DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI III
Madde 21: Muriel Barbery’nin “Kirpinin Zarafeti” romanında, “… sanat bizim ne işimize yarar? Duygularımızı şekillendirir ve görünür kılar. Bunu yaparken de özel bir biçim dolayısıyla insani duyguların evrenselliğinin somut örneği olan bütün eserlerin taşıdığı sonsuzluk damgasını duygularımıza basar…” (s. 173) pasajı geçer. Edebiyat da sanatın en incelikli dallarından biridir. Şiirler, romanlar, öyküler ve denemelerle sonsuzluk damgasını duygularımıza basar.
Madde 22: Ne denli yaratıcı ve yenilikçi olursanız olun, edebi metin ve kitaplar yazıyorsanız şayet farklı okumalar ve edebi yazını takip edip okumadığınızda güdük kalırsınız. Yaratıcılığınız ve yenilikçiliğiniz de bir çakımlık ateş olup söner. ‘Ben okumuyorum, sadece yazıyorum’ diyenin yazarlığından şüphe ederim. Belki hazırlanılan dosyalara kilitlenildiği için yazım aşamalarında okumalara ara verilebilir. Ama öncesinde o yazar yoğun araştırma, inceleme ve başucunda bulundurduğu birçok roman, şiir ve diğer kitapları okumuştur. Okumadan yazar olunmaz! Stephen King, “Eğer kitap okumaya vaktiniz yoksa yazı yazacak donanımınız ve de zamanınız da yoktur” der, haklı olarak.
Madde 23: Çok yönlü bir sanatçı ve yazar olan John Berger, “Dünya daha insancıl bir yer olsaydı hiç yazmazdım” diyor. Ardından boşluk bırakıp göçen Berger’den sonra da o insancıllaşma ufkun ardında vuslatı bekler. Antroposen Çağının içindeyiz. Jeolojik aktör konumuna gelen insan doğayı, toplumu, ekolojiyi, iklimi bilerek veya bilmeyerek yerle yeksan etmek için yapmadığını bırakmaz. İnsan yerine yeni dönem hükümranları elinden geleni ardına komaz. Hasılı derdi olanların yazmama diye bir lüksü olamaz.
Madde 24: “Kuzey”, “Masumlar”, “İstanbul İstanbul”, “Labirent” ve en son 2021 yılında çıkan “Taş ve Gölge” romanlarını yazdı Burhan Sönmez. Kitapları onlarca dile çevrildi. Kanımca, son dönemlerde yaratıcılığının gücüyle okunmaya başlansa da, Türkçe romanda sanki yeterli düzeyde okunmadı. Daha doğrusu tam olarak okuruna ulaşmadı. Oysa çevrildiği, dünyanın onlarca dilinde edebi yetkinlik ve yaratıcılığıyla ve akıcı diliyle büyük takdir toplayıp tanınan bir yazar oldu. Türkçe yazılan beş romanını da büyük bir ilgi ve zevkle okudum. Kendimi o romanlarda yaşıyormuş gibi hissettim. Her romanında ustaca kullanılan dil, özgün ve yoğun bir anlatım zenginliğiyle harmanlanmakta. Dert ettiği varoluşsal, toplumsal ve insana dair her sorunsalı edebileştiren usta ve yaratıcı bir söz büyücüsüdür, Burhan Sönmez.
2021 yılında “Taş ve Gölge”yi çıkardı, İletişim Yayınları’ndan. Az yazan, öz yazan Burhan Sönmez, dünyadaki binyılların birikmiş sorunsallıklarını edebi yeteneğiyle yazdı. Öyle “Çis tak” modunda yazıp da romancı geçinenlere kanmayın. Burhan Sönmez romanlarını okursanız şayet, romanın nasıl yazıldığına tanıklık etmiş olacaksınız.
Madde 25: Walter Benjamin faşizmin kokuşmuş nefesini ensesinde hissettiğinde ve kendine başka bir umar yolu bulamadığında intiharı seçmişti. Kanımca katledildi. Zira intiharın müsebbibi faşizmdir. Benjamin, ölmeden önce bir arkadaşına yazdığı mektupta, “… Bugün yayımlamayı başardığımız her satır-onu emanet ettiğimiz gelecek ne kadar belirsiz olsa da- karanlığın güçlerinin elinden koparılmış bir zaferdir” der. Kuşatılmış karanlık mekanlarda hasbelkader bir şeyler karaladığımda ve bazen yayınlatmak için fırsat yakaladığımda Benjamin’in bu sözleri kulağıma küpe olur…
Madde 26: Haruki Murakami’nin akıcı bir dille yazılmış kendine has kurgu ve anlatılarla kotardığı romanlarında, bir yerde karşılıklı aynalar misali ikili dünyalar yaratmakta kesişen ve geçirimlilik barındıran romanlarında, ifrata kaçan müzik, cinsellik ve içki içmeyi barındıran romanları bende tekrar duygusuna da yol açabilmekte. Her şey tadında güzeldir. Romanların tadını kaçırmamak lazım. Bana bir de bir yerlere göz kırpıyor geldi. Suşi üzerine boca edilen hamburger harcıyla romanlarını kurguluyor.
