DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI XIX

Görülmüştür kullanıcısının resmi
"Romancı ve kültür eleştirmeni Tarık Ali’nin üzüntüyle gözlemlediği gibi “New York’tan Pekin’e, Moskova ve Vladivostok’a kadar her yerde aynı abur cubur yiyebilir, televizyonlarda aynı zırvaları izleyebilirsiniz ve giderek aynı zırva romanları da okuyabilir hale geliyoruz. “Sosyalist gerçekçiliği” değil ama “piyasa gerçekliğini” tesis etmiş durumdayız”… Çok doğru tespitler bunlar!" Ayhan KAVAK 2 Nolu T Tipi Hapishanesi A-17 Tarsus/MERSİN

 
DUVAR YAZISI EDEBİYAT KAYINTISI
XIX
 
Madde 181: Lautréamont’un yazdığı “Maldoror’un Şarkıları” da düzyazı şiir kategorisine girer. Keza Rimbaud ’un Illuminations’ da ne kadar kendisi öyle tanımlamasa da Düzyazı Şiir olduğu yadsınamaz.
            Baudelaire’deki söz sanatı eğretileme (metafor) olarak öne çıkarken (Düzyazı şiirde), Rimbaud’da düz değişmeceler daha baskın kullanılmıştır. Baudelaire, Rimbaud, Mallarmé ve Lautréamont vd. günümüz şiirine tartışmasız etkilerinden dolayı şiir poetikaları irdelenmelidir.
 
Madde 182: John Cheever (1912-1982) öykü ve romanlarında orta sınıf Amerikalıları ironik bir dille yazmıştır. Toplu Öyküler kitabı 1979’da ona Pulitzer Ödülü’nü kazandırır. Amerika’nın Çehov’u olarak da bilinen Cheever özellikle kısa öykülerinde, orta sınıf karakterlerini, “refah toplumu” olarak addedilen dönemdeki Amerika’da yaşadıkları çelişki ve bocalamalarını gösteren öyküler yazmıştır.
 
Madde 183: Cheever, “Öykülere Asla Girmeyecek Kişilerden Bir Deneme”yi yedi başlık altında açıklar. Bir tanesi; “Amerika manzaralarını aşağılayan bütün betimlemeler…” Bir diğeri, “Bütün sulu ayyaşlık edebiyatı…” ve “Bütün Marlon Brando rolleri” iken bir başkası da; “Son yılların edebiyatında başköşeleri tutan eşcinselleri de kovalım sahadan” şeklindedir. Yazar öykülere girmeyecekler listesi yapıyorsa ister istemez kalemini de sınırlandırmış olur. Öykülerde sınırlama olmamalı…
 
Madde 184: David Damrosch’un “Dünya Edebiyatı Nasıl Okunmalı?” (İst. Bilgi Üniv. Yay.) kitabının girişinde saptamada bulunur: “Yabancı bir metni, yazarın değer ve kanaatlerini bilmeden okuyorsak, onu önceden bildiğimiz bir edebi formun sönük bir kopyasına indirgeme tehlikesiyle karşı karşıya kalırız. Sanki Homer roman yazmak istemiş de karakter geliştirme işini pek becerememiş veya Japon Haikuları, sone olacakken on yedinci heceden sonra soluğu tüketmiş gibi gelebilir bize.” Farklı kültürlerin edebi verimlerini hakkıyla idrak etmek için yazılan dilin toplumsal-tarihsel gerçekliğine de vakıf olunmalı. Aksi halde kafamızda kolay bir kalıba yerleştirip metnin derinliğini es geçeriz…
 
Madde 185: Kitaba devamla; “Genji’nin Hikâyesi” M.S. 1000’li yılların hemen başında, müstear ismi “Murasaki Shikibu” olan, Japon İmparatorluk sarayındaki bir kadın tarafından yazılmıştır. Düzyazı edebiyatının bu büyük eserinde 54 bölüm mevcut ve içinde yaklaşık 800 şiir barındırır. 1920’de İngilizce’ ye çevrilse de o çeviri de şiirler makaslanır ve düzyazı şeklinde yer alır. Sonradan düzgün çevirileri yapılsa da Batılı okurlar bu karma verimi nasıl değerlendireceklerini bilememişlerdir.
 
