YIKIK EVLER GİBİ

Ahmet Bakır kullanıcısının resmi
Dersim’de ağır bir yaz sıcağında gittik Vank Köyü’ne. Gördüğümüz terk edilmişlikle birlikte akıyordu alnımızdan tere bulanmış o eski hüzün. Bu coğrafyanın sayısız Ermeni köylerinden biriydi Vank, Türkiye’nin en büyük roman yazarlarından dostum Metin Aktaş, Manastırdan kalan üç beş taştan birine oturdu.

Ben hâlâ ayaktayım. Metin Ermenilerin yaşadıkları zulümleri de romanlarında yansıtmış olması nedeniyle yüzünde derin bir keder; “Dostum, bir zamanlar burası neşeli ve üretken Ermenilerin yurduydu. Paskalyada bu manastır dolar taşarmış. Bağlar, bahçeler, ceviz ağaçları ve su arkları onların eseri. Ne var ki, 1915-1923 tarihleri arasında 1,5 milyonu katledildi kalan 500 bini çeşitli yerlere sürüldü. Elazığ ve civarlarında büyük katliamlar yapıldı. “Harput’ta İyice kulağını verirsen geceleri o kadınların çığlıklarını duyabilirsin hala”. Bir kısmı ise kaçarak Dersim’e yerleşti. Dersim’e devlet giremezdi o zamanlar, kirve oldular Ermenilerle ve giderek hısım akraba oldular. Sanır mısın 38 katliamının tek amacı Kızılbaş Aleviler yok etmekti? Bir başka amacı da Ermenileri vermemelerinin intikamını almaktı. Kiminin adı Garabet’ti (Öncü), kiminin Magar (Mutlu demekmiş), kiminin Phyre Teyze (Ateş) olan o güzel insanlar da dedelerimizin akıbetine uğramışlar. 90’lı yıllarda yeniden yakıldı bu köy, Manastırın duvarları duruyordu, ben küçüktüm o zamanlar, haç işaretli taşlardı.”
Şimdi otlar bürümüş yıkık Manastırı.
---
Issız bir dağ başındaydık, güneş yeni eziyetler sunmak için bize, tüm öfkesini kustuğu saatlerdi. Issızlık ve yorgun bedenimiz, kederimizi artırırken hala ayakta duruyordum. Gözlerimi kapadım ve o güzel zamanların büyüsüne gittim birden. Çocuk sesleri, bakraçla gelen Ermeni kadınları, at arabasıyla Değirmen yoluna düşmüş ve ıslığında bir Ermeni ezgisi olan bu toprakların sahiplerinden, Ermenileri düşündüm, tabii ki 38’li acılarda buluyordu yüreğimizi. “Ah hayat” dedim sessizce, “Dünya cennetini yitirmiş, bak yabani otlar diz boyu, bu kimsesizlik bizi iflah etmez biliyorum” dedim. Boğazımda yutkunmaktan kaynaklanan bir sızı, yüreğimde O Sevimli hayatın onaracağı bir kanayan yara, düştük yollara. Ben ve Metin uçurum kenarlarından düşmek pahasına geri dönmeyi aklına getirmeyen sevgili Mustafa, ormanda kaybolan, Metin ve Mustafa’yı aramak için yorgunluğu dert etmeden geri dönen sevgili Celal ve sevgili Veysel hoca.
Yolda Veysel Hoca, yıldırımın ikiye böldüğü kocaman bir kayayı gösterirken ikimizde de aynı duygular sökün ediyordu. Bu devletin yıktığı o masum yuvaların yanında yıldırımın yarattığı tahribatın ne kıymeti olabilir ki...

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...