Rapsodi kullanılır olmuştur. Rhapsıdos, şarkıları (şiirleri) birbirine diken veya şarkıları (şiirleri) birbiriyle bağlantılandırma anlamına gelir. Bu kavramdan yola çıkan Barthes de Proust romanının rapsodik bir yapıda kurgulandığını tespit etmiştir.
 
Madde 461: Kaynakları şöyle bir karıştırırsanız görürsünüz. Nice yazar, düşünür, filozof bellediğimiz şahsiyetin geçmişten günümüze değin kadına yönelik aşağılayıcı, küçümseyici veya yok sayıcı ibareleri mevcuttur. Kadına karşı hiçleştirici veya olumsuz yargılarda bulunan kimi şahsiyetlere değinmek istiyorum. Elbette bu değinilerin fazlası da var. Kapsamlı bir araştırma yapılacak düzeydedir üstelik…
 
Madde 462: Aristoteles’i bilmeyen yoktur. Toplumsal bağlamda kadına yönelik en olumsuz yargıları savunanların başında geldiği pek bilinmez. Aristo o kadar gerçeklikten kopmuştu ki kadınların dişlerinin erkeklerden daha az olduğunu bile iddia etmiştir. Asırlar sonrasında Aristo’nun bu görüşüne Bertrand Russell şöyle yanıt vermiştir: ‘Eğer Aristoteles ara sıra karısının ağzını açmasına izin verseydi, herhalde bu hatayı yapmazdı.’
 
Madde 463: Aristo bir de “Kadın eksik bir erkektir” demiş. Freud da ondan almış olsa gerek; “Kadın aslında erkek gibidir, yalnız penisi yoktur, bu yüzden doğal olarak kendini eksik hisseder ve bütün ruhsal yaşamı bu eksikliğin verdiği sıkıntıdan kaynaklanıyor.” der.
 
Madde 464: Arthur Schopenhauer da “Kadın uzun saçlı ve kıt akıllı bir hayvandır” diye yumurtlamış. Acaba diyorum, erkek egemen bakış açısı çerçevesinde yaygın kullanılan ‘saçı uzun aklı kısa’ karalamasının kaynağı Schopenhauer mu?
 
Madde 465: Kadınları “Tanrının ikinci hatası” olarak gören Nietzsche, “Böyle Buyurdu Zerdüşt”te şöyle bir ibare kullanmıştır: “Kadının her şeyi bir bilmecedir ve bir çözümle sonuçlanır: Bu çözüm hamileliktir. Eğer kadın insanüstü bir kocadan çocuk yapıyorsa kendini bir savaşçının istirahatine adıyor demektir. Bunun dışındaki her şey saçmalıktır. Eğer kadın bütün sevgisiyle itaat ederse, onun için dünya kusursuzdur… Ve kadın itaat etmeli, itaatiyle yüzeyselliğine bir derinlik kazandırmalıdır. Yüzeysellik kadının yapısındadır; sığ suların üzerinde hareketli ve fırtınalı bir kabuk gibidir o…”
 
Madde 466: Anarşizmin ideologlarından P.J. Proudhon da şöyle demiştir:
              “Kadınla erkek arasında aşk, tutku, alışkanlık bağı ve istenecek her şey olabilir, ama ortaklık olmaz gerçekten. Erkekle kadın ortak olamazlar. Cinsiliğin değişikliği soylardaki ayrımın hayvanlar arasına koyduğu ayrımla özdeş nitelikte bir ayrım sokar onların arasına. Bu bakımdan bugün kadın özgürlüğü denen şeyi alkışlamak şöyle dursun, ben bu sınıra varmak gerekseydi, kadını dört duvar arasına kapatmak isterdim daha çok.”
 
Madde 467: Demokritos, “Bir kadın düşünmeyi öğrenmemeli çünkü bu kötü sonuçlar doğurur!” derken, Menander de bir komedisinde kahramanına şunları söyletmiştir: “Karısına okuma-yazma öğreten koca, hiç de iyi bir şey yapmış olmaz; sadece bir yılanın zehrine zehir katmış olur.”
 
Madde 468: Antik Yunan şairlerinden Semonides, M. Ö. 7. yüzyılda şunları yazmıştır: “Zeus’un yarattığı en büyük felaket kadınlardı. O, kadınları bizi zincire vurmaları ve kopmayacak bağlarla bize bağlı kalmaları için kullandı.”
 
Madde 469: Rudyard Kipling, kadınlar için şöyle der: “Eril varlıklardan daha ölümcül.” Stendhal da zayıf varlıklar olarak gördüğü kadınları, “sürekli duygu peşinde diye yaftalar.
 
Madde 470: İşin acıtıcı tarafı, çağlar tüketildikçe kadına yönelik böylesi aşağılayıcı ve hiçleştirici söylemler bitmemiştir. Erkek egemen bakış açısı var oldukça kadın hep meta olarak görülüp karalanacaktır. Zihniyetlerin değişebilmesi mevcut sistemin yerle yeksan edilmesiyle gerçekleşecektir. Bunun için kadın özgürleşmesi elzemdir…

AYHAN KAVAK

Ereğli Yüksek Güvenlikli Hapishanesi 1. Kat-B18

Ereğli/KONYA

 
(DEVAM EDECEK)
 
 
 
 
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...
Yeni sergi çalışmamız. "Sınırsız Kü...
  Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf Grubu ve Karşı Sanat Çalışmaları olarak politik tutsaklar ve fotoğrafçılarla yeni bir sergi hazırlığına...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...