Deprem Öldürmez Zihniyet Öldürür

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Bizde yeraltı depremlerde büyük derecede can ve mal kaybı yaşanırken, aynı şekilde siyasal depremlerinde buna eklenmesiyle derin psikolojik yıkımlara da sebep olmaktadır.

 
Sürekli büyük acılar yaşandığı halde, halkın buna örgütlü tepki vermemesinin nedeniyse, toplumun psikolojisine aşılanan ırkçılık, kadercilik ve aşırı derecede korkudur. Her türlü korku, insanın düşünce yeteneğini kullanmasını engellediği gibi, tamamen edilgen bırakır.
 
Deprem uzmanlarının ifade ettikleri gibi, Türkiye yeraltında büyük bir deprem kuşağı üzerindeyken, aslında yer üstünde de sürekli siyasal depremler kuşağındadır. Bu ikisi birbirini tetikleyip büyük sarsıntılara neden oluyor. Toplumsal çoğunluk ise iki depremin birbiriyle bağlantısını kuramadığından, depremi durdurmak mümkün değil diyen kaderci anlayışla, acılara boyun eğmeye devam ediyor. Her olayı alın yazısına bağlayan bir zihniyette, halk kendi can güvenliğini kendisi sağlamak zorundadır. Tedbirsiz, vurdum duymaz, Allah korur mantığıyla hareket edildiği sürece, yeraltı ve yerüstü depremler kurban almaya devam edecek. Bir ülkede siyasal ve doğal depremlerin felaketlere yol açmasının en büyük suçlusu, ekonomik, maddi çıkar görgüsüzlüğüne sahip kapitalist zihniyetten başkası olamaz. Buna rağmen depremlerin canlı ve insan yaşamına nasıl bir yararı olduğunu, özet olarak hatırlayıp anlamaya çalışalım.
 
Yeraltında meydana gelen depremler, doğanın kendi diyalektik değişim ve hareketi içerisinde, çeşitli gaz vb. enerjilerin birikimi sonucunda gerçekleşen doğal bir olaydır. Deprem gibi çeşitli doğal olayların gerçekleşmesi, bitkilerden tutalım canlı ve cansız çoğu varlıklar için yeni yaşam ortamının var olması demektir. Aslında depremler insanlarında faydasına olan bir durum. Ancak insan bunun bilincinde olup depremle yaşamayı bilirse mümkündür. Deprem, sel, tusinami vb. olaylar, doğanın bir kanunu iken, bunu alın yazısı şeklinde gören her toplumda, depremden korunmak diye bir düşüncenin olmadığı anlaşılıyor. Bu noktada halkın suçu, devlete ve burjuvaziye tamamen inanarak arkasından gitmesidir. Devlet yönetimi toplumun üst aklıdır. Üst akıl, akıllı ve mantıklı hareket etmiş olsa, depremlerde dahil her türlü doğal olaylarda büyük maddi zararlar yaşansa da, can kayıpları daha hafif atlatılır.
 
Ancak sermayeci ve bürokrat burjuvazi havadan uçan kuştan, karada sürünen yılandan ve denizdeki her canlıdan nasıl kar ederim şeklinde düşünüp, aygır misali her şeyden çaldıkları için, evler korunaksız ve öldürücüdür. Zengin burjuva sınıfı ve alt kuyruğu müteahhit benzeri yarasalar, yeryüzünde yapay yayıldıkları yetmedi, gökdelenlerle yıldızlara ulaştılar. Bununla da tatmin olmadılar, denizlerin içine girecek şekilde sahilleri zapt edip kirletirken, her türlü ekolojik yıkımlara sebep oldular ve oluyorlar.
 
