Çocuk ve Kadınlara Tecavüzün Psikolojik Analizi

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
İnsanı dünyadaki diğer canlılardan farklı kılan tek özellik, beyin hacim yapısının büyüklüğü ve hücre (Nöron) saysının 14 milyarı aşmasıdır. Tanrının bu özelliliği insana verdiği kabul edilse bile, insanın dört dörtlük olduğu anlamına asla gelmiyor.

 
Tecavüz ve tacizin cinsellikle en ufak bir alakası bulunmamakta. Kişiyi bu tür eylemlere iten dürtünün birinci sebebi, çocukluğundan itibaren sağlıklı bir aile ve ortamda yetişmeyip, fiziksel ya da duygusal travmalar yaşamasından kaynaklı.
İkinci temel sebepse, bireyin yaşadığı toplumun temel kültürü olan dinin ve bu dine bağlı oluşturulan ahlak yapısının, kadına ve insana bakış açışıdır. İfade edilen dürtülerin bilinç altındaki amaç kendince intikam almaktır.
Diğer birtakım nedenler eklenecek olsa da en temel sorun, kişilik bozukluğu ve dinin kadına bakış şeklidir. Türkiye'de tecavüz, taciz ve katliamlar istisnaları aşıp, her gün ve her yerde yaşandığına göre demek ki, Türkiye devlet yönetimi aşağılık varlıklar yetiştiriyor. Durum bu noktada olduğuna göre, devletin kendisini sorgulayıp intihar etmesi gerekiyor.
Sıradan hangi insana sorulsa tecavüz, taciz, işkence ve katliama kesinlikle karşı olduğu söylenir. Ancak neden bu insanlık dışı olaylar yaşanıyor sorusuna doğru düzgün mantıklı bir cevap verecek insanın çıkmaması, düşündürmeye devam etmekte.
Bu bilgisizliğin kaynağı, çoğu devletlerin ahlak ve namus kavramını en büyük değer olan insan yerine, tanrı ve dine dayalı psikolojinin hakimiyetidir. Çünkü tanrının emirleri olan kutsal kitaplarda erkeği yüceltip, Adem'in cinsel zevki için kadını kaburga kemiğinden yarattı mantığıyla eğitilen toplumdan bu beklenir.
Buradaki toplumsal yanılsama ve sorun, Türkiye gibi devletlerin, ahlak değerlerini dinin temeline göre şekillendirdiğinin bilincinde olunulmamasıdır. Bir toplum ve devlet, tanrının insanı mükemmel yarattığına inanıp, buna bağlı eğitimle inançlı nesiller yetiştirildiğine göre, sonuca şaşılmamalı.
Halbuki psikoloji bilimi insanı mükemmel yaratan bir gücün olmadığını, insan atalarından Homo Erektus, Homo Hubilis, Homo Sapiens, Primat, Neandertaller, Adem ve Havva hikayesiyle birlikte, ilkel kabilelerin zekalarının düşüklüğünden görüyoruz.
İnsanı dünyadaki diğer canlılardan farklı kılan tek özellik, beyin hacim yapısının büyüklüğü ve hücre (Nöron) saysının 14 milyarı aşmasıdır. Tanrının bu özelliliği insana verdiği kabul edilse bile, insanın dört dörtlük olduğu anlamına asla gelmiyor.
İlk insan mevcut beyin ve bilinç yapısıyla çevresindeki hayvanlardan sadece kısmi şekilde farklılık göstermiştir. Diğer tüm yaşamı hayvanlarla aynı idi. İşte tam bu noktada insanın bilinç ve psikolojisinin nasıl geliştiği sorusu ortaya çıkıyor.
İfade edildiği gibi insanın en büyük özelliği, beyin hücrelerinin sınırsızca bilgi, görgü, deneyim, hareket, kaydetme, tekrarlama ve iletişim işlemine “RAM” sahip olmasıdır. Bu yapı aynı zamanda insanın zeka seviyesini de belirlemekte.
İnsanın ellenmemiş ya da eğitilmemiş doğal zeka yapısı, Akıllı ya da Ahlâklı olduğu anlamına asla gelmiyor. İnsan önce zeka seviyesini yükselterek diğer hayvan türlerinden farklılaşabilir. Bunun içinde sürekli canlı cansız varlıklar üzerinde nedir, neden, nasıl ve niçin olduğunu sorulayabildiği zaman insanlaşır.
Fizik kanununda olduğu gibi hareket etmeyen, statik kalan canlı ve cansız varlıklar, her zaman çürüyüp yok olmaya mahkumdur. İnsan bilinci de aynı özelliğe sahiptir. Mutlaka her konuda sorgulama egzersizi yapması gerekiyor. Bilgi egzersizini de yine yaşam koşullarına ve çağın özelliğine göre değiştirip geliştirmeli.
Bilinçte belirli seviye yakalandı tamam demek, insanın yeniden zekasızlaşması anlamına geliyor. Çünkü her yeni çağ eskisine göre ileri olduğundan, bir önceki zeka yapısıyla yeni çağa cevap olmak hiçbir zaman mümkün değil. İnsan bilincine çok basit bir örnek vererek psikolojik şekillenmeyi tarif etmeye çalışalım.
İnsan bilinci; çeşitli renk, figür, desen, şekil, anlam ve ifadeler taşıyan halının dokunmasına benzer. Halı örneği deyip geçmemek gerekiyor. Makinenin icat olmadığı ilk ve orta çağlarda halı ya da dokuma işi, yazının icadı kadar büyük bir zeka, yetenek ve bilgi devrimidir.
