Tahta Düğmeler

Hümeyra Gün kullanıcısının resmi
Hep dediğim gibi ilk tayinim gündüzlü okumama rağmen kendi seçimimle, uzaklardı... Ki baya çetin bir yerdi.

Eğer sen,  Çalıkuşu yüzünden öğretmen olmuşsan, ilk tayin yerini belirlerken uzaklar seni nasıl çeker.

Neyse “sağlık olsun” diyerek bir yığın anıyı yüreğime koyarak, bu sefer Batı’nın bir dağ köyüne geldim. Tabii eşim sayesinde. Köyümüz yine mahrumiyet ama bu sefer iki kişiyiz.

Eşim, birinci, ikinci, üçüncü sınıfları aldı. Bana dördüncü ve beşinci sınıflar kaldı. Çocuklarla yaş farkımız çok az. Arkadaş gibi olduk... Okuldan sonra hep birlikte bağları bahçeleri geziyoruz. Elimizde narlar, ayvalar... Kim kazanacak diye aramızda koşu yapıyor, marşlar söylüyoruz.  Hafta sonları iki direğin üstüne gerdiğimiz iple voleybol oynuyoruz.

Çocuklarımın ablaları benim yaşımdalar… Geceleyin de onlarla oturup nakış dikiş yapıyoruz.  Arada tütün işinde onlara yardımcı oluyorum.

Sınıfımda birkaç öğrencimin ışığı hemen fark edildi. Onlarla da okul dışında özel ilgileniyorum.

Derken bir traktör aküsü bir de televizyon aldım. -Beş tane bilezik parasına- Oy, oy evimiz sinema salonu oldu. Hele McMillan ve Karısı, Zengin ve Yoksul, Avukat Petroçelli dizileri olduğunda sormayın gitsin. Bir de rahmetli Muhammet Ali'nin boks maçı varsa, saat farkından,  sabaha karşı olur ya... Bilirim izleyecekler... Erkenden kalkar, yatakları toplar, odayı düzenler, çayı ocağa koyardım.

Velhasıl iyice o köyün kızı olmuştum. -Ki halen bağımız kopmadı. Hem anne ve babalarıyla hem öğrencilerimle-

İki yıl nedir ki çabucak geçti. Artık ayrılık vakti gelmişti. Diplomalarını alacaklardı. Bazıları zorla okudu. Ama fişek gibi çocuklarım var, okuyacaklar... Aldı beni bir düşüne. Bu akıllı çocuklar nasıl okuyacak, Sarıgöl'den gelecek arabaya binmek için 7 km yürünecek , sonra Alaşehir 'e ulaşılacak...?”

Hoş parasız yatılı sınavına girdiler de ya bir aksilik olursa? Köyden şehre giden bir tek araba yok...

Yaz tatili o sıkıntıyla geçti. Okullar açıldı. Çocukları mecburen ortaokula kaydettirdik. Bazısının şehirde akrabası vardı ama en akıllısının yürümekten başka çaresi yoktu.

Yavrum, o minicik haliyle sabah gün doğmadan yola koyulurdu. 'Korktun mu, üşüdün mü?' diyen de yok.

Üzüldüğümü anlayınca:

"Bi koşu tutturuyorum öğretmenim, hemen yola varıyorum." diyordu.

Akşamleyin de geç vakit dönebiliyordu. Lojman bütün ovayı gören yüksek bir tepenin başındaydı. -Bu arada, dolunayda benim için bir görsel şölen başladığını da unutmadan yazayım- Halen o büyülü güzellik gözümün önündedir. Bozkırı tümüyle aydınlatan o gümüşi ışık...

O yüzden benim küçük çocuğumun akşamleyin geri dönüşünü ta uzaklardan hemen görür, ocağa çay koyar, yiyecek bir şeyler hazırlardım. İlkin bana uğrar, günü birlikte değerlendirir ve ödevleriyle de ilgilenirdim. Çünkü benim küçüğümün evde sekiz kardeşi daha vardı. Hiçbir şeyde ona sıra gelmiyordu...