Türkiye'de yüzyıllardır her on yılda ağır depremler yaşandığı tarihsel bir gerçektir. Buna rağmen yalancı, hırsız, doyumsuz makam, maddiyat düşkünü yetkililer, depremlerin yaşandığı gün tedbir almak adına, siyasal politik şovdan başka bir şey yapmış değiller. Bir sonraki depremde hiçbir şey yapmadıkları ayna gibi açığa çıktığı halde, her seferinde aynı yalan ve hilekarlığı sürdürmekten utanmıyorlar. Ve deprem yaşanan bölgelere, şov amacıyla gidildiği yüzlerindeki sırıtmalardan okunuyor. Yıkım ve acılar çoğaldıkça, en kolay yoldan her şeyi Allah'a havale edip, halkı sürekli şükrettirerek kurbanlık koyunlar gibi yeni ölümlere hazırlıyorlar. Diğer taraftan gerçekçi ve akıllı, toplumuna değer veren devlet yönetimlerinin davranışlarına baktığımız da, kimin ne kadar yalancı hırsız olduğu daha net anlaşılıyor.
 
Hiçbir şeyi şansa bırakmayıp özellikle insanların evlerinden, sağlık ve eğitim gibi temel yapılarda, var olan tüm imkanları kullanan devlet yönetimleri, maddi zararın dışında can kayıplarını en aza indirdiklerini görüyoruz. Bunun açık örneği, 11 Mart 2011 yılında Japonya'da 9.3 şiddetinde meydana gelen depremdir. Japonya'da deprem şiddetinin yüksekliğine rağmen, maddi zararın dışında can kaybı düşük seviyede gerçeklemiştir. Şayet Türkiye'de 9 büyüklüğünde deprem yaşansa, Türkiye'nin tamamı yerle bir dümdüz kara parçası şeklini alırdı. Demek ki, devlet yönetimleri onurlu ve akıllı olsa, her doğal olayda maddi zararın dışında, en az can kaybıyla atlatmak mümkündür.
 
Bizde yeraltı depremlerde büyük derecede can ve mal kaybı yaşanırken, aynı şekilde siyasal depremlerinde buna eklenmesiyle derin psikolojik yıkımlara da sebep olmaktadır. Sürekli büyük acılar yaşandığı halde, halkın buna örgütlü tepki vermemesinin nedeniyse, toplumun psikolojisine aşılanan ırkçılık, kadercilik ve aşırı derecede korkudur. Her türlü korku, insanın düşünce yeteneğini kullanmasını engellediği gibi, tamamen edilgen bırakır. Bunun sonucunda birey ve toplum, kime nasıl tepki vereceğini bilmeyen, akıl ve düşüncesiyle hareket eden değil, kendinden üstün gördüğü güçlere boyun eğendir.
 
Dikkat edilirse daha önceki depremlerde olduğu biçimde, basın ve yayın kurumlarının çoğu devlet yönetimiyle aynı teraneleri tekrar edip duygu sömürüsü, kadercilik ve politik şov peşinde koştular. Depremle ilgili alınacak gerçek önlemler hakkında samimi deprem uzmanlarının dışında, hiçbir devlet yönetimi inandırıcı tedbirden bahsetmiş değil. Nasıl olsa üst düzey efendiler, sağlam ve korunaklı konutlarda yaşıyorlar, halkın ölmesi takdiri ilahi. Taktiri ilahiye inananlar, kaderine razı olacak deyip, kısa yoldan halkın tepkisini pasifize etmeyi rahatlıkla başarmaktalar. Halbuki depremleri durdurmak mümkün değil mantığı yerine bilinçli, bilimsel, samimi, sorumluluk duygusuyla hareket edilse, insanlar depremden korkmak yerine depremlerle yaşamayı daha kolay kavramış olur. Şu bir gerçek ki kaderci, çıkarcı, şoven, politik menfaat doğrultusunda hareket eden her devlet yönetiminde, en çok mal ve can kayıpları yaşanmıştır, yaşanmaya devam ediyor. Bu zihniyette olanların yücelttikleri tanrıları ise, kendilerini hiçbir zaman korumamıştır.           
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...