Tek Vurus / Hasibe Özdemir

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
Kolumu bir kez kaldırdım, ikisi de düştü yere. Önce ihtiyar. Yıkılmadı, eski evler gibi içine doğru çöktü sanki. Toz, kilimden değil ondan yükseldi sandım, iyi mi? Sonra kız düştü, ufalanmış gibi. Boyu ihtiyarınkine eş, kilo desen yarısından da az. Nedense yerde daha zayıf göründü gözüme. Tüy gibi, hani üflesem uçuverecek odanın öbür köşesine. Ama kımıldamadı. Gidip perdeleri kapattım sonra. Soracaksın şimdi sen, ”Saklamak için mi?” diye. İşim olmaz yalanla, düzenle. Neyi saklayacağım hem? Ne olduysa ortada, uzanmış yatıyor işte. Yarısı odamda, yarısı koridorda.

 

Yok. Ağrı değil. Uğultu gibi abi. Geçmiyor bir türlü. Dün gece bir girdi kulağımdan, sanırsın böcek, gezinip duruyor işte. Azaldı ama var yine de. Böyle duruyorum ya şimdi, bütün ev fısır fısır konuşuyor yeminle. Öyle yani. Yok. Hep açıktı kapı. Evet abi. Gece örteyim dedim, zor geldi çekip sürümek ikisini de. Kaçmak falan geçmedi aklımdan, niye geçsin ki abi? Atladım üzerlerinden, televizyonu kapatıp döndüm geriye. Benim botların izi onlar. Doğrudur. Sonra gittim, bavulu kaldırdım oradan. Hepsi bu. Niye dursun abi? Kimse bir yere gitmediğine göre…

“Git ” dedi bana abi, “dedenin evine yerleş, yakışık almaz bu evde kalman” Yüzüme bile bakmadı. Pencerenin dışındaymışım gibi, dikti gözünü sokağa, konuştu da konuştu. “65 yaşında, 20’lik kızı eve getirmen yakışık alıyor mu? ” diye sormadım ona, ama o “ git ” dedi. Bilmiyordu ki, bazı yerlere dönülmez, bir kez çıkarsın. Konu kapanır. İyi mi?

Dinlemezdi ki abi. Tut ki söyledim, o da dinledi, aldırmazdı ki. “Biz gidelim öyleyse, bahçe de, ev de bizim olsun" dese, inan verirdim tapuyu eline, ben bindirirdim ikisini de otobüse. O kadar yani. “Gidin yaşayın ” derdim abi. Kızı bilmem ama senin için alıyorsa derdim, gidin yaşayın. Geberince de rahatça gömülün mezarınıza, gelir okuturum duanızı ama ben dönemem. İyi mi? Beni içine alacak mezar yok orada abi. Yeminle. Koca mezarlıkta mendil kadar yer yok bana. Öyle deme abi, biliyordu, bilmesi gerekirdi. Bilseydi… Yine de “git ” dedi ya. “Git” dedi.

Olabilir yani. Belki kıskandı kızı, bilemem. Yok ama abi, çözmüştür huyumu bu kadar zamanda. Gözüne o kadar az değerken, silineyim, hepten yok olayım istedi, bakma sen. Yok olayım, öleyim, öldüreyim oralarda. Yoksa karıyla kızla işim olmayacağını koca kasaba öğrendi, bir o mu eksikli kaldı? Niye korksun abi? Camı çerçeveyi mi indireceğim bebeler gibi? Kabullenir susardım fazladan. Anne demezdim kusura bakma, o başka. Yaşından değil, daha yaşlısını getirse ona da demezdim. Bünye alışık değil, iyi mi? Sorsan kaç kere anne demişliğim var bilmem. Hiç anne demişliğim var mı, onu da bilmem, iyi mi? Bana kimden doğduğumu bile başkaları söyledi, bakma sen. Doğrudur abi, oralarda “ Deli Meleğin oğlu” derler bana.

Deli derlerdi ya bakma sen, aslında yarım akıllıymış annem kızlığında. Niye yarım dersen aklı, şarkı söylermiş durmadan bu, gülermiş bir de. Ama öyle böyle değil, başladı mı ne şarkısı ne gülmesi bitermiş. Yine de bizim ihtiyara verildiğinde, az buçuk basıyormuş yani aklı. Düğünsüz derneksiz çıkmış kasabadan. Üç yıl sonra da kucağında bir bebekle geri getirilince, kalan aklı da uçmuş işte. Deli dolu gitmiş, deli dönmüş eve, iyi mi? Ama zır delilik daha sonra. Terfi gibi, aynen. Yılını bilmiyorum, vardır 10 yıl. Doğrudur abi, okula gitmiyordum daha. 7’den fazla değil. Doğrudur. Mühim de değil mevzu bana göre, ama işte unutmadı kimse. Bizimki kilitlemiş işte beni çeyiz sandığına, yığmış üzerime yorganları döşekleri, hakkının vermiş yani lakabının. Herkes konuştu bunu yıllarca. Duyulmuştur buralarda da. Yok. O kadın başka. İki çocuğunu birden. Doğrudur abi. Birisi öldü çocuklardan. Ben tek çocuğum abi. Tek çocuk girdim, tek çocuk çıktım sandıktan, iyi mi? Gül tabi abi, ne kusuru? Ben de gülüyorum aklıma geldikçe. Benim dışımda herkes korktu, iyi mi? Anlayacağın az okutulmadım hocaya hacıya. Ama bir zararı olmadı bana. Yok aklımda kalan bir şey. Uyudum belki sandıkta. Neden dersen, esnerim ben çeyiz sandığı görünce. Yeminle. Demek ki uyudum ben içerde. Doğrudur abi. Şimdiki gibi değil tabi o zamanki uyku. Zor uyandırdılar beni. Bir onu hatırlarım, bir de annemin yediği dayağı.

