DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI XXIX

Görülmüştür kullanıcısının resmi
"Belli ki Faulkner roman sanatında Mehmet Uzun’un yol göstericilerinden olmuştur. Romanlarında ABD’nin Güney eyaletlerindeki siyahlara karşı süregelen köklü, korkunç ırkçılığı irdeleyen, deşen Faulkner, kendisiyle yapılan bir söyleşide, siyahlara ilişkin şunları söylüyordu: “Onlar, bizden daha iyi. Daha kuvvetli bizden. Kötülüklerini beyazlardan almışlar… Erdemleri ise dayanma gücü… acıma, hoşgörü, tevekkül, sadakat… “Türkiye’nin siyahları da Kürtlerdir. O yüzden “anlatılan senin/benim hikayemdir” diyebiliriz." Ayhan KAVAK 2 Nolu T Tipi Hapishanesi. Tarsus/MERSİN

 
DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI
XXIX
Madde 281: Masal, hikaye, şiir ve destan formalarının çıkışı binlerce yıl önceye dayanır. Roman sanatı ise daha gençtir. Cervantes’in Don Kişot’u ile başlatılırsa 400 yıl önce Avrupa’da doğup yaygınlaşacak ve başka coğrafyalarda da romanlar yayınlanacaktır. Türkçe’de yaklaşık 150 yıldan beri romanlar yazılmaktayken Kürtçe’de ise 1950’lerden bu yana romanlar üretilmeye devam etmekte.
 
Madde 282: Şivanê Kurd ilk Kürtçe romandır. Yazarı Erebê Şemo (Ereb Şamilov) 1897-1978 yıllarında yaşamıştır. Dimdim, Jiyana Bextewar, Hopo ve Berbang gibi eserler yazmıştır.
Madde 283: Erebê Şemo naif bir dille romanlarını yazmıştır. Modern roman sanatının yaygınlaşmasını, tanınmasını, derinlik kazanmasını da Mehmet Uzun’a borçluyuz. Uzun, “Zincirlenmiş Zamanlar Zincirlenmiş Sözcükler” (İhtaki) adlı deneme kitabında yazım sürecine değinir: “Kürtçe roman yazmaya karar verdiğimde yaptığım ilk şeylerden biri de Kürt sözlü edebiyatına ulaşmak, onu incelemek ve sözlü edebiyatın zenginliklerini romanın dokusuna uygun hale getirmek oldu.”
 
Madde 284: (Devamla) “1980’lerin başıydı ve ben ülkemden binlerce kilometre uzakta, Kürtçenin hiç konuşulmadığı, hiç duyulmadığı bir Kuzey ülkesinde Kürtçe bir roman sanatı yaratmaya başladım. Bu konuda dil, edebiyat tarihi, roman sanatı, estetik, kurgu vb. bilimsel araştırmalar, incelemeler kadar çocukluğumun anıları ve onların doğal ortamları da imdadıma yetişti. O anılar, o ortamlar, o renkler,  o sesler birer birer canlandı, o sözcükler birer birer mezarlarından kalkarak çalışma odama geldi.”
 
Madde 285: O çalışma odasına gelenler neydi? “Karlı Kuzey ülkesindeki sessiz çalışma odam Kürtçe seslerle doldu. Unutulmuş bir tarihten, sararmış solmuş gazete ve dergi sayfalarından, geri ve gereksiz olduğu iddia edilen bir zamanın kim oldukları, ne yaptıkları yeterince bilinmeyen gizemli dengbêjlerinden, uzak sürgünlerden, yenik düşmüş mirlerden, beyzadelerden, Kürtçe ses ve söze bir özgürlük vermek isteyip bunu başaramayan aydınlardan, muradına erememiş sevdalılardan gelen sesler. Fırat’ın coşkulu sesi, Fırat’ın yamacındaki o köyün hiç bozulmamış sözleri, sesleri. Memê Alan’ın artık uzun yıllardan beri her yıl okuduğum veciz öyküsü…”
 
Madde 286: Mehmet Uzun yazarlığı için de şöyle der: “Söz ve edebiyat; bölmek, parçalamak için değil, birleştirmek, insanları, dil, kültür, gelenek ve dinleri yakınlaştırmak içindir. Tüm Türkiye ve Ortadoğu için zenginleştirici bir öğe olarak gördüm.”
 
Madde 287: William Faulkner’den alıntı da yapar Uzun: “İnsan ölümsüzdür, bütün yaratıklar arasında yalnız onun tükenmez bir sesi olduğu için değil, gönlü olduğu için, ruhunda şefkat ve fedakârlık, sabır ve dayanma gücü bulunduğu için. Şairin ve yazarın görevi işte bunları yazmaktır…”
 
Madde 288: Belli ki Faulkner roman sanatında Uzun’un yol göstericilerinden olmuştur. Romanlarında ABD’nin Güney eyaletlerindeki siyahlara karşı süregelen köklü, korkunç ırkçılığı irdeleyen, deşen Faulkner, kendisiyle yapılan bir söyleşide, siyahlara ilişkin şunları söylüyordu: “Onlar, bizden daha iyi. Daha kuvvetli bizden. Kötülüklerini beyazlardan almışlar… Erdemleri ise dayanma gücü… acıma, hoşgörü, tevekkül, sadakat… “Türkiye’nin siyahları da Kürtlerdir. O yüzden “anlatılan senin/benim hikayemdir” diyebiliriz.
 
Madde 289: Albert Camus, Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığından şöyle konuşur: “Yazar kendini haklı ve canlı bir topluluk içinde duyabilir; bu da yazarın, elinden geldiğince, sanatının büyüklüğünü yapan şu iki görev yüklemesiyle olur: Gerçeği ve özgürlüğü. Sanatçının işi en büyük sayıda insanı toplamak olduğu için, yalanla kölelikle uzlaşamaz…” Evet, olması gereken yalan ve kötülükle uzlaşmamaktır. Pespayeleşen edebiyatçılar da o kadar çoğaldı ki yalanlarına yetişilmez oldu.
 
Madde 290: Mantık ve felsefe disiplininde de kullanılmış olsa da bizi ilgilendiren Edebiyattaki anlamlandırmadır. Totoloji aynı anlamı olan kelimelerin peş peşe kullanılmasıyla yapılan bir pekiştirme sanatıdır. Örneklendirirsek; yegane ve tek, daima ve sürekli, edebiyen ve her zaman gibi kelimelerin art arda kullanımıyla yaratılmış bir pekiştirmedir.

(Devam Edecek)
Fotoğraf: Adil Okay
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan  Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...

Konuk Yazarlar

ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı. “Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...