Düşüncenin Gelişim Aşamaları -2-

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Düşünce; derin, kapsamlı, biyolojik yapıyken, aynı zamanda sistematik, düzenli, hareketli, somut, sosyal araçsal organdır da.

Düşüncenin aşamalar şeklinde nasıl değişim ve gelişim gösterdiğini ifade ettikten sonra, bu yapıdan hareketle insanların daha çok hangi temel üzerine düşünerek yaşadıklarını incelemek, düşünce yapılarımızı daha gerçekçi sorgulamamızı sağlamaktadır. Bu düşünce ve uygarlıkların temelini oluşturan Paleolitik, Mezolitik, Neolitik kültür üzerine var olan Sümerler, Tek Tanrılı Dönem ve Modern Kapitalist Uygarlığın tüm ayrıntılarını anlamak, büyük önem arz ediyor. 

1.Paleolitik ve Öncesi İnsan: İnsanın henüz insanlaşamadığı ve diğer hayvanlarla ortak özelliklere sahip olduğu, güdüsel hareketlere bağlı yaşamı, M.Ö.15 milyon yıl önce Hominidlerle başlamıştır. Bu hayvani yaşam M.Ö.65 binli yıllara kadar çok fazla değişmeden devam etti. Söz konusu çağda doğal içgüdüsel tepkimelerin dışında, düşünce ile ilgili göze çarpacak bir kıpırdama yoktu. Bunu 65 bin yıl önceki Homo Sapienslere göre ölçümlediğimizde, insan hayvan ortaklığı en az %99’lara rahatlıkla çıkabiliyor. Diğer bir bilimsel kanıtsa; hâlâ yaşamını sürdüren Malak Maymunları başta olmak üzere diğerlerinin insan ile ortak özelliği %98’dir. Düşük seviyedeki insansı Hominid özellik, M.Ö.65 binli yıllarda Paleolitik dönemle, birtakım evrimsel değişimi gerçekleştirdiği görülür. Paleolitik dönemde insanda gelişim gösteren en belirgin yapı, daha çok fiziksel ve zekadır. Bu aşamaya gelinmeden M.Ö. 4 milyon yıllarında Homo Hubilas henüz ayaklarının üzerine dikilmeyi gerçekleştirememişti. Ve ikinci insansı anaatamız Homo Erektus M.Ö. 2 milyon yıllarında ancak ayaklarının üzerine dikilip yürümeyi öğrenmiştir. M.Ö. 500 bin yıllarından itibaren Homo Sapiens, artık günümüz insanı gibi iki ayaklarının üzerine dikilip yürürken, koşup ellerini istediği şekilde kullanmaya ancak başlamıştı. Homo Sapiens bu dönemden itibaren zekice hareketlerin dışında, düşünceyi yansıtacak somut hareketlere henüz sahip değildi. Kaldı ki günümüz modern insanı, düşüncesini harekete geçirecek sayısız sosyal, kültürel imkânlara sahip olmasına rağmen, hayalimizdeki o üst insan karakterine ulaşmış değil. Tüm bu bilimsel bilgileri bize, bilim insanları iki yüzyıl içerisinde yaptıkları bilimsel tahlil ve araştırmalarla ulaştırdılar. Ve günümüz modern insanın hayvanlarla olan ortak özelliği en az %85 olarak ölçülmüştür.

Düşünce hücreleri birçok özelliğe sahip kodlarla beyinde hazır bulundukları halde, günümüz insanının çoğunda adeta hareketsiz uyur (Nötr) durumda. Mezolitik dönemde, Homo Sapiens ne zaman beslenme, üreme, korku, acı, tatlı, soğuk, sıcak, barınma, mutluluk vb. şartları biraz olsun geliştirdi, duyguları hem çeşitlendi hem de düşüncenin ilk proto yapısına giden yolu ancak açabildi. Ve bunların çoğu düzensiz tepkimelerden ibaretti. İfade edilen ilk tepkisel hareketler, aslında düşüncenin ham şeklidir. Bu tepkimelerin çoğu diğer hayvanlarda da mevcut olduğundan, doğal olarak insanı hayvanlara yakın görmek normaldir. Çünkü Mezolitik Çağ’ın ortasına kadar insandaki düşünce hücreleri, iğne ucu kadar bir hareketlenme gösteriyordu.

Söz konusu dönemlerdeki insanın anatomik yapısı ve beyindeki hücrelerin sayısal çokluğu, sınırlı birkaç ses ve işaretleşmeye dayanan iletişimi, hayvanlardan tamamen ayırıldığı anlamına gelmiyor. Sınırlı üç beş harfle birlikte, daha çok fiziki, el işaretleriyle konuşan insan, bu dönemde hayvanlardan bir basamak ileri görülse de gerçek düşünme değildi bu. Yiyeceklerini çiğ tüketirken, bazı yiyecekleri kokusuna bazılarını tadına göre seçebiliyordu. Yiyeceklerini pişirmek, temiz bir ortamda saklamak gibi bir zekâ, bilgi, düşünce, akıl henüz gelişmemişti. Kısıtlı sosyal koşullar içerisinde hemen hemen her olayı, düşünceyle değil duygu ve egoist edimlerle sonuçlandırıyordu. İfade edilen bu yapılar diğer hayvanların hepsinde mevcuttu. Bu da Paleolitik ve öncesi insanın, sadece nötr bir düşünce potansiyeline sahip olduğunu gösterir. Söz konusu çağ insanı birçok hareket ve deneyimlerle, genelde hayvanları taklit ve takip ederek yaşamını gerçekleştiriyordu.