Madde 186: Vergilius büyük eseri Aeneis’i ince eleyip sık dokuyarak yazmıştır. Besbelli son halini beğenmediğinden, ölüm döşeğindeyken arkadaşlarına Aeneis’in müsveddesini yakmalarını vasiyet eder. Vergilius son değişiklikleri yapmaya fırsat bulamadığından bu kararı vermiş olsa da ölümünün ardından arkadaşları onun vasiyetini yerine getirmez. Böylece bizler de Aeneis Destanı’nı okuyabiliyoruz.
            Kafka da ölmeden önce dostu Brod’a yazılı metinlerinin hepsini yakmasını salık verse de Brod bunu yapmaz. Bir dolu eser Kafka’nın ölümünün ardından yayınlanmış olur.
 
Madde 187: Kitapta şöyle bir pasaj da mevcut: “İkinci sınıf korsan eserler başyapıt diye pazarlanabilirken çok daha iyi kitaplar, geçen senenin edebiyat harikası olarak tanınmamış, göz ardı edilebilmektedir. Bizzat yazarlar da küresel gidişata direnmekte zorlanabiliyor “otantik” bir Hint veya Çek romanının uyması gereken kişilere uygun yapıtlar üretebiliyorlar. Ayrıca moda yaklaşımların sulandırılmış versiyonları, canlı bir kültürel temelden yoksun ve yüzeysel bir uluslararası üslupla yazılmış eserler hızla çoğalıyor. Romancı ve kültür eleştirmeni Tarık Ali’nin üzüntüyle gözlemlediği gibi “New York’tan Pekin’e, Moskova ve Vladivostok’a kadar her yerde aynı abur cubur yiyebilir, televizyonlarda aynı zırvaları izleyebilirsiniz ve giderek aynı zırva romanları da okuyabilir hale geliyoruz. “Sosyalist gerçekçiliği” değil ama “piyasa gerçekliğini” tesis etmiş durumdayız”… Çok doğru tespitler bunlar!
 
Madde 188: Kitaplarını Almanca yazan Kafka, 1920’den 1924’te ölümüne değin Milena ile mektuplaşır. İlk mektuplaşma, Milena’nın Kafka kitaplarını Çekçe’ye çevirme gayesiyle başlar ve süregitmiştir. Kafka Milena’yı candan sevmiştir. Kafka’nın ölümünden çok sonra Hitler faşizminin Çekya’yı işgal etmesiyle Milena toplama kampına atılacak ve orada hayatını kaybedecekti. Kafka’nın Milena’ya Mektuplar kitabı yayınlanmıştır.
 
Madde 189: Milena’nın atıldığı o toplama kampındaki bir arkadaşı, uygulanan vahşetten kurtuluş çaresi olarak bir yöntem geliştirir: Geçmişte okuduğu ve aklında kalmış kitaplara sığınır. Hatırında kalan hikâyelerden biri de Maksim Gorki’nin “Bir Adam Doğdu”suydu. (Okumalar Okuması, Alberto Manguel, YKY). Bu hikâyenin anlatıcısı küçük bir çocuktur. Karadeniz kıyılarının bir yerinde dolaşırken acıyla kıvranan bir kadına rast gelir. Kadın hamiledir ve kıtlıktan kaçarak oraya gelmiştir. Tek başınadır ve doğum sancıları başlamıştır. Çocuk kadının doğurmasına yardımcı olur. Doğan bebeği denizde yıkar, ateş yakar ve çay hazırlar…
 
Madde 190: Milena’nın o arkadaşı belleğinde kalan anı ve hikâyelere sığınmakla adeta kendine zihni cennet, güvenli bir yer sağlamış olur. Belki bu durum ona gelecek umudu sağlamasa da yaşatılan vahşeti anlamlandırmasına da yol açmıyordu. Sadece ona denge noktası sağlayıp karanlıkta parıldayan ışığın varlığını hatırlatıyordu. Böylece o toplama kampından sağ çıkabilmişti. Ne yazık ki Kafka’nın aşkla sevdiği Milena orada katledilecekti.
Ayhan Kavak
(Devam Edecek)
 
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...