Melankoli mi Öfke mi?[1]
ve yeni bir söz söylemek,
insanların en korktuğu şeylerdir.”[2]
ve yeni bir söz söylemek,
insanların en korktuğu şeylerdir.”[2]
Coğrafyamızda tehlikeler, imkânları çoğaltarak büyütürken;
Karl Marx’ın, “Tarihi üreten onun kötü yanıdır,” saptamasının altını ısrarla çizip:
“1. Köpürerek koşuyordu atlarımız/ Durgun denize doğru.
2. Bu uçuş, güvercindeki,/ Özgürlük sevinci mi ne!
3. Öpüşmek yasaktı, bilir misiniz,/ Düşünmek yasak,/ İşgücünü savunmak yasak!
4. Ürünü ayırmışlar ağacından,/ Tutturabildiğine,/ Satıyorlar pazarda;/
Emeğin dalları kırılmış, yerde.
5. Işık kör edicidir, diyorlar,/ Özgürlük patlayıcı./ Lambamızı bozan da,/
“TÜRKİYE TÜRKLERİNDİR”
KEMALİST REALİTENİN ASLI!
“CUMHURİYET” KAZANIM MIDIR?
ERMENİ SOYKIRIMI FASLI
“SEYFO”NUN SÜRYANÎLERİ
“73 FERMAN”LI ÊZÎDÎLER
“ETNİK TEMİZLİK” KURBANI RUMLAR
PONTUS FACİASI
YAKILAN İZMİR!
VE MÜBADELE…
Bir tek evren var, o da kanayan bir evren.”[1]
Barış (ile savaş) gerçeğine ilişkin genel/ beylik laflar etmek yerine; barışı (ve savaşı) hangi zeminde ve tabloda konuştuğumuzu belirlemek, meselenin özü açısından kilit önemdedir.
Emperyalist/ kapitalist bir dünyada ve coğrafyada yaşa(tıl)dığımız veriliyken ve de “Genel olarak kapitalizm ve özel olarak emperyalizm, demokrasiyi bir hayal hâline getirir”ken[2] sistemin sürdürülemezliği hiç kimse için “sır” olmasa gerek.
Murat Uyurkulak’ın, “Vaktiyle bir ihtimaldi ve çok güzeldi,”[2] notunu düştüğü; Cornelius Castoriadis’ün, “Önce bir tahayyüldür,” dediği devrim, radikal sosyalistlerin indinde güncelliğini yitirmeyen -“olmazsa olmaz”- “Tek yol”dur; dünyayı değiştiren devrimci praksistir; engellenemezdir; gereklidir.
Sadece bu kadar da değil: Egemenlerin kâbusu, ezilenlerin şölenidir; Prometheus’un takipçilerini var eden tarihsel eylemidir; bilimden sanata, beşeri münasebetlerden sosyal hayata, ekonomiden politikaya “ilerleme”nin yegâne sebebidir.
“Barış,
insanların birbirlerine
gerçek adlarını
söyleyebildikleri bir zamandır.”[2]
Barış için savaş karşısında akademiyi, sorumluluklarını konuştuğumuz bu toplantıyı neden Ege ya da Dokuz Eylül veya herhangi bir Üniversitesi’nin bir salonunda, kampüsünde düzenleyemiyoruz? Neden bu insanî eylemimiz üniversitelerde yasaklı, “sakıncalı”? Bu soru(n)ların yanıtını verebilirseniz, barış için savaş karşısında Türk(iye) akademisinin zavallılığının vardığı sümsüklüğün ne demek olduğunu da kavrarsınız.
Kolay mı?
T.“C”yi sembolize eden Çankaya’yı bile doğrudan etkileyen bir soru(n)dur söz konusu olan!
“Nasıl” mı?
1921 yılında Çankaya’da tepenin yamacında bulunan bağ evinin ilk sahibi, 1915 tehciri sırasında Ankara’dan ayrılmak zorunda kalan Ermeni Kasapyan ailesiydi!
El koyarken yok eden soykırım, “unutuluşa” mahkûm edilirken; Gabriel García Márquez’in, ‘Anlatmak İçin Yaşamak’ başlıklı yapıtındaki dediği gibi: “Hayat, insanın yaşadığı değildir; aslolan, hatırladığı ve anlatmak için nasıl hatırladığıdır.”[3]
IŞİD canilerinin Paris’te gerçekleştirdiği saldırılar, parçaları Ankara’da savrulan yüreğimizi bir kez daha kavurdu. Ölülerinizi, ölülerimizin yanıbaşına, yüreğimize gömdük.
Bugün burada suçüstü yakalanmış bir telaşla, terörün İslâm’la ilişkisi olmadığından dem vuracak değiliz.
Hayır, hiçbir tarihsel ya da aktüel gerekçe, kendi hâllerinde, sıradan insanların kitlesel biçimde vahşice katledilmesini aklayamaz, mazur gösteremez...
en incelikli müziği.”[1]
Thomas Carlyle’ın, “Gülmesini bilmeyen bir insan yalnız ihanet etmekle kalmaz, kendi hayatı bile bir ihanettir”...
Victor Borge’un, “Gülümseme iki insan arasındaki en kısa mesafedir”...
Stanislaw Jazek’in, “Bana bir toplumun neye güldüğünü söyle sana ne için adam vurabileceklerini söyleyeyim”...
George Santayana’nın, “İnsanın tek gerçek özsaygısı kendisiyle dalga geçme yeteneğine sahip olmasından gelir”...
Edith Piaf’ın, “Gülmek ve sevmek ısmarlama olmuyor”…[2]
est quam omnium sermo.”[1]
Yıllar boyunca, ne geçen zamanın ne de Anadolu toprağının örtebildiği katliam izleriyle dolu yollarda yürür ve kendi ölümünü beklerken, “Eğer kurtulursam gördüklerimi yazacağım. Halkımın yaşadıklarını herkes bilsin” diye düşünüyordu Rahip Krikor Balakyan. “Hatta tüm bunları gelecek kuşaklara aktarmak için yaşamalıyım. Hayatta kalmak için elimden her ne geliyorsa yapmalıyım.”