2-Mezolik ve Neolitik Dönemde İnsan: M.Ö.35 bin ile M.Ö.5 binli yıllara kadarki geçen dönemi ele aldığımızda, şu gerçeklerle karşılaşılıyor. Mezolitik Dönem; esasında Paleolitik ile Neolitik arasındaki köprüdür. Homo Sapiensler; Mezolitik dönemle hem sosyal aktivitelerini epeyce çoğaltıp geliştirmişti hem de seslere dayanan iletişim ve düşünsel tepkimeler olan doğa inançlarından, Totem ve Animist pagan tapınmayı geliştirmişlerdi. Pagan inanışlar olarak geçen bu dönemde, düşüncenin artık uyur (Nötr) durumdan yavaş yavaş çıkıp, hareketlenmeye başladığını görüyoruz. Çünkü doğacı pagan inanışlarla insanlar, herhangi bir şekilde etkilendikleri canlı cansız olayların hareketlerine şaşırıp, bazılarına kısmi anlam verirken, anlam vermediklerini birer üstün güç (Tanrı) olarak görmüştür. Örneğin güneşin her gün batıp yeniden doğması, gece yıldızların parlaması, yağmurun yağması, suyun toprağa ulaşmasıyla çeşitli bitkilerin yeşermesi, aynı zamanda sel durumuna geldiğinde her şeyi önüne katıp götürmesi. Toprağın her bahar mevsiminde yeni bitkileri vermesi, böcek vb. canlı türlerin çiftleşip yeni yavrular doğurması. Totem ve Animist inanışlar olarak bilinen pagan düşünceyi geliştiren en temel etkenlerdi. Totem ve Animizm dönemi tamamlandıktan sonra, Neolitik Çağ’a ancak geçilebildi.

Hatırlanacağı gibi Neolitik Çağ; esasında dünyada ilk defa kadının tarımsal üretime dayalı bilgeleştiği dönemdir. Bunu toplum, Ana Tanrıçalıkla onurlandırarak kadını yüceltmiş olup, dünya tarihinde ilk eğitmen, lokman hekim, ilk adaletçi ve ilk bilge (Düşün) insanlardır kadınlar. Erkek bu dönemde hâlâ günlerce av peşinde koşan sıradandı. Kadınlar sayesinde toprağın nasıl daha iyi işleneceğini, insanın hangi hareket, davranışlarla birbirine olumlu yaklaşacağını, aile toplumsallığına dayanan birlikteliğin nasıl yaşanacağının kavrandığı ilk akılsal düşünce dönemdir. Neolitik insanı okuma ve yazma bilmediği halde, sorgu ve düşünceyle imgeselleştirdiği varlık ya da şekilleri, Neolitiğin sonuna doğru yavaş yavaş taş, deri ve ağaçlara çizerek simgeleştirmiştir. Bütün bunlar duygudaki his ve edimlerin düşünceyle küçükte olsa sistematiğe geçiş köprüsel dönemidir.

 Yazı ve okumaya dayanmayan primitif bu düşünce yapısında, eksiklikler ve yanlışlar olsa da sonraki uygarlıklara göre daha insaniydi. İnsanlar düşüncenin gelişim dönemlerini iyi anlayıp, gerçek insanın nasıl, hangi temel yapılar üzerine mümkün olduğuna karar vermeleri, insanlık tarihini derin ve genişçe incelemeden mümkün değildir. Bu zamana kadar yapıldığı gibi Âdem ve Havva masalına sarılıp, insanlık tarihini sadece bununla değerlendirip yorumlamak, “Üst İnsanlığın” hiçbir zaman bu dünyada yaşanmasını istememektir. Aynı şekilde teknolojik bilgi çağındaki genel anlayışta da her şeyi insan icat ediyor, başka bir duygu ve düşünceye gerek yok şeklinde düşünmekte, ilkel yapılar kadar tehlikelidir. İnsan modern teknolojik bilgiyi her türlü icat ederken, en büyük insani değer olan ahlakını ve doğayı kaybetmiştir. Onun için uygarlığın veya uygarlaşmanın ne olup olmadığı daha yakından incelenmelidir.

Uygarlık: Esasında çağın şartlarına uygun, başta düşünce, akıl ve ahlaklı olmakla birlikte, en büyük hedefi Üst İnsanlık olmalıdır. Aynı zamanda yüksek ahlak kurallarına bağlı, temel ihtiyaçlara göre tekniksel modern araçları icat ederek adaletli yaşamaktır. Oysa günümüz insanı uygarlığı sadece modern araç gereç ve şehir olanaklarıyla sınırsızca yaşamak şeklinde görüp doğa, canlılar ve ahlak kavramını nasıl yok ettiğini, aklına getirmemek için her türlü hileyi çevirmekte. Bu modern düşünce ve uygarlık anlayışı tamamen insanlık dışıdır.

