EYLÜL YAPRAKLARI

Ali Rıza Aksın kullanıcısının resmi
''24 Kasım Öğretmenler Günü'' anısına...

......
İkimiz de sustuk. Dışarısı daha da ilginçti. Hava bulutlu. Pencereme ilk damla düştü; sekti, camda küçük bir iz bıraktı. Gözüme bir hayvanın silüeti ilişti; it mi, kurt mu çıkaramadım. Gökyüzü kanarcasına çizildi. Onu cehennemi bir gürültü izledi. Sarsılır gibi olduk. Hışırtıyla inen yağmur dışarıyı görünmez kıldı. Sonra aniden kesiliverdi.
Yatağıma gün ışığı düştü; balkona çıktım. Aşağısı ana cadde. Karşımda bir hazır giyim dükkânı, sağı terzi, solu fotoğrafçı... Kaldırımda taburelerine ilişmiş çay içenler. Ne diyorsa göbeklisi diğerleri gülüyordu. Cıgara sarıyor, cıgara içiyor, minnacık plastik torbalarına baş parmaklarını daldırıp, alt dudaklarının önüne yeşil bir toz bırakıyorlardı. Sonra da vıck diye tükürüyorlardı. Daha aşağısı kebapçı; gireni çıkanı bellisiz. Kebapçının dumanı, rüzgara göre savrulup, ışığa göre renk değiştiriyordu. Kocalarının ardı sıra yürüyen kadınlar, kravatlı, çelimsiz memurlar, şişinerek ilerleyen ormancılar ve komutanları için alışverişe çıkmış züppe jandarmalar geçiyordu.
Ana caddenin gerisi, çinkolu, kiremitli, beton, kagir, avlulu avlusuz, penceresi küçük evler... Küçük balıkların arasında büyük balıklar gibi gözüken demir kapılı, surlu evler de var. O evlerin sakinleri, kısa süreliğine çıkar, aşağıyı dikizler, kaybolurlardı.
Küçük bir evden minnacık bir baş sarktı. Bakmasıyla perdeyi çekmesi bir oldu. Kiraz dudaklı, ak örtülü... Bu kızlar, ''alim'' denilen şeriatçılardan ders alır, dikiş nakış yapar, televizyona bakar, insana karışmazlarmış. Helalinden bir kısmetleri çıkana dek...
Otelci, yeni yetme, bıyığı ince, tütün sakallı. Evi otele bitişik. Koridorun ucundaki pencere, evinin merdivenine bakar. Otel boş. Hava soğuk. Salonda sobayı tutuşturan delikanlıyı dinliyorum.
''Hocam, eski ticaret yolu buradan geçermiş...''
Giyinip çıktım; taş döşeli ana caddeden Hükümet Konağındaki İlçe Milli Eğitim Müdürü'ne... Sağda bir lokanta; içimde, acılı, ekşili bir paça yeme isteği.... ''Buyur'' diyerek beni içeri alan lokantacı, İlçe Milli Eğitim Müdürü için, ''Namazlı, niyazlı eyi birisidir. Eyi konuşuruk, varsa bir dileğin ileteyim'' dedi. ''Sana iyi olan, bana felakettir'' türünden şeyler düşündümse de belli etmedim. Adam, kırlaşmış çenesi, badem bıyıkları, güleç yüzü, sıkma şalvarı ve kırmalı kundurasıyla ahbaplığa yatkın gibi. ''Sağol'' cevabıma alınmış gibi baktı. Kendi elleriyle çay getirdi bana. Lokantacının içtenliğine, aşçı yamağının çayımı tazeleme teklifine rağmen dalmışım.
Hapisten yeni çıkmıştım. Postacı Keskin'den imza karşılığı, sarı, kocaman bir zarf almıştım.
''1402 sayılı yasa, Sıkıyönetim Komutanlığının teklifi, valilik ve Milli Eğitim Müdürlüğünün onayıyla, öğretmenlik mesleğinden sürekli
uzaklaştırıldınız.''
