Mudurnu Kul Çöreğinin Hikâyesi

Kamuran Esen kullanıcısının resmi
Küçük bir köydeki evde, çocuk gülüşmeleri duyuluyordu. Anne, süt ve su karışımı hamuru yoğuruyor; üç kardeş oyun oynuyordu. Ocakta yanan odunlar çıtır çıtır ses çıkarıyor, evin duvarında gölgeler oynaşıyordu. Gaz lambasının yarı aydınlattığı odaya; çörek otu ve çiğ hamurun kokusu yayılıyordu.

En küçük erkek kardeş, söğüt dalından yapılmış düdüğü öttürüyor, düdükten çıkan ambulans sireni gibi ses, evdekilerin kulaklarını tırmalıyordu. El becerileri gelişmiş olan büyük kız; dokuma peşkirin(havlu) kenarlarına, dekoratif düğümler atarak saçak yapıyordu. Anne,  “Kızım, aman dikkat et, sakın ola ki yanlış düğüm atma, sonra çözemeyiz,” diye kızını uyardı. 

Ortanca kız kardeş ise, bir kenarda sessizce oturmuş, annesini izlerken;  “Anne! Çok acıktım. Ne zaman pişer çörek?” diye sordu. Anne gülümseyerek; ” Bir saatte pişer ama bir yarım saat de yolculuğu sürer,” dedi. Bu cümleye, çocukların üçü birden isyan etti: ” Yine mi? Bu sefer gitmese olmaz mı? Çok acıktık. Gideceği tarla çok mu uzak?” gibi çıkışlarda bulundular. Anne, duymazdan geldi çocukların telâşlı cümlelerini.

 Hamuru iyice özleştiren anne, hamuru hamur tahtasına aldı. Oklavayla açtı, üzerini yağladı, sonra hamuru büyük kareler şeklinde kesti. Hamur parçalarını üst üste koydu, sonra bunları en büyük hamur parçasının içine aldı. Büyük parça hamuru bohça gibi kullanarak, diğer parçaları bir güzel bohçaladı. Eliyle bastıra bastıra yuvarlak bir şekil verdi. Üzerine susam ve çörek otu serpiştirdi.

 Ocak başına geçen anne, ocaktaki korları bir kenara aldı. Hindi kanadıyla ocağın taşını kor ve külden temizledi. Hamuru, ocak taşının üzerine koydu. Hamur küllenmesin diye, üstünü lahana yapraklarıyla örttü. Küllü ve kızgın kömürle hamurun üstünü tamamen kapattı. Çöreğin pişmesini beklemeye sabırları olmayan çocuklarını oyalamak için, “Hadi bakalım okuyun şiirinizi, bakalım ezberlemiş misiniz,”  dedi.  Sıra ile üç kardeşin sesleri odayı doldurdu: “Kat sürünü önüne / Dolaş dağ, dere çoban / Eriştin mutlu güne / Diz çök bir yere çoban. / Al eline kavalı / İndir sürünü suya / Her yer yeşil bir halı / Doyun olmaz uykuya.” 

 Derken çörek pişti. Anne, çöreğin üstünü örten kömür ve küllleri sıyırdı. Lâhana yapraklarını alınca, üstü nar gibi kızarmış sütlü çörek göründü. Çöreği ocaktan aldı, ince bir örtüyle çöreği sarmaladı, uykuya yatırdı. Odaya, sıcak çöreğin mis gibi kokusu yayıldı. Çocuklar yutkundular.

 Sıra çöreğin yolculuğuna gelmişti. Pişen çörek hemen yenmez, buğdayı hangi tarlada yetişmişse, o tarlayı ziyarete gider gelirdi. Ancak o zaman yenebilirdi. Çocuklar bunu bildikleri için, anneye yalvardılar: “Anne! N’olur çabuk gitsin, gelsin. Çok acıktık.”… Anne, bilinen yolculuğu hatırlattı: “Biliyorsunuz; bu çöreğin unu hangi tarlanın buğdayındansa, çörek o tarlayı ziyaret edip gelecek. Bu çöreğin buğdayı, Tilki Deresi’ndeki tarlamızdan. Çörek, Tilki Deresi’ne gidip gelecek, sonra yiyeceğiz.” 

 Anne, başladı anlatmaya: ” Çörek evden çıktı…   Aşağı Pınar’a vardı. Oradan su içecek... Harman Kaşı’ndan Pazar Kaşı’na gidiyor şimdi... Karaköy Dibi’ne vardı. Burada birazcık dinlenecek... Beyçayırı’na geldi,  tarlanın yolunu tuttu... Tarlaya geldi ve tarlanın sınırındaki alıç ağacının dibine oturdu.” 

 En küçük kardeşin “Dinlenmiştir, hadi dönsün artık, çok acıktım,” homurdanmasını duymazdan geldi anne. Çünkü çörek, yenecek kadar soğumamıştı. Devam etti: ” Dönüş yolu, kısa sürecek. Dönüş yolunda dinlenme yok. Üstelik, yolu iniş aşağı... Kalktı geliyor. Aaaa! Koşuyor bir de... Yolu yarıladı bile… Köye yaklaştı.”… Bunları anlatırken, bir yandan da sofrayı hazırladı. Çöreğin yanına pestil ezdi, turşu çıkardı, pestili küçük bakır taslara doldurdu...”Evet, geldi çörek,” dedi sonunda. 

  Böylece,  çörek soğumuş, yenecek kıvama gelmişti. Sofraya oturuldu, çöreğin bohçası açıldı.” Anne, böldüğü çöreği çocuklara paylaştırdı. Şu an evde olmayan ve Mudurnu dışında çalışan babanın hakkını ayırmayı da unutmadı.  Radyodan duyulan türkünün, ocaktan çıkan çıtırtıların eşliğinde güzel bir akşam yemeği yediler.

 Not: Çocukluğumda anneciğim ne zaman çörek yapsa, bizim çöreğimiz de yolculuğa çıkardı. Mudurnu’da tüm evlerde olduğu gibi. Biz çocuklar, hiç itiraz etmeden, çöreğin çıktığı yoldan dönmesini beklerdik sabırla. Bu yalancı yolcuğa nasıl inanırdık, bilmiyorum.  Ne zaman büyüdük; işte o zaman tatlı yalanlara inanmaz ve hemen hemen hiç kimseye güvenmez olduk. Yazık bize.

 Kamuran ESEN
kamuran.esen@gmail.com

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...