Feodalizm ve Türkiye

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Kim nasıl düşürse düşünsün yapmış olduğum araştırma ve incelemelerde, Cumhuriyetin kurucu ve de sözde “Dil Bilimcileri”, Osmanlı'dan kalma devşirme ve toplama mantığı, Türkçe üzerinde bilinçli olarak hakim kılmışlardır. Bundaki esas amaç; İslam'dan kopma korkusudur. Eğer İslam ve Arapça kelimelerden uzaklaşıp, bunun yerine daha sade Türkçe ya da Anadolu' halklarının dil ve edebiyatı hedeflenseydi, İslam'ın gerici çoğu kural ve kavramları tamamen unutulacaktı.

 
Feodalizm; din ve ırk üstünlüğüne dayanan aşiretsel yerel derebeylik yönetimler demektir. Orta Çağ yaşam düşüncesi olan bu mantık, Türkiye Anayasasında resmi olarak hâlâ geçerliliğini sürdürüyor. Tüm uygulama ve politikalar belirtilen çerçevede yürütüldüğü için, Türkiye'nin feodalizmden henüz çıkmadığını rahatlıkla ifade edebiliriz. Devletin temeli Orta Çağ düşüncesine bağlıyken, Türkiye'nin modern çağdaş olduğunu savunmak, felsefe ve tarihten bir şey anlamamaktır. Mevcut yapıyı oluşturan siyasi düşüncenin altında şu mantık bulunmaktadır.
 
Feodalizm; Fransızca'dan Türkçeye geçmiş bir kelimedir. Buna üzülecek veya kızacak bir durum kalmadı. Çünkü Türkçe'ye on binlerce yabancı kelime girmiştir. Devlete hakim Türk İslam Milliyetçileri bundan rahatsızlık duyup rencide olmaları yerine, tam tersine hiçbir sorun yokmuş gibi mutlu toplum profili çizmeleri, cahilliklerini gizlemeye yetmiyor. Türkçe içerisinde en az % 85 yabancı kelime mevcut olup, kavranması zor ifadelerin varlığı, toplumun kültürsüz kalmasındaki en büyük olumsuzluklardan sadece birisidir.
 
Kim nasıl düşürse düşünsün yapmış olduğum araştırma ve incelemelerde, Cumhuriyetin kurucu ve de sözde “Dil Bilimcileri”, Osmanlı'dan kalma devşirme ve toplama mantığı, Türkçe üzerinde bilinçli olarak hakim kılmışlardır. Bundaki esas amaç; İslam'dan kopma korkusudur. Eğer İslam ve Arapça kelimelerden uzaklaşıp, bunun yerine daha sade Türkçe ya da Anadolu' halklarının dil ve edebiyatı hedeflenseydi, İslam'ın gerici çoğu kural ve kavramları tamamen unutulacaktı. Aynı zamanda Balkan kökenli devşirilmiş yaklaşık 10 milyon insanı, İslam'ın dışında Anadolu'da bir arada tutamama korkusu da büyük bir etken olmuştur. Bu yüzden her zaman diyoruz ki, Cumhuriyet kravat takmanın dışında, Osmanlı'yı bir adım ileri geçmedi. Bir ülke ve toplumun “Dil (Lingustik) ve Kültür (Filoloji) gibi temel bilimsel yapıları, öz değerlerden uzak yabancı dillerden toplama ve devşirme olursa, toplumun karakteri de aynı şekilde anlamsız, değersiz, basit ve içgüdüsel şekillenir.
 
Şu temel belirleme kesinlikle unutulmamalı. Birey ve toplumu insan yapan temel değer öz anadilidir. Türkiye'de resmi dil her ne kadar Türkçe olarak geçse de, bu tamamen toplumu uyutmaktır. Türkçe adına Arapça vb. yabancı kelimeler, Türkçe olanları hızla etkisizleştirmekte. Böyle bir dil, kültür ve yönetime sahip devletin tek ifade şekli vardır oda feodalizmdir. Kendi halklarının dili ve kültürü yerine, Arap İslam din ve diline sahiplenip her koşulda bunu yücelten etnik ırkçılık feodalizmin çukurudur.
 
Dünya toplumları ilk önce milletleşebilmek için Derebeylikler (Yerel Aşiretler) şeklinde dini ve etnik siyasi diktatörlüklere dayanarak günümüzdeki konumlarına geldiler. Söz konusu derebeylikler genelde daha büyük imparatorluklara bağlı olarak ayakta kalmaya çalışmışlardır. Bu bakımdan kendi dil ve kültür değerlerini korumak adına, başkalarının saldırı ve hegemonyasına karşı olan feodal yapılanmalar, kısa süreli olumluluk taşımış olsa da, demokratik bir gelecek asla vaat etmez. Çünkü temeli din ve ırk üstünlüğüne dayandığı için, her zaman diğer halklar üzerinde faşizanlık uygulamak demektir. Osmanlı ve Türkiye'nin, Arap İslam din kültürüne sahip çıkıp onun borazanlığını yapması, dünyanın en anormal feodalist faşist devleti olduğunu kanıtlıyor.
 
