Songül

Gülefer Cambaz Savran kullanıcısının resmi
Siz çığlıklarını duyabiliyor musunuz? Ben duyuyorum. Sanki damarlarımdan kanım çekiliyor, çok korkuyorum. Ne kadar saldırgan olabileceğine şahit olmuştum bir defasında.

Oturduğu yerden hınçla kalkıp annesinin üzerine saldırmıştı. Kadının çığlık seslerini dışardan duyan eniştem koşarak geldi, annesi onun elinden kurtarıp onu zorla şimdi bulunduğu odaya kilitledi. O günden sonra da oradan pek fazla çıkarılmamıştı. Nasıl da yumrukluyor kapıyı kıracak sanıyorum ve yüreğim ağzımda çok korkuyorum.  Halam içtiği haplardan genellikle günü uyuyarak geçirdiğini ama bazen inatlaşıp içmese böyle hırçınlaştığını kendine ve etrafa zarar verdiğini söylüyor bu yüzden yattığı odada bir yer yatağı, bir yorgan ve yastıktan başka bir şey bulundurulmuyor.

       Beline kadar uzun saçlarını kazıtmışlar. Halam çok sinirlendiğinde yolduğunu söylüyor oysa ne kadar severdi saçlarını. Annesi iki örgü yaptığında kızardı, onları salıp savurmak isterdi. Yine içtiği ilaçlardan çok fazla kilo almış âdeta bir devi andırıyor ve her gecen gün zapt edilmesi zorlaşıyor,

Ah, Songül çocukluk arkadaşım, kardeşim Songül. Keşke her şey bir rüya olsa ya da bir oyun, ben yine saysam bir iki üç diye sen o odadan çıksan ve beni korkutsan.

Ah Songül halamın bahtsız kızı, töre denen şu lanetin zavallısı.

Her şey nasıl hızlı oldu ve bitti anlayamadık hiç birimiz. Halam “oğluma kız istemeye gidiyoruz” diye bir gün kalkıp memlekete gitmiş ve haftalar sonra döndüğünde Songül’ün parmağına nişan yüzüğünü geçirmişti. Kimse bir şey anlamamıştı. Babam sorduğunda halam “kaynının kızını istediklerini, kaynının da karşılığında kendi kızını istediğini” anlatıyordu. Bir anlaşma yapmışlardı. Kız alıp kız vereceklerdi, böylece karşı taraf halamdan başlık parası da almayacaktı. Kısacası bir takas vardı. Songül’ün kendisine sorulmadan bir mal gibi alınıp verilmişti. Ne acı ki bütün bu olanların bir de olabilirliği vardı, geldikleri coğrafyada adına “berdel” diyorlardı. BERDEL adı bile çirkin çocuk aklımla söylenişini bile sevmemiştim. Babamın ve aklı başında birkaç büyüğün itirazlarını dinleyecek durumda değillerdi. Her ne kadar babam “yapma bu bir parça çocuk, ziyan edersin “diyorsa da halam ve eniştem hiç vazgeçmeyi düşünmüyorlardı. Bu bir anlaşmaydı ve bozulamazdı.

         Hazırlıklar aylardır devam ediyordu. Halam ve eniştem gelecek olan gelin rahat etsin diye evin üst katına çok acele bir daire yaptırmışlar, kendileri üst kata daha bitmemiş olan daireye geçmişlerdi. Alt kattaki daireye kendi seçtikleri mobilyalarla döşemişlerdi. Durum Songül için ne kadar acıklı ise gelecek gelinin durumu da daha parlak değildi ama en azından o şehir hayatına gelmiş olacak ve rahat edecekti. Oysa Songül hiç bilmediği coğrafyaya kendine çok uzak olan bir hayatın içine gidiyordu.  Korkuyordu, gizlice ağlıyordu, kimselere söyleyemiyordu. Söylese biliyordu hiçbir şey değişmeyecekti.  Bir keresinde “biliyor musun ben buraları çok özlerim,  oralarda duramam,  anneme ben çok ağlarım, yapamam dediğimde” annem ‘alışırsın ben buralara nasıl alıştım diyor’ demişti. Hem evleneceğim kişiyi de fotoğraftan gördüm, beğenmediğimi söylediğimde “daha yakışıklı olduğunu,  fotoğrafta böyle çıktığını” söyledi. “Üstelik erkeğin güzeli çirkini olmazmış, asıl önemli olan çalışkan olmasıymış “diyor annem dedi ağlamaklı. Biliyordu Songül hiç kaçarı yoktu,   o uzak memleketlere gönderilecekti,  üstelik bir daha bu şehre dönmemek üzere.