Madde 27: Bugünden baktığımızda, Sokrates ve Platon’un insana olan bakışları normlara aykırı düşer. Sokrates polis ve ilişkileri öncelerken dış çevre, ekoloji ve kozmos aklının ucundan geçmez. Platon ise özneyi elitist, iktidar şekillenmesi çerçevesinde ele alan ve kategorileştirdiği kalıplarda değerlendirir. İnsan bir nevi kaybedilerek köleliğe mahkum edilir. Platon ideal devlet kontekstinde düşüncesini sistemleştirirken sanatı erdeme aykırı bir şeymiş gibi görerek yerden yere vurmaktan çekinmez. İlginçtir, sanata karşı bir tutum sergilese de kimi diyalogları –Phaedron- sanatın güzel örneklerini barındırır. Platon’un çelişkisi de budur. Öz itibariyle aristokratik zihniyet yapılanmasıyla değerlendirmelere gittiğinden, haliyle insana bakışı da sakil kalır. Sanat ve edebiyata yaklaşımı da kendine göre olmuştur. Bir yandan sanat karşıtıdır öbür yandan kendini tenzih edecek şekilde, Phaedron diyalogunda olduğu gibi edebiyata göz kırpar. Sanırım he şey insana bakışındaki olumsuz yargılarda düğümlenmekte.
Madde 28: Gülistan ve Bostan kitaplarını yazan Sadi Şirazi’nin Gülistan’ı 18. yüzyılda Avrupa dillerine çevrilmiştir. Doğu cevherinin güzel örneklerinden olan Gülistan, Avrupa dillerine çevrilmiş ilk kitaplardandır. Gülistan’ın bir bölümü New York’taki BM binasının girişine yazılmıştır.
“İnsanoğlu birbirinin eli koludur
Çünkü yaratılışta aynı cevherden gelir
Zaman bu organa dert getirirse
Ne huzur kalır, ne dur durak diğer organlarda
Başkalarının sıkıntısını umursamıyorsun
Bu durumda denilmese gerek sana insan”
Acaba hangi devlet başkalarının sıkıntısını umursamıştır?
Madde 29: Gılgameş ile başlatılan her ölümsüzlük arayışının sonu hüsran olmuştur. M.S. 570’lerde de Sasani hükümdarı ölüleri dirilttiğini ve ölümsüz kıldığını duyduğu otu bulup getirmesi için hekimi ve danışmanı olan Süryani Borzuya’yı Hindistan’a gönderir. Borzuya orada çalmadık kapı, aramadık yer bırakmaz. Himalayaları da karış karış dolaşır. Fakat ölümsüzlük otunu bir türlü bulamaz. Tam umudunu yitirmişken Hintli bir bilgeye rast gelir. Borzuya ona meramını anlatır. Bilge gülümseyerek ona gerçek hayat iksirinin PANÇATANTRA adlı bir kitap olduğunu söyler ve ona kitabı verir.
Bonzuya ülkesine dönüp Pançatantra’yı hükümdara takdim eder. Hükümdar ölümsüz olmasa da Pançatantra böylece Pehlevice’ye çevrilir…
Madde 30: İbn-i Mukaffa, Pançatantra’yı Pehlevice’den Arapça’ya çevirirken adını “Kelile ve Dimne” diye değiştirmenin yanı sıra esere özgünlüğünü yansıtır. İbn-i Mukaffa, orjinali Hintçe olan kitabın muhtevasındaki yerel unsurları ayıklayarak her okuyanın rahatça anlayabileceği bir metne dönüştürür. Kitabın mukaddimasında da bizatihi kendi fikriyatını ortaya koyar. Neticede Kelile ve Dimne adıyla onlarca dile çevrilmiş olan Pançatantra, İbn-i Mukaffa’nın yaratıcı ve özgün çevirisiyle evrenselleşmiştir. Kıssadan hisse de şu olsun: Ölümsüzlük olacaksa şayet onun adı kitap olacaktır.
DEVAM EDECEK
DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI III
"Çok yönlü bir sanatçı ve yazar olan John Berger, “Dünya daha insancıl bir yer olsaydı hiç yazmazdım” diyor. Ardından boşluk bırakıp göçen Berger’den sonra da o insancıllaşma ufkun ardında vuslatı bekler. Antroposen Çağının içindeyiz. Jeolojik aktör konumuna gelen insan doğayı, toplumu, ekolojiyi, iklimi bilerek veya bilmeyerek yerle yeksan etmek için yapmadığını bırakmaz. İnsan yerine yeni dönem hükümranları elinden geleni ardına komaz. Hasılı derdi olanların yazmama diye bir lüksü olamaz."
Dr. Ayhan Kavak. Siverek Hapishanesi
Kategori:
Bunları Okudunuz mu?
Hapishane Edebiyatı
Ümüş Eylül Dergisinin 53. Sayısı Yayınla...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan
Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Ekim-Kasım-Aralık 2024 tarihli 53. sayısı...
Düşünsel özgürlüğün Sınırsız Kütüphanesi...
Görülmüştür Kolektifi, Redfotoğraf grubu ve Karşı Sanat, “içerdekilerle dışardakileri buluşturan” ortak bir sergiye daha imza atıyor. Fotoğrafçılar,...
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
SINIRSIZ KÜTÜPHANE
Tutsakların içeride yazdığı yüzden fazla kitap, resim ve karikatür ile fotoğrafçıların bu temada çektiği / yaptığı fotoğrafları...
Konuk Yazarlar
ZİNE/ Nazir Atila
Zine birden telaşlandı. İçini derin bir üzüntü kapladı. Yüreği korkuyla karışık bir heyecanla atmaya başladı.
“Korkma Zine, okulun reviri var,...
"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...