Feodalizmin din ve ırkçı düşüncesinden rahatsız olup utanç duyan toplumlar, Yeni Çağla birlikte demokratik yönetim sistemlerine geçerek, insanlık dışı feodal yaşamdan ancak kurtulabildiler. Türkiye ise; teknolojik ve bilgi çağında hiçbir geçerliliği söz konusu olmayan Türkik İslam Arap ırkçılığında ısrar etmesi yüzünden, her türlü çatışma ve huzursuzlukta dünya rekoru kırıyor. Eğer Türkiye demokrasiye inanıp küçük adımlar atmış olsa, sıralanan olumsuzluklar çok kısa sürede son bulacaktır. Ancak Türkiye'nin demokrasiye geçme gibi derdi olmadığını, yere göğe sığdıramadığı dinci ve ırkçı anayasayı korumasından biliyoruz. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası, İslam dini ve sahte Türk ırkçılığına dayandığından, diğer bütün maddeler buna uygun olacak şekilde anlam kazanıp uygulamaya geçirilmekte.
 
Her devletin karakter, kültür, idare ve yönetim biçimini, anayasanın temel maddeleri belirlemektedir. Türkiye Anayasası İslam dini ve sahte Türk etnik ırkçılığına dayanması, demokrasi vb. söylemlerin hepsi yalandan ibarettir. Toplumun büyük çoğunluğu bunu bir türlü kavramış değil. Türkiye'de bahsedilen demokrasi, laiklik ve de sosyal devlet anlayışı, din ve ırkçı mantıkla şekillenmesi yüzünden, hepsi gerçek anlamını yitirip sahte ve göz boyacılıktır. Devlet ve toplum adına ortaya çıkıp misyon üstlenen kişiler, her türlü faaliyetlerinde İslami etnik ırkçılığı temel almak zorundadırlar. Eğer ki, İslami etnik ırkçılık temel alınmadan demokrasi ve laiklikten bahsedilse, Kürt, Sosyalist, Ermeni, LGBT gibi farklı kültür ve düşüncelere yapılan katliamlar, resmi misyon sahiplerine de uygulamakta hiçbir sakınca görmezler.
 
Dikkat edilirse Cumhuriyet var olduğu günden bu zamana kadar, Osmanlı'da olduğu gibi, insanlar en ufak özel ya da resmi işlerini yaptırmak için mutlaka bir aracı kullanırlar. Bu aracılar herhangi bir din, siyasi kurum ya da tanıdık kişilerden oluşur. Adamı olmayan hiçbir insan işini zamanında halledemez. Aracı kullanılmadan yürüyen iş sayısı yok denecek kadar az olduğunu herkes biliyor. Bilgi ve teknolojik çağda insanlar hâlâ en ufak işlerini arkadaş, tanıdık, hemşehri, partili, dindaş ve de rüşvet vererek yaptırıyorsa, o devlet feodalist değilse, mafyanın elinde demektir.
 
Feodalizmden kurtulmuş gerçek demokratik ve laik ülkelerde, istisnaların dışında küçük ya da büyük işlerin hepsi, mevcut kanunlar çerçevesinde halledilir. Şayet bir kişi rüşvet ya da tanıdık devreye sokarak iş yaptırmışsa, bu fark edildiği anda, o devlet önce sistemini sorgulamaya alıp, nerede bir yanlışlık ya da açık olduğunu arar. Daha sonra olayın muhatapları yargılanır. Türkiye'de bırakalım adam kayırma ve yolsuzluklarının sorgulanmasını, söz konusu adaletsizlikleri yapanların büyüğünden küçüğüne hepsi, devlet ve toplum tarafından itibarlı insanlar olarak değer görüyor.
 
Yaşanan anormallik ve yolsuzluklar Osmanlı'dan başlayıp Cumhuriyet'te hızından bir şey kaybetmeden katmerlenerek devam ediyor. Böyle bir ülkenin feodalsit değilde, laik ve halk yönetimi olduğunu ileri sürmek, bilerek topluma ihanet emektir. Çünkü dil, kültür, insanlık, namus, ahlak, demokrasi gibi tüm yaşam değerleri, devşirme mantıkla tamamen dejenerasyona uğratılarak yok olma noktasına gelmiş bulunuyor. Herkes vicdanını yoklayarak Türkiye'nin ne derecede çukur bir feodalist ya da sahta çağdaş, laik olduğunu yaşanan gerçeklere göre değerlendirip tavır almalıdır. Yaşamsal kültürel kaynaklar doğru ve gerçek şekilde analiz edilmeden, iyi niyetle de olsa yapılan diğer her faaliyet, yalan ve zaman öldürmekten başka bir işe yaramaz.

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...