Küçük Can

Fatma Kurnaz Arıkuşu kullanıcısının resmi
Çocuklarda hep umut vardır, buna hep inanırım. Çünkü bakımını üstlendiğim küçük Can’da gördüm inancımın umut ışığını.

Can’ın annesi, babası ve ben öylesine güzel bir üçgen oluşturduk ki, ona her şeyin doğrusunu öğretmeye çalışıyoruz. Benim tecrübelilerim, onların da yeni çağ bilgilerinin toplamının ürünü idi yaptığımız şey aslında.
Ben iki çocuk büyütmüş, emekli olmuş bir anneyim. ‘Artık dinlenme zamanı!’ diyordum kendi içimde.
Bir sabah ağabeyim geldi. Hâl hatırın sonunda,  “Canım kardeşim, “ dedi sevecen bir sesle.  “Can için güvenilir bir bakıcı bulamadık. Çaresiz kaldık. Senden ricamız torunum Can’a bakar mısın?”
Önce tereddüt ettim. Benim çocuklarım büyümüş, neredeyse unutmuştum çocuk bakmayı. Biraz ağabeyim istediği için biraz da içimdeki çocuk özleminin hâlâ sönmemiş olması benim bu görevi kabul etmemi sağladı.
Can'ın annesinin eğitmen, babasının yüksek eğitimli olması işimi kolaylaştırdığı gibi tecrübelerime katkı de sunuyordu.
Bazen ben onların bilgileri karşısında şaşırıyor bazen de onlar benim tecrübelerim karşısında şaşırıyorlardı.
Ortak bir havuz oluşturduk sonunda; anne, baba ve ben...
İçinde doğru olanları alıp çocuğu en iyi nasıl yetiştirebiliriz çabası içinde geçiyordu günlerimiz.
Can ile yine parka gittik. Mevsimlerden bahardı. Yeryüzünün çiçeğe durduğu, çimlerin renk cümbüşüne büründüğü bir gündü. Can’la birlikte oynuyor, koşuyor, eğleniyorduk. Başka çocuklar da vardı parkta. Genç bir anne çocuğunun elinde tutarak bize doğru yaklaştı. Can’la benim çimler arasında dolaşan karıncaları inceleyişimizi izliyordu. Benim de duyacağım bir sesle “Şimdiki çocuklar apartman dairesinde yalnız ve arkadaşız büyütüyorlar!” dedi hayıflanarak. Haklıydı da. Sanırım sadece çocuk değil, kendisi de yalnızdı. Sohbet etmek, tanışmak istiyordu.
“Maalesef öyle!" dedim.
Can’a sevgi dolu gözlerle bakıyordu.
“Birlikte oynayabilirler mi?” diye sordu tebessümle.
“Tabii ki.” dedim. 
Oğlunu Can’la tanıştırmak istedi.
“Bak, bu benim oğlum Efe. Ya senin adın ne?”
“Can benim adım." dedi bizimkisi gülümseyerek.
Çocuklar hemen kaynaşıp oyuna daldı. Kadın çocuklara jest olsun diye eğildi çimlerin arasında iki papatya kopardı. Bir tanesini kendi çocuğuna verdi, diğerini de Can’a vermek istedi. Fakat Can oralı bile olmadı. Kadın ne kadar ısrar ettiyse Can almadı. Sessizce olacakları izlemeye koyuldum.
Kadın “Siz verin belki alır." dedi.
Gülümsedim. “Hayır almaz, ısrar etmeyin isterseniz.” dedim.
"Neden?" dedi.
“Çünkü biz ona çiçeklerin koparılmayacağını öğretmiştik…"
O esnada Can eğilmiş, çimlerin arasındaki papatyaları kokluyordu. Kadına dönerek, “Çiçekleri koparmadan sevelim,” diye bir uyarıda bulundu tüm sevimliliği ile. Kadın şaşırmıştı. Can’ın saçını okşayıp, “Teşekkür ederim güzel çocuk.” diyerek hüzünlü gözlerle elinde solmakta olan çiçeğe baktı.
Parktaki bir ağacı gösterdim Efe ve annesine.
“Bakın bu ağaç bizim.” dedim.
Ağacın etrafında Can, Efe ve ben koşarak birkaç tur attık. Sonra ağacı incelemeye koyulduk. Ağacın gövdesinde gençlerin çizerek yapmış olduğunu düşündüğüm bir kalp işareti ve kalbe saplanmış bir ok vardı. Ortasında ise bir "C" harfi bulunmaktaydı. Kalbin şekline bakıp, ne olduğunu anladı Can... Çünkü birlikte resim yaparken öğretmiştik o şeklin kalp olduğunu. Ok için ilk etaptan bir şey diyemedim ama sonra, “Galiba birine göstermek için işaret koymuşlar," derken, zorlandım izah etmekten. Kısaca düşündükten sonra, “Çünkü ağaçlar konuşmazlar,” diye bir bahaneyle okun neden çizildiğini uydurarak izah etmeye çalıştım. Başını uzatıp, ağacın gövdesindeki kalbi öptü.
Beslenme çantasından çıkardığım şişedeki suyu ağacın köküne döktüm. “Bu su ağacın daha çabuk büyümesini sağlayacak.” dedim. Can da suluğundan su döktü. Efe ve annesi de koşturuyor, bir yandan da hayranlıkla Can’ı izliyorlardı.
Biraz zaman geçince Can’ın hareketlerinin yavaşlamasından anladım ki acıkmıştı.
Sofra bezini çıkartıp ağacımızın altına serdik ve oturduk. Evden getirdiğim kek ve meyvelerimizi de çıkardık. Ellerini sildim. İştahla yemeye başladı Can.
Efe’ye dönerek, "Bak bu bizim ağacımız!” dedi Can. Kekinden bir parça da ona uzattı. Efe de sevimli bir şekilde keki alıp yerken:
“Anne bizim de bir ağacımız olsun.” dedi sevinçle.
“Hadi gidip kendimize bir ağaç seçelim.” diyerek uzaklaştılar. Giderken de sevinçle el salladılar ikimize.
Parka ne zaman gitsek, bizim bir ağacımız olduğunu hatırlatırım Can’a. Her defasında sevinçle koşarak gidip dokunur ağaca, suyunu paylaşır onunla. Başını yukarıya doğru kaldırır, sevgi ve hayranlıkla izler ağacını.
Bu olayı yaşadığımızda Can iki buçuk üç yaşlarında idi. Şimdi ise ana sınıfına gidiyor.
Birkaç gün önce görüntülü konuştum Can’la. Ellerini müjde verircesine öylesine açtı ki, “Bizim ağacımız kocaman olmuş. Annem, babam beni her parka götürdüğünde ona su veriyorum!” dedi.
Ben de ona "Sen de büyümüşsün Can’ım. Sevgiyle büyüyün ikiniz de.” dedim. Çok sevindi.
Ve o artık biliyor ki çiçekler koparılmaz, korunur. Ağaçlara zarar verilmez...
Çok şanslıydı Can, çünkü kendisiyle birlikte büyüyen bir ağacı vardı.
12 Ağustos 2020

Kategori: 

Yorumlar

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...