      Ve aylar sonra kapılarının önünde davullar çalınıyor, halaylar çekiliyordu.  o dev gibi kadınların ve adamların arasında yine çelimsiz ve sıska bir kız çocuğu halayda araya sıkıştırılmış sokağın ortasında, oradan oraya savruluyordu. Beklenilen gelin gelmişti artık, şimdi bizim küçük gelinimizde verilmeli ve bu alış veriş bitmeliydi. Haftasına varmadan birkaç valize eşyaları sığdırılmış ve Songül o çok uzak şehirlere yolcu ediliyordu.

Gözleri ağlamaktan şişmişti. Yüreği ürkek bir ceylanın yüreği gibi atıyordu âdeta. Otobüse binerken ona sarıldığımda titriyordu. O da getirilen gelin gibi o çok uzak şehirde davul ve zurnalarla gelin olacaktı.  Otobüs gardan uzaklaşırken Songül de bizden uzaklaştı, uzaklaştı...

 Yine aylar sonra garip bir şeyler oluyordu. Kulaktan kulağa bir şeyler söyleniyordu ve ailedeki yaşlı kadınlar dizlerini dövüyorlardı. Halam köşelerde ağlıyordu, babam bütün öfkesiyle halama bağırıyordu:  “ O çocuğa yazık ettiniz, gidin alın gelin” diyordu. Halam ve eniştem itiraz ediyorlardı  “O artık onların namusu biz bir şey yapamayız “diyorlardı

                      Fakat daha senesi olmadan bir gün Songül eve geri getirilmişti. Onu tekrar gördüğümde evlerinde koltukta oturmuş, öylece boşluğa bakıyordu. Bakışlarında hiçbir ifade yoktu. Ne annesinin sözlerine ne de başka bir şeye tepki vermiyordu.  Günler sonra eve meraklı akrabalar doluşmuş olan biteni soruyorlardı.  Artık hikâyesini herkes öğrenmişti,

 Songül götürüldükten sonra geri dönmek istemişti ama dinleyen olmadığı gibi hemen düğünü yapılmıştı. Düğün gecesi çok ağlamış fakat yine de eşinin elinden kurtulamamıştı. Yaşı küçük olduğu için resmi nikâhı da kıyılmamıştı. Bir keresinde evdekilere “Sizi jandarmaya şikâyet edeceğim” dediği için çok dayak yemişti. Birkaç kez kaçıp geri dönmek istemiş fakat her defasında yakalanıp öldüresiye dövülmüştü.  En acı olan ise garip hareketler yapmaya başlamasıydı.  Bazen gereksiz yere gülüyor ya da çok ağlıyordu, bu durumda daha fazla eziyet görüyordu. Eşi ve ailesi onu köydeki şeyhe bile götürmüşlerdi birkaç kez, ama durumu günden güne kötüleşmişti, şimdi de getirip annesinin evine bırakıp gitmişlerdi.

Eve geldikten kısa bir sonra durumu daha da ağırlaştı.                                                                                                                                                                                                                     Evdekiler onu şehirde ismini duydukları bütün hocalara götürdüler. Onlara göre Songül’ün durumu hocalıktı.  Yapılan muska ve tütsülerin neden işe yaramadığını anlayamıyorlardı.  Günler geçtikçe durumu daha da kötüye gitti.  Artık kendine ve etrafına zarar vermeye başladığında ailesi onu bir doktora götürmeye karar verdiler ama çok geç kalınmıştı.

    Şimdi Songül artık tek başına camları bile olmayan bir odada çığlıklar atıyor...

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...