Başımdan sular dökülmüş, olduğum yere çakılıp kalmıştım. Mektubu defalarca okumuş, inanmak istememiştim. Sözlendiğim hemşireye nasıl açıklayacaktım bunu? Beni bu halimle kabul edecek miydi? Şüphemden yanılmamış, yüzüğüm gönderilmişti bile. Odama kapanmış, yastığımı yumruklamakla yetinmiştim. Dost, akraba, adi, aşağılık bakışlara ne diyecektim? Eylül yaprakları gibi savrulacak mıydım? Kahraman olmayacağımı biliyordum ama beş parasız ahmaklar gibi de algılanmak istemiyordum.
Saat ona geliyordu. Burnumda kesif bir yemek kokusu...
Hükümet Konağı'na yöneldim. Eski, enli basamakları çıkarken heyecanlıydım. Bir o kadar da düşünceli. Dosyalı dosyasız, mahcup, çekingen öğretmenlerle karşılaştım. Dost bakışlarını selamsız bırakmadım. Ana caddeye bakan odalardan birinin önünde durdum. Kapıya içimi ürperten bir resmiyetle baktım. Kasketimi çıkarıp kapıyı tıklattım.
''Gir!''
Masadaki gözleriyle aldı selamımı. Geniş omuzlu, geniş göğüslü, esmerimsi. Yuvarlak bir yüzle, üst dudak hizasında özenle kesilmiş bıyıklara sahipti. Gözlerinde sevgiye dair en küçük bir parıltı yoktu. Gözler ki, insani-hayvani hislerin, bastırılmış niyetlerin ve geleceğe dair beklentilerin kendini ele verdiği iki nokta...
Masadaki evrakımı okur okumaz değişti.
''Ha sen, 1402' liksin; şu markalı hıyarlardan! Devlet size nasıl görev verir anlamış değilim.''
Sarsılır gibi oldumsa da toparlandım.
''Burası yargı merci değil, beni yargılayamazsınız! Sıkıyönetimce alındım, İdari Bölge Mahkemesince de aklandım. Bu dava bitmiştir!''
Kolunu tırpan gibi sallayıp ''kes!'' diyecekti ki, eli, Mevlana figürlü vazoya çarptı. Vazo, yeşil örtülü masada ikiye ayrıldı. Evrakım vazodaki suyla bir güzel yıkandı. Tabanın halısı, kimbilir hangi köyden hangi öğretmenin getirdiği kasımpatı çiçekleriyle doldu. Hemen de saldırıya geçti.
''Çok çalışacaksın Hoca çok! Gözüm üstünde olacak; bir yanlışını
görmeyeyim, gözünün yaşına bakmam harcarım seni!''
Karşılık vermedim ama göz göze geldiğimizde o kaçırdı bakışlarını. Kıllı eli düğmeye uzanır uzanmaz, yan odadan boynu tutulmuş gibi duran biri çıktı. Süleyman olduğunu sonradan öğrendiğim kâtiple yan odaya geçtik. Kâtibin daktilosunun üstünde tik tak gezinen parmakları, yazılı kâğıdı cart diye çıkarması bir oldu. Ana odaya döndüğümde, Müdür, kasketli, paltolu birine, ''Bunu da götür, Sumaklı'nın yeni öğretmeni'' dedi.
Öyle sıradan bir gösterişti ki bu, adam benimle konuşmaya cesaret edemedi.
Ben ismin bende çağrıştırdığı duygularla meşgulken, adam girişteki ağacın (at kestanesinin) yağmurdan etkilenmemiş karında potinlerini temizlemeye çalıştı.
''Adım Muzaffer, bulunduğun bölgenin müfettişiyim''
Karakolun önündeki ormaniye cipini gösterip, ''Koş, çantanı al gel'' dedi.
Çantamı bir koşuda alıp geldim. Müfettiş öne, şoförün yanına, bense arkaya yerleştim. Araba, parkeli yolda çatapat fişekleri gibi seslerle ilerledi.
.......
24 Kasım 2015, Zürich
''Kırmızı Fare 2'' adlı romandan...

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...