Her çağ kendi özgülüğüyle insan yaşamı ve düşüncenin gelişmesine olanak sağlarken, ilk uygarlıkların doğru düşünce geliştirememeleri her zaman anlaşılabilir. İlk Çağ uygarlıklarına çok şeyi geliştirmiş gözüyle bakılması, büyük düşünce yanılgılarına sebep olmuştur. Çünkü birtakım araç ve yazı tekniğini geliştirmesi demek, söz konusu uygarlığın düşünce ve mantığını da aynı oranda geliştirdiği anlamına asla gelmez. Bu günümüz Modern Uygarlık içinde geçerlidir. Tanrı Krallar bölümünde ifade edileceği gibi kralların, insanlığa ne kadar büyük katliam ve kötülükler yaptıkları kaynaklarıyla ortaya konmuştur. Yine modern kapitalist ülkeler, burjuva demokrasisi adıyla çağdaş yasalara dayanarak, sömürdüğü ya da çeşitli şekillerde kontrolü altına aldığı ülkelerde, nasıl insanlık dışı uygulamaları gerçekleştirdiklerini tüm dünya biliyor. Uygarlık adına bu yapılanlar, modern batılı ülkelerin insanlık, adalet anlayışlarını süperegoya göre geliştirdiklerinin birer kanıtıdır. Uygarlıkların başladığı günden bu zamana kadar, dünya toplumlarının yönetim ve idaresini sağlayan devlet sistemleri içerisinde, istisnaların dışında çoğu en büyük suçludur. Çünkü demokrasi, modernizm, eşitlik, adalet, ahlak, namus adını kullanarak, her türlü katliamları gerçekleştirene ve bunu sürekli büyüterek devam ettiren bir dünya düzenini, gelişmiş çağdaş insan olarak değerlendirmek insanlığa daha büyük bir katliam uygulamaktır. Bu anlayışların hiçbiri uygarlık değildir olamaz da. Eski uygarlıkların hepsinde ilkel kölecilik yaşatılmış olup, sözde kutsal tanrı (Kral) vb. kişilerin maddi, manevi, dini, ırk ve cinselliklerine hizmet eden bir anlayış ve düşünce hâkim iken, Modern Uygarlıklardaki uygulamalar, kendinden öncekilerden de beterdir. Tüm bunlar uygarlıkların hepsinde düşüncenin sadece insanın hayvani yönü olan, süperegoist mantığa göre gelişip hareket ettiğini ifade ediyor.

Cemal Zöngür

Kaynaklar:

Micea Eliade- Düşünsel İnançlar ve Düşünceler Tarihi 3 Cilt.

Samuel Noah Kramer- Tarih Sümer’de Başlar

Alaeddin Şenel- Siyasal Düşünceler Tarihi

Eugene Enriquez- Sürüden Devlete

https://evrimagaci.org/dusunmenin-temel-prensipleri-dusunceler-arasinda-yolumuzu-nasil-buluruz-749

İnsanlar nasıl düşünürler? Beyin deyince aklımıza gelen en temel sorulardan biridir bu belki de. Buna rağmen insanlık olarak yakın zamana kadar cevaba yaklaşmaktan çok uzaktık. Fakat Almanya’daki Max Planck Institute for Human Cognitive and Brain Sciences (MPI CBS) araştırmacıları ve Norveç'te aralarında Nobel ödülü adayını da bulunduran Kavli Institute for Systems Neuroscience araştırmacıları bu sorunun yanıtına bir adım daha yaklaşmamızı sağladılar. Araştırmacılar beynin bilgileri saklama sisteminin onları belirli bilişsel alanlara yerleştirmek olduğunu, geri çağırmak istediğimizde ise haritada yönümüzü bulur gibi bu bilgileri boyutsal bir alanda arayıp bulduğumuzu düşünüyorlar. Bunu şöyle hayal edebilirsiniz: Sizden ailenizdeki insanları uzunluklarına göre sıralamanızı istesem bunun için beyninizdeki insana dair bilgiler apartmanının 2. katına çıkıp uzunluk bilgilerine ulaşıyorsunuz. Aile üyelerinizi cana yakınlıklarına göre sıralamanızı istesem bunun için aynı apartmanın 3. katına çıkıp cana yakınlık bilgilerine ulaşıyorsunuz. Oysa size aslanın mı yoksa panterin mi daha uzun yaşadığını sorsam tamamen farklı bir binaya gittiğinizi öngörüyorum.                

 

Kategori: 

Yorumlar

Aydın Can  kullanıcısının resmi

Aydın Can (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Eline sağlık. İnsan bilinci hızla gelişirken teknoloji ve sağlıkta ahlaksal, insanı değerler giderek kayıp oluyor.Hakikat çıkarlar uğruna her türlü kirli ilişkilerle Yok ediliyor,insan değeri de buna göre ölçülüyor.İnsanlik Kendi çağdaş değerlerine ulaşa bilirmi?

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...