Devlet Resmiyeti ve Muhalif Siyasi Yapılar Arasındaki Fark

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Gerçek siyasi muhalefet; farklı düşünce, teori, kültür ve yaşam şekliyle, tamamen yeni bir düzen, kültür inşa etmektir. Bunun dışında mevcut devlet düzenini olduğu gibi kabul edip, ayrı parti kurarak muhalefet ediyorum demek makam, koltuk ve maddiyat hırsının dışavurumudur. Halk kültürsüz ve çaresizlik yüzünden, düzen partilerinin bu cambazlığını bir türlü anlayamadı.

 
Bir toplum veya devlet kurumsallaşmak istediğinde, mutlaka temel bir siyasi düşünceye sahip olarak hareket eder. Söz konusu siyasi düşünceler din, ırk, sol, sağ, liberal, laik, seküler vb. örgütlenmelerle gerçekleşir. Avrupalılar 1700’lerden itibaren herkesten önce seküler, laik, çağdaş siyasetle ulus devletleşmesine geçiş yaptılar. Diğerleri 1900 yılların başı ve ortasında uluslaşmaya çalıştılarsa da bunların çoğu din, feodalizm, etnik ırkçılık gibi hastalıklar yüzünden, demokrasi ve uluslaşmayı gerçekleştiremediler.
 
Türkiye 1923’ten itibaren uluslaştığını iddia ettiği halde, bilimsel uluslaşma ve demokrasi hakkında en ufak bilgi sahibi olmaması, her şeyin sahtesiyle yetinip sürekli kendi içerisinde çatışarak yaşadı. Türkiye’nin bu gerçekliğine rağmen, Türkiye’yi ulusal ve demokrasi gösterip meşrulaştıranlar, Amerika ve diğer Batılı ülkeler oldu. Batılıların bundaki en büyük amacı Türkiye’nin, Sovyetler Birliği’nin kucağına düşmesini önleyip hem sömürmek hem de silahlandırarak, Sovyetlere karşı büyük bir karakol şeklinde kullanmaktı. Ve öylede oldu.
 
Yoksa I. Dünya Savaşı sonunda, Türkiye’nin yerine yeller esmişti ki, Avrupalılardan başkası Türkiye’yi kurtaramazdı. Sovyetler Birliği ile Batılılar bazı sömürü alanları ve Boğazlar konusunda rahatlıkla anlaşmış olsaydılar, Türkiye çoktan bölünmüştü. Kemalistler ve yol arkadaşları İslamcılar, Sovyetler ve Batılıların siyasi zıtlıklarına yatıp kalksın dua etsinler. Bu çelişkiden kaynaklı Amerikan uydusu gerici sahte bir devlet hediye edildi kendilerine. Bunun sonucu değil midir? Her on yılda bir askeri darbe, iç çatışma, kaos ve ekonomik darboğazlar yaşanmakta.
 
Anadolu’da Türklük adına egemen kılınan Müslüman Türkikler, İslam Arap dil ve kültüründen başka bir şey bilmediklerinden uluslaşma, siyaset, dil, eğitim, ekonomiyi, İslam’ın yalancı masal ve tüccar mantığına göre şekillendirdiler. Bir taraftan batının modernliğine ağızları sulanırken, diğer taraftan İslam’ı en büyük varlık görmeleri iradesiz, siyasetsiz içi boş bir yapı olarak ortaya çıktılar. Müslüman Türkiklerin bu özellikleri batılıların arayıp bulamadığı bir imkândı. Mevcut geriliği batılıların daha da pohpohlamaları, sözde muhalefet yapan düzen partileri, siyasal sendikalar, meslek ve kültür örgütleri de aynı mantığa sahip kılındı. Düzen partileri ve sivil toplum örgütlerinin taban kitlesini oluşturan toplukları, üç kategoride ele aldığımızda niteliksizliklerini daha net anlayabiliriz.
 
Ermenileri saymaz isek, 1920’den önce ve sonrasında, Anadolu’da birbirlerine muhalif olan üç farklı topluluk mevcuttu. Bunlardan birisi ve çoğunluğu oluşturan kitle, Osmanlı tarafından Balkan ve Rusya bölgesinden, Anadolu’ya yerleştirilen göçmenlerdi. İkincisi Kürtler, üçüncüsü ise Türk ve Kürt Alevilerden oluşuyordu. Farklı siyaset, inanç ve yaşam kültürüne sahip her üç topluluğun %90’ı okur yazar dahi değildi. Bunlar içerisinden göçmen olanların büyük çoğunluğu, İslami Kemalist sahte laikliği tartışmasız kabul edenlerdir. Diğer geriye kalan Kürt ve Alevilerin ileri gelenleri, devleti kuranların demokratik cumhuriyette samimi olmadıklarını anlayıp, muhalefetlerini sürdürdüler.
 
