O Ses peşinden sürüklenen Yıldız Kenter[*]

Temel Demirer kullanıcısının resmi
“nasıl da, hep değişen,

ama hiç de değişmeyen bir şey,
şu kişi...”[1]
 
Çok başarılı, iyi bir oyuncu; yaşına rağmen enerjisinden hiçbir şey kaybetmeyen, adeta yaşlanmayan; zerafetiyle kendisine hayran bıraktıran; güçlü bir kişiliğe sahip bir aktrist, oynadığı rolün hakkını veren O; 70 küsur yaşında bile sahnede tek kişilik oyununu oynayabildi.
“Tiyatronun mihenk taşı, prima donna” veya “açık sözlü mükemmel kadın” olarak anıldı.
Profesyonel yaşama ilk adımı Ankara Devlet Tiyatrosu’nda Shakespeare’in ‘12. Gece’ oyunuylaydı.
O gün aldı Muhsin Ertuğrul’un mektubunu. Tarih 12 Aralık 1948’di: “Yıldız, iki gözüm kızım,
Bugün senin meslek hayatına ilk adımını attığın mübarek bir gündür. ‘Mübarek’ diyorum, çünkü Shakespeare gibi bir dahinin on ikinci gece kadar güzel bir eserinde baş kadın rolü oynayarak sahneye atılmak, şimdiye kadar çok az bahtiyara nasip olmuştur. Fakat sakın bu başlangıç seni gurura sürüklemesin, bilakis daha çok çalışmaya ve daimi bir tevazua bağlasın. Esasen ben senin dürüst ve kuvvetli seciyenden bunu bekliyorum.”
* * * * *
1960’da Yıldız Kenter, Müşfik Kenter ve Şükran Güngör Kent Oyuncuları’nı kurarlar…
Sonra oyunlar, oyunlar, oyunlar…
Nice oyunlar: ‘Salıncakta İki Kişi’, ‘Çöl Faresi’, ‘Nalınlar’, ‘Öfke’, ‘Pembe Kadın’, ‘Mikado’nun Çöpleri’, ‘İhtiras Tramvayı’, ‘Üç Kız Kardeş’, ‘Vanya Dayı’, ‘Ben Anadolu’, ‘Harold Ve Maude’, ‘Konken Partisi’, ‘Oskar ve Pembe Meleği’, ‘Maria Callas’, ‘Martı’…
Nâzım Hikmet’in ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’nın sergilendiği Kenter Tiyatrosu’nun mimarlarındandı.
O eser ki, Hülya Koçyiğit’e, “Türk tiyatrosu denilince Kenter soyadı yanında anılır”;[2] Kadriye Kenter’e, “Kenterler bir okul”;[3] Füsun Demirel’e, “Kenter kardeşler tiyatromuzun en önemli yapı taşlarındandır”;[4] Erdal Atabek’e, “Müşfik Kenter’i ben kardeşi Yıldız Kenter’den ayıramam. İki mucizedir onlar. Sanatın mucizeleri. Sahnenin efendileri”;[5] Emre Kongar’a, “Kenterler ölmez, sadece biz ölümlülerin arasından tarihin parlak sayfalarına göç eder,”[6] dedirtendir…
Özetin özeti: Çocukluğundan günümüze Yıldız Kenter’in yaşamı: Çabası, var olma nedeni, tutkusu, aşkı, özel tiyatro serüveni, cesareti, çevresi, Kenter Tiyatrosu’nun yenilikçiliği (Pinter, Osborn, Wesker), yerli oyun öncülüğü (M. C. Anday, N. Cumalı), Çehov tutkusu, öğretmenliği, bir “okul” oluşturması, o “Kenterler Okulu”ndan yetişen yüzlerce öğrenci yetiştirmesiydi...[7]
Tüm eleştirilere rağmen tiyatronun zirvesiydi.
1961’den beri yetiştirdiği öğrenciler arasında: Genco Erkal, Müjdat Gezen, Perran Kutman, Savaş Dinçel, Demet Akbağ, Nilgün Belgün, Erdal Özyağcılar, Güzin Özyağcılar, Mehmet Birkiye, Sanem Çelik, Engin Hepileri, Tilbe Saran, Okan Yalabık, Demet Evgar, Bartu Küçükçağlayan vardı.
* * * * *
Yıldız Kenter sahnede bir sesti, bir yüzdü, bir bedendi, bir hareketti…
Oyunculuğu tartışılmaz bir sanatçıydı.
Bir ödülünü alırken şunları demişti: “Bir defa daha hatırlanmanın mutluluğunu yaşattığınız için teşekkür etmek istiyorum. Peşinde koştuğumuz şey iki elin çıkardığı ses. Onu bana duyurduğunuz için ayrıca teşekkür ediyorum. Sağolun…” 
“Nasıl çalışılması gerektiğini ablamdan öğrendim. Kardeşim, ablam, çok iyi bir sanatçı, yönetmen; onunla sahnede olmaktan her zaman onur duydum. İki oyuncu olarak birbirimizi iyi anlamamız, karşılıklı alışverişimizin çok iyi olması birbirimizle oynamaktan zevk almamızı sağlıyor, bu duygular seyirciye de yansıyor,”[8] diyen kardeşi Müşfik Kenter için “Benim ilk öğrencim ve en değerli hocam oldu,”[9] deyip eklerdi Yıldız Kenter:
 “Sahici olabilmeyi, gerçek olabilmeyi ve bunu büyük bir sadelik içinde gösterişsiz yapabilmeyi onda gördüm. Hiç belli etmeden onun ortaya koyduğu ustalığını izleyerek büyüdüm. Ona minnettarım. Müşfik olmasaydı Kenterler olmazdı. Kenterler diye bir şey oldu, Müşfik’in sayesinde oldu. Ona hep ihtiyaç duydum. Onu hep gıptayla izledim.”[10]
Onun için bu kadar önemli olan kardeşi Müşfik doğduğunda Yıldız da dört yaşındaydı. Yıldız Kenter, 80 yıllık kardeşine, 60 yıllık sahne arkadaşına veda ederken, “Müşfik benim bebeğimdi”[11] demişti.
* * * * *
 “Pek dini inancımız yoktu. Babam Müslüman annem Hırıstiyan’dı. Bizim evde; ‘yalan söylemeyeceksin’; ‘çalmayacaksın’; ‘vicdanını temiz tutacaksın’; ‘insanlara yardım edeceksin’… Bunlar konuşulurdu, işte bunlar bizim dinimiz oldu. Hepimizde ‘Allah’ korkusu vardır; ama dinden dolayı değil, annemizden babamızdan aldığımız telkinlerden dolayı,” derdi…
* * * * *
Nihayetinde Yıldız Kenter’i en iyi anlatan yine Onun şu sözleriydi:
“Her şeyin kıymetini çok iyi bildik, çünkü her şeyimiz çok azdı, çok hesaplıydı. Yine de elinden geldiğince, hiçbir şeyden mahrum etmedi annem bizi. Ders verdi, tercüman olarak çalıştı. Hiç durmadı. Ama annemin yanı sıra, bir çocuk olarak en fazla mesuliyeti de ben yükleniyordum. (…)
Gün oldu komşu evlere bile gittim temizlik yapmak için. İki elin çıkardığı sesi duymaya o zamandan alıştırdılar beni: ‘Öyle temiz yıkıyorsun ki bulaşıkları, bravo! Senden daha iyi tertipleyen yok bu evi, bravo!’ O iki elin çıkardığı sesi duymak benim zaafım oldu. Bana bakılsın, ben sevileyim, ben beğenileyim. Bu bir zaaftır, ama ben bu zaafı bugün de bir güce dönüştürmeye çalışmaktayım. Her gelen yeni iş bir imtihan oluyor. Ben hem seviyorum hem korkuyorum o imtihandan. Ama o ses yok mu, o ses? Beni peşinden sürükleyen çok cazip bir zaaf o. Çocukken de peşinden giderdim, şimdi de gidiyorum…”[12]
 