İnsanın bilinç yapısı halı örneğinde olduğu gibi arkadaş, aile, grup, çevre ve devletin eğitim şekliyle; nasıl bir bilinç, düşünce, ahlak ve akla sahip olduğunu gösteriyor. Bilinçaltı; yüce tanrı, din ve devletin kutsallık temeli üzerine oluşmuşsa, Türkiye gibi ülkelerde en aşağılık sorunların yaşanması tesadüfi değildir. Devlet ve toplum olarak yarım zekaya sahip olunduğunu gösteriyor.
İlkel ya da yarım zekayla eğitilmemiş bilinç yapısına sahip insan ataları orman, mağara ve kabile yaşamıyla 12 milyon yıldan sonra, tarımcı (Neolitik) yaşama geçmesiyle, bilinç yapısında önemli gelişme sağladı.
Tarımcı yaşamın oluşturduğu zeka yapısı yeni çağa cevap olamayınca, Tanrı Krallıklar dönemi olan Sümer Uygarlığına adım atılır. Yazı ve ticareti icat eden Sümerler, daha fazla zeka ve bilinç yapısını ilerletemeyince, tek tanrıcı (Monoteist) Yahudilik, Hristiyanlık ve İslamiyet'in oluşumuna zemin yaratmıştır.
Dünya toplumlarının büyük bir kesimi tek tanrılı dinlerin kural ve kaidelerine göre şekillenmesiyle, yeniden durağan (Statik) zeka yapısına geçmiş oldular. Söz konusu bu zeka durağanlığını, başta Tevrat ve Zebur olmak üzere her üç dinin şu kutsal bilgilerden anlayabiliyoruz.
Tek tanrılı kutsal dinlerin kitapları, kadının erkeği ayartan ve yoldan çıkaran cinsel obje olduğunu ifade ederek, erkeğin istediği zaman yaşına bakmadan çocuk yaştakilerle evlenebileceğinin örnekleri şöyledir.
Yücelik atfedilen Davut, Daniel, Süleyman gibi onlarca peygamberin, sekiz yüzlere varan karısı ve cariyelerinin olduğu. İsteyen her peygamber veya erkek karısından birisini oğluyla evlendirdiği gibi, oğlunun karısını kendisine aldığı. Kardeşlerin birbiriyle evlendirildiği.
Aynı şekilde Hz. Meryem, Hz. Yakub'un karısı olduğu halde, oğlu Hz. Yuısuf'a nişanlayıp, ancak Hz. Meryem'in Yusuf'tan değil de, bilinmeyen bir nedenle hamile kalması. Hz. İsa'yı doğurmasıyla babasının kim olduğu tartışmasının önünü kesmek için, Allah'ın oğlu olarak din kitaplarında yazılması.
Bunların Allah emri olarak insan bilincine yerleştirilmesi, insan bilincinin ne kadar gerileştiğini gösteriyor. Bu ifade edilenlerin daha beterini İslam'ın kutsal kitabı Kuran-ı Kerim'deki örneklerden Hz. Muhammed'in 9 yaşındaki Ayşe ile evlenmesi.
12 karısı ve 12 Cariyesinin varlığı, erkeği yüceltip kadını erkeğe sunan cinsiyetçi ve seks düşkünlüğünü kutsayan bir din ve anlayışla yetişen toplumlar, elbette canı istediği zaman taciz ve tecavüz edecektir. Şimdi bu insan zekasının çağımızda ve özellikle Türkiye gibi ülkelerde, çocuk ve kadın tecavüzlerini nasıl teşvik ettiği bağlantısını açıklamaya çalışalım.
Gerek Helenistik çağdan itibaren gerekse çağımızda demokratik materyalist düşünce ve yaşam bilinci, dine dayalı düşüncenin insanı geri zekalı yaptığı uyarısına rağmen, buna sürekli karşı çıkan dinci toplum ve devlet yönetimlerinden biriside Türkiye'dir.
Tanrının emrettiği dine dayalı hikayelerle eğitilip yetiştirilen toplumlarda, kadını istediği gibi kullanmaktan asla çekinilmemekte. Hatta bunu daha da resmi ve meşrulaştırmak için her yere cami yatırmak, İmam Hatip Okullarını yüceltmek, kutsal eğitim adıyla, kuran kurslarında kadın yerin dibine sokuluyor.
Adem'le; erkeği suçsuz ve en iyi tanrı kulu gösterirken, Havva'yı; yılan ve şeytanla işbirliği şeklinde kadının aşağılık dişi gösterilmesi. Böyle bir tanrı emrine inanan devlet, toplum ve anlayıştan insanlık beklenir mi?
Bu mantık, inanç ve devlet yapısı değişmediği sürece, Türkiye'de daha çok çocuk, kadın ve hayvanlara taciz ve tecavüzler edilecektir. Dikkat edilirse bugüne kadar devlet tarafından doğru, bilimsel ve mantıklı hiçbir çözüm önerisi duyulmuyor.
Zekası gelişmiş orman kabileleri gibi idamdan bahsediliyor. Halbuki idamlar dünyanın hiçbir yerinde bir sorunu çözmemiştir. Üstelik daha çok sorun yaratıyor. Bunların yerine “Felsefe ve Üst İnsan” dersleri doğru ve sürekli verilse, demokratik ülkelerde görüldüğü gibi idam literatürden çıkacaktır. Bütün bunlar Türkiye toplumunun zeka ve psikolojisinin, kabile seviyesinde kalmış insancıklar olduğunu göstermeye yetiyor.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...