Cumhuriyeti kuranlar batılı abilerinden aldıkları her türlü destekle, kendilerine muhalif olan herkesi imha ederek, devletlerinin temelini böylece sağlama almış oldular. Başsız ve lidersiz bırakılan Alevilerin çoğunluğu, çaresizce cumhuriyetin sahte laiklik ilkesine inanmaları, tüm duyarlılıklarını söndürdü. Kürtlerde lider ve öncülerini kaybedince, büyük çoğunluğu resmileşen İslam dinine inanıp, muhalif olmaktan uzaklaştılar. Diğer taraftan 1920 ve 1938 arasında sosyalist öncülerinde imha edilmeleri, gerici cumhuriyete muhalefet edecek bilinçli kişi ve siyasi yapı bırakılmamıştı. Ve cumhuriyet rahatlıkla gerici, sahte laik ve sahte demokrasi şablonculuğuyla şekillendi.
 
1940’lara kadar muhafazakâr İslamcılar ile, sahte laikçiler tek parti adıyla hedeflerine ulaştıktan sonra, artık daha yüksek makam ve kariyer peşine düşmek kalmıştı. Böylece demokrasiye geçiş adıyla farklı partiler kurup makam, maddiyat, kariyer kavgasını siyasi muhalefet olarak gösterip, toplumu buna inandırdılar. Aslında her siyasi yapı içerisinde zamanla makam, kariyer, maddi çıkarların ağır basmasıyla, gruplaşma ve zıtlaşmalar kaçınılmazdır. Bu tür gruplaşmaların en ufak düşünce farkı bulunmaz. Teori, düşünce ve kültür farklılığı olmadan koltuk, kariyer, menfaat muhalefetçiliği psikolojik hastalıktır.
 
O günde bugünde düzen partilerinin birbirinden tek farklı düşündükleri nokta, İslam’ın ibadet ve uygulamasındaki küçük çelişkidir. Onun dışında mevcut düzene hepsi olduğu gibi tapınırken, bunun neresi muhalefet? Demokrasinin oturduğu ülkelerde, mevcut devlet düzenini savunan farklı siyasi partilerin olması, birbirine karşı siyasi muhalefet değildir. Yönetim işleyişinde zamanla ortaya çıkan eksiklikleri daha modern ve mantıklı yürütmek için alternatif oluşumlardır. Türkiye’deki gibi toplumun önünde birbirini yerden yere vurup, perde arkasında pastayı paylaşmak asla değil.
 
Türkiye’de devlet ve siyasi partiler, aralarında adeta görev bölüşümü yapmışlar. Devletin mevcut gerici yapısını yaşatmak adına toplumun bir kesimini sahte laikliğe, diğer kesimi ise İslam ve sözde Türk milliyetçiliğine saplayıp düşünemeyen, hareket edemez robotlara dönüştürmüşlerdir. Bunun sonucunda sürekli devletin varlıkları talan edildiği halde, kimse kimseden hesap sormuyorsa, hepsi aynı siyasi düşünce, karakter ve hırsız olmaları değil midir?    
 
Mevcut düzenin siyasi partileri bu durumdayken, sivil toplum örgütlerinden emekçi sendikalar, meslek, kültür, sanat örgütlerininse düzenden hiçbir farkları bulunmuyor. İstisna bir iki oluşumun dışında devletin tekçi, ırkçı, dinci, sahte laik ve sahte demokrasi anlayışını olduğu gibi kutsamaktalar. Ve daha da vahimi; bu yapılar gerçek sosyalist ve demokratik siyasi muhalefetin karşısına devletten önce dikilmekteler. Bu gerçeklikler görülmeden demokratik emek sendikası veya sivil toplum örgütü olduğunu ifade etmek, ya siyasetten bir şey anlamamaktır veya ikiyüzlülüktür. Tüm bunlar Türkiye halklarının ve de özellikle emekçi kesimlerin içler acısı durumda olduğunu ifade ediyor.
 
Yine de her türlü olumsuzluğa karşı Türkiye’de, Kürt Sol Hareketi gerçek bir muhalif yapıyı başarmış durumda. İkinci gerçek muhalefet duruş ise, Alevilerin ve Aleviliğin İslam olmadığını savunan, bir iki Alevi oluşumudur. Bu Alevi oluşumlar, Alevileri gerici İslami Kemalist yapıdan kurtarabilirlerse, Türkiye’de çok şey değişecek. Üçüncü gerçek siyasi muhalefet ise sosyalistler olmasına rağmen, Anadolu gerçekliği ile ilgili bazı konularda teorik siyasi analiz eksiklikleri yüzünden, büyüyüp gelişememekteler. Bir ülkenin sözde siyasi muhalefet partileri, sendikalar, sivil toplum örgütleri ırkçı, dinci, sahte laiklik sahte demokrasiyi kutsuyorsa, o toplumda demokrasi ve insanca yaşamın hayali bile kurulamaz. 
 
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...