Düğün
“Geldim ana geldim. Sütünü indiriyor hayvan ne yapayım ki? Mecbur dana emdi çok inat bu inek sahibine çekti herhâlde. “
“Ne diyom ana biliyon mu?“
“De bakim ne diyon?”
“Ana haftaya düğün var ya.”
“Eeee”
“Geldim ana geldim. Sütünü indiriyor hayvan ne yapayım ki? Mecbur dana emdi çok inat bu inek sahibine çekti herhâlde. “
“Ne diyom ana biliyon mu?“
“De bakim ne diyon?”
“Ana haftaya düğün var ya.”
“Eeee”
“Ne olur göndermeyin beni oraya, şurada bir köşede yatmaya devam edeyim. Çok iştahım da yok zaten, ölürüm gidersem. Horlanırım, artık ne kalmışsa önüme koyar, yağsız buz gibi pilavı ite atar gibi başıma çalarcasına verir gelin. Oğlum desen yumruğunu eksik etmez başımdan, aklım eksik diye. Kızım ne olur gönderme beni.” Ne dese kızına kâr etmeyeceğini biliyordu Fadime.
Torunu: “Anneanne, annemin doğduğu tarlalarmış, baksana ne güzel!” diye bağırdı. Hüzünle baktı torununa. Yirmili yaşlarda dördüncü çocuğuna hamile olduğu o yazı hatırladı. Çoktan unutmuştu hayatının o bölümünü. O günler film şeridi gibi geçti gözünün önünden. Kaynanasını içi acıyla titreyerek hatırladı. “Beni kandırmak ne kolaymış, çocuk muşum.” dedi kendi kendine. Böyle bir yaz günü kaynanası Dudu, kuru suratını biraz daha ekşitti. Bir konuda kararını açıklarken hep böyle olurdu yüzü. Yazgülü ‘Ne söyleyecek yine?” diye bekledi.
Yüzüne renk gelmiş, rüzgârda uçacak gibi duran vücudu et bağlamıştı.
Kıyametin koptuğu an, otobüse bindiği ve umut içinde dağları seyrederek “Kurtuldum.” dediği an olduğunu çok sonraları anlayacaktı. İnsanın alışkanlıklarından uzaklaşması sanıldığı gibi kolay değildi. İlk günler kızgınlıkların verdiği öfke içinde geçse de sandığı gibi olmuyordu işte.
Sonunda hem babasından hem de kendisini satan kocasından kurtuluyordu. Sabah ilk işi boşanma davası açmak ardından sıcak bir ev tutmak olmuştu. Eşyasız olsundu, alırdı arkadaşlarından yatacak bir döşek. Morali yerine gelmişti. “Kendime yeni yıl hediyem.” dedi seslice. Sonra kılıksız kocası geldi gözünün önüne. ‘Ya tuttuğu eve de gelirse?’ Gülçin, sinirle camın kestiği parmağındaki kanı durdurmaya çalışıyordu. Aceleyle çıktı dükkândan. Yandaki markete attı kendini. Bir eliyle akan kana bastırıyor diğer elinden kan neredeyse fışkırıyordu. Marketin sahibi telaşla koştu.
Zengin evinde inek olsa bir ahırda yaşama şansı olurdu. Bulabildiği en ucuz ev burasıydı sonuçta. İki köz odayı sabunlu sularla o kadar çok siliyordu ki böceklere yaşam hakkı tanımıyordu.