Hadi şimdi sonbahar... Ya kara kışta ne olacak…?  Durmadan dua ediyordum.

Ve çok sürmedi, küçüğüm *Keçiborlu Öğretmen Okulu'nu kazandı. İnanın mutluluktan ne yapacağımı şaşırdım. Aslında babanın bahçesi, tarlası var. Kendini de iyi kötü yetiştirmiş sayılır. Tabii çok çocuk dışında...

Hazırlıklar yapılmıştı iyi kötü. Bir bohça yapmıştı anası. Yola çıkacakları sabah bana uğradı babasıyla. Sarıldım. Mektuplaşmaya söz verdik.

"Gurbet zordur çocuğum. Hemen bir defter tut. Her sıkıldığında bu deftere duygularını yaz, yaz ki rahatlayasın..." diye tembihledim.

Baktım çocuğumun bir gömlek, iyi kötü elde örülmüş bir yeleği var sırtında. Ceketi yok belli. Ben onu düşünmemiştim. Benim sırtımda da bir hırka var. -Ki onu da anacığım örmüştü- Hemen onu çıkardım, "Ben yokken bu senin yanında dursun. Beni anımsarsın." Dedim, kırılmasından korkarak.

Gözleri güldü. "Hiç yanımdan ayırmam." dedi.

Çocuğum, sık sık yazdı. Bizim o köyden tayinimiz çıktı ama okulu bitene, telefonlar yaygınlaşana kadar hep mektuplaştık. O da harika bir öğretmen oldu.

Şu an da emekli. O, köyü kalkındırmak için her boş araziye kendi parasıyla zeytin fidanı alıp zeytinlik oluşturuyorlar. Hatta birkaç hasat da yapmışlar. Baba evine bir yazlık ev yapmış, köye dağdan su getirtmiş, organik tarım yapmaya başlamış… Her zafer kazandığında beni arar, anlatır olan biteni heyecanla.  Velhasıl oğlumla gurur duyuyorum... Halen bu cümleyi duyunca çocuk gibi seviniyor. Güç buluyor.

*Tahta Düğmeler* nerede diyeceksiniz değil mi? Haklısınız. Uzadı gitti yazı.

Yıllar önce Kars'ta öğretmen yaparken, “Öğretmenler Günü” için aramıştı beni.

"Öğretmenim sizin torbama koyduğunuz hırka olmasaydı ben o küçücük yaşımda o gurbete dayanamazdım. Her gece hırkayı elimi alır, düğmelerini incelerdim. Bazen ağlar, elimde hırka uyur kalırdım. Halen düğmeleri aklımdadır."  demişti.

Gözlerim doldu, şaşırdım.

Düşündüm hırkanın düğmelerini... Sanırım tahta düğmelerdi. Benim halen sevdiğim... Çocuğuma birer pırlanta olmuşlardı, gurbet gecelerini ışıtan...

İşte öğretmenlik buydu... O küçücük yüreklerde bir damlacık yer kazanmaktı. Onların yüreğine bir tek sevgi tohumcuğu bırakmaktı.  O yüzden yeniden dünyaya gelsem, yine öğretmen olurdum... İlla da köy öğretmeni...

Benim Çalıkuşu’luğumdan küçücük bir öyküydü ama her anımsayışta beni, kurtarılan bir tek “Deniz Yıldızı”na götüren.

Öğretmenliği bile isteye seçen, gönül hoşluğuyla yapan, sevgi dolu tüm “Öğretmenlerin Günü” kutlu olsun.

__________Hümeyra Gün

              (24.11.2020 )

Görsel : Alıntıdır

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/22/2024 - 21:29
01/27/2024 - 22:27
01/02/2024 - 00:43
08/05/2023 - 16:21
07/31/2023 - 22:44
07/29/2023 - 19:58

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...