21 Haziran 2017 19:52:49, İstanbul.
 
N O T L A R
[*] Patika Dergisi, No:100, Ocak - Şubat - Mart 2018…
[1] Oruç Aruoba, Yürüme, Metis Yay, 5. baskı, 2003, s.159.
[2] “Müşfik Sesimiz Sustu...”, Vatan, 16 Ağustos 2012, s.7.
[3] Kadriye Kenter, “Zaman Bana Yetmiyor”, Cumhuriyet Pazar, No:1401, 27 Ocak 2013, s.5.
[4]  “Hocamızı, Tarihimizi Kaybettik”, Radikal, 16 Ağustos 2012, s.31.
[5] Erdal Atabek, “Müşfik Kenter - Yıldız Kenter...”, Cumhuriyet, 20 Ağustos 2012, s.4.
[6] Emre Kongar, “Kenterler Ölmez...”, Cumhuriyet, 21 Ağustos 2012, s.3.
[7] Zeynep Oral, “Tiyatro Benim Hayatım”, Cumhuriyet, 13 Kasım 2015, s.16.
[8] Öznur Oğraş, “Müşfik Kenter: O Heyecan Hiç Bitmeyecek”, Cumhuriyet, 16 Ağustos 2012, s.17.
[9] “Salon Full Dolu, Efendim!”, Cumhuriyet, 18 Ağustos 2012, s.15.
[10] “Müşfik Bak, Salon Full”, Akşam, 18 Ağustos 2012, s.4.
[11] Miraç Zeynep Özkartal, “Müşfik Benim Bebeğimdi”, Milliyet, 17 Ağustos 2012, s.17.
[12] Dikmen Gürün, Tiyatro Benim Hayatım: Yıldız Kenter’in Hayat Hikâyesi, Yapı Kredi Yay., 2015.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...