BİR GERÇEK ÖYKÜ BİR GERÇEK FOTOĞRAF

Adil Okay kullanıcısının resmi
Tuzlarını ekmeklerini yediğim Filistin halkına... ... Fotoğraf soldan sağa: Adil Okay, Çocuk Fatma ve Filistinli hemşire Süreyya. 1981. Beyrut Gufara Gazi hastanesi

*** Seni yazıyorum anlayamazsın Beyrut'taki Filistin konuk evlerinde erkenden kalkıyor ve hastaneye gitmek üzere hazırlanıyoruz. Tercümanlığımı uzun yıllar Türkiye'de eğitim yapan, Türkçe bilen Filistinli, Halk Cephesinden Hüssam yapacak. Henüz inşaatı devam eden hastahanenin dış görüntüsü insana güven vermiyor. Ancak içerisi oldukça temiz. Hastahanelerde değişmeyen ortak özellikler var. Örneğin bekleyiş ve ağıt. Bekliyoruz. İdaredeki görevliler gelince yatış işlemleri yaptıracağım. Ondan sonra ameliyat. Filistinli Hüssam’ın keyfi yerinde, hemşirelerle şakalaşıyor. Uzaktan bir kadın ağıdı duyuyorum. Giderek yaklaşıyor ses. Kalabalığı yırtarak geliyor. Yoksul görünümlü bir kadın. Bir araba korna çalarak yaklaşıyor. Sedye getiriyorlar. Sanki ölümün rahatlattığı, yaşlı bir adam konuyor sedyeye. Bekliyoruz. saat dokuz, büro görevlileri hala gelmedi. Köylü kadının ağıdı artarak sürüyor. Henüz gözyaşı pınarları kurumamış. Sicim gibi indiriyor, kavrulmuş yüzü nemli. Bekleyenler toplanıyor kadının etrafında. Çevresinin sarıldığını gören kadın daha coşkulu ve belki de acısını paylaşacak insanlar gördüğünden daha canlı ağlıyor ve bağırıyor. Nasıl ağladığını soruyorum Hüssama. Soru tuhafına gidiyor, "Ağlıyor işte yahu’’ diyor. Yani ne diyor ağlarken diye tekrar soruyorum. Bir türlü öğrenemiyorum.… Öğrenebildiğim kadının on altı yaşındaki genç kızının, israil destekli Falanjistlerin Beyrut'un müslüman kesimini bombalaması sonucu ölmüş olması. Kadın ölen kızın kimliğini çıkararak çevrede birikenlere gösteriyor. Kadının ağıdına katılanlar oluyor. Derken yanımda sessiz sedasız oturan ihtiyar da ağlamaya başlıyor. Kadında ve gözyaşlarında yoğunlaşan düşüncelerimi dağıtmaya çalışıyorum. Başarıyor ve katılmıyorum ağıta. Ancak tüylerimin diken diken olmasını engelleyemiyorum. Biraz sonra bir ambulans gelip kapının önüne dayanıyor. İçeriden kefene sarılıp, bağlanmış bir ceset çıkarıp ambulansa bindiriliyor. Dikkat ediyorum, eksik organı var mı diye. Kol ve bacakları kefenin altında belli oluyor. Parçalanmamış demek diyorum Hüssama, "şarapnel yemiş" diye yanıtlıyor. Hastabakıcılar kadını zor koparıyor cesetten. Kadın, ambulans ve ceset gidiyor. Kalabalık dalgalanarak açılıyor. Bir anda uykudan uyanıyor, tekrar neşeleniyor insanlar. Saat on. Formaliteler başlıyor. Uzun sürmüyor. Hemen yatıyorm. Yarın ameliyat olacağım. Dördüncü katta bir odaya yerleştiriliyorum. Odada üç yatak var. Ortadaki boş yatağa uzanıyorum. Odanın içinden açılan bir kapı, banyo ve tuvalete açılıyor. Ne güzel musluğun birinden soğuk, birinden sıcak su akıyor. Bir yıldır Filistin kamplarında geçirdiğim zamandan sonra tatile gelmiş bir asker gibi seviniyorum, neşeleniyorum. Bana ait dolap ve çekmeceleri açıyorum. Hamam böceği yok. Hüssam öğleye doğru geçmiş olsun deyip yanımdan ayrılıyor. Oda arkadaşlarımın biri Lübnanlı, diğeri Filistinli. Yaşlı olan Lübnanlı söylediğine göre bugüne kadar otuz ameliyat geçirmiş. Genç olanın durumu hafif. Bir kurşun sağ kolunu kırmış. Öğle yemeği dağıtılıyor. Balık, pilav ve salata. Öğleden sonra uyumuşum. Gülümseyen bir hemşirenin yüzüyle karşılaştım. Hatırımı sordu, tansiyonumu ölçtü. Saat dört. Ameliyat öncesi tahliller yapıldı. Rötgen çekildim. Hemşire gelip kan aldı. Akşam görevlileri nöbet değiştirdi. Tansiyonumu ölçen, kanımı alan hemşire ve hastabakıcılar gitti. Yerlerine nöbetçi doktorlar ve hemşireler geldi. Nöbetçi hemşire hemen gelip benimle tanıştı. Hatırımı sordu. Yarım yamalak Arapçamla anlaştık. Süreyya idi adı. 23 yaşlarında sade, uzun siyah saçlı, yapılı bir genç kız. Filistinli imiş. İşgal topraklarından geleli üç ay oluyor. Filistin topraklarında İsraile karşı sürdürülen mücadele sürecinde üç kez cezaevine düşmüş. Demokratik Cephe'nin üyesi imiş. Süreyya'nın yanında oniki yaşlarında güzel bir kız çocuğu var. Bir bacağı dizinin hemen altından kesik. Koltuk değnekleriyle yürüyor. Bir kaç saatten beri odamızı gözleyip, gülüp kaçıyor. Bir kez odaya çağırdım. Gelmedi. Süreyya'nın yanında adını sordum, utanarak başını öne eğdi. Süreyya yanıtladı onun yerine: "Fatma." Fatma diyorum kaldır başını, bak benim de kardeşlerim var, birinin adı Fatma. Fatma seviniyor, ışıldıyor gözleri. Nereli olduğunu soruyorum, Güney Lübnan'lı imiş. israil destekli Said Haddat kuvvetlerinin Güney Lübnan'ı top ateşine tuttuğu bir gece yaralanmış. Bir bacağını kesmişler. Fatma'nın koynunda ince, oya ile işlenmiş, hapishane usulü bir kolye var. Ne var üzerinde Fatma, diye soruyorum. Fatma gösteriyor. Süreyya açıklıyor, "Nazar değmesin diye!" Doğru, diyorum. Fatma çok güzel. Ama yaşamı acılar içerisinde geçecek. şimdi farkında değil. Büyüme sakın Fatma, sakın büyüme. Büyüyünce gözlerin şimdiki gibi ışıl ışıl olmayacak. Kara gölgeler inecek üzerine. Kimbilir belki de yanılıyorum. Fatma gömüyor başını Süreyya'nın kucağına. Gözlerinde bir tek kara benek yok. Sakın büyüme Fatma, büyüyüp de acı, hüzün ve kinle bakma insanlara. Gel Fatma tur atalım. Anlamadı tabii, Arapça söylemem gerek. Tamam anlaşıldı şimdi. Hastahanenin koridorunda tur atıyorz. Hapishane yöntemi. Hemen de ayak uydurdu bana. Yoruldun mu Fatma? Ver elini, el sıkışalım. Haydi hoşçakal. Fatma sağ eliyle tuttuğu koltuk değneğini, kesik bacağına veriyor ve büyük bir adam gibi elimi sıkıyor. Süreyya tuhaf tuhaf bakıyor. Süreyya ben yazarken kapımın önünden geçiyor. Ne yaptığıma bakıyor. Gülerek eğiyor başını. İşte yine Süreyya, bu kez Fatma ile beraber. Demin yaptığımızı yapıyor, volta atıyorlar. Yine bakıyor Fatma, yine bakıyor Süreyya. Gülümsüyorlar, gülümsüyorum. Fatma yine mi sen? Hoş geldin. Gel otur, merak mı ettin? Bak okuyabiliyor misin yazdıklarımı? Seni yazıyorum, anlayamazsın... (Beyrut Gufara Gazi hastanesi. 1981) Adil Okay (kurgu değil gerçektir) Fotoğraf: Adil Okay arşivi. kaynak: 12 Eylül ve Filistin Günlüğü. Adil okay, Ütopya yayınevi, Ankara.

Tags: 
Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...