Sonrası hep aynı be abi. Aklım yeni yeni ererken bile hatırlıyorum. Çamaşırı leğende, yemeği ocakta unuttu diye dedemin eli tepesindeydi garibin. Yerdi dayağı, vururdu kendini yola. Kaybolurdu ama dönerdi hep. Üst baş kir içinde, saçlar dağılmış böyle, dönerdi işte. Bir gün bilemedin iki gün içinde. Ama her dönüşte biraz daha kırmış olurdu saksıyı. Neden dersen, eksilirdi sanki bildikleri. Öyle durup bakakalırdı. Adımı sorsan bilir miydi onu bana sorma, ama şarkılar başka. Tek satır şaşırmazdı söylerken. Güzeldi de sesi. Öyle deli deli gülmese, şarkısını söylese sakince, Melek gibi dersin, iyi mi? Tabi görürsen başka, hemen anlarsın, dersin bunda var bir iş. Aynen abi. Nasıl abi? Yapıyordu aslında bir şeyler abi. Elinde süpürge, çöpleri evin içinde gezdirip durmasını saymazsan. Haklısın abi. Görsen dersin var bir sıkıntı. Kabul. Aslında abi, kimse görmese yaşayıp giderdik öyle, iyi mi? Görüp de evin etrafında şarkı söyleyen itler yaktı başını bunun. O şarkılar için de dayak yemeye başlayınca, kopardı ipi, daha uzaklara kaçtı. Ama dönerdi hep. Özler miydi bilemem ama acıkmış olurdu bak. Bulurdu evin yolunu yani.

Sürdü epey abi. Dedem baktı ki, kol kanat kırmakla yola getiremeyecek, temelli kapattı evin kapısını yüzüne. Öyle yani. En son bir kamyoncunun peşinden gitti bu. Bir gece sonra geldiğinde baktı ki kapı duvar. Hem dayak yedi, hem kovalandı, iyi mi? Dedem sanırsın melek olan kendisi “ eve alayım da, kessin mi ikimizi de? ” diye soruyordu boynunu büküp konu komşuya. Ağzını açan olmadı abi. Olduysa da duymadım ben. Garibim aynı sokak itleri gibi sokuldukça kapıya, dedem bastı sopayı. Herkes alıştı anlayacağın. Bir zaman sonra, başını çevirip bakan bile olmadı. Ben de dâhil. Yalanım yok. 

Yok abi, beni de sevmezdi dedem ama Allah’ı var elini sürmezdi pek “Oğlan çocuğunu dövmeye gelmez, büyüyünce indirir yumruğu” diye mi düşünürdü bilemem. Kalıbım hep böyleydi. Anneme benzerim, doğrudur abi.

Kim hatırlar ki her şeyi abi? Yanlışım olmasın, çoğu şey silinmiş aklımdan. Şimdi sana dediklerim leke gibi olanlar yani. Silmeye çalıştıkça yayılır ya, içine işler iyice. Yaşa. Öyle yani.

Okulun ilk günü misal. Kimse yok yanımda. İyi ki de yok. Yol boyu dua etmişim gelmesin annem diye. Gelmedi şükür. İkinci gün “ Deli Meleğin oğlu” dedi yanımda oturan çocuk. Kimin oğlu hatırlamıyorum bak. İnce ince çizgiler çiziyorduk deftere, tırnak izi gibi. Önce onu, sonra kim çıktıysa karşıma herkesi dövdüm. Hepsinden iriydim, en önemlisi hepsinden yalnızdım abi. Akşamları eve döndüğümde “niye yaptın? ”diyen yoktu, o hesap bir yalnızlık yani. Niye yaptın dersen, kesilsin istedim sesler. Kestim de, iyi mi?

Evde dayak yoktu ama ortaokulda çok yedim be abi. Öğretmenlerin elleri acırdı dövmekten düşün yani. Birden boy atınca, geri çekildi bunların hepsi. Onlar bile dokunamaz oldu korkudan. Ne arkadaşı abi? Arkadaş dediğin gülüp konuşarak bulunur, yanlış mıyım? Ben sussun istedim herkes, kimse gülmesin yüzüme. Yaptım da. Sonra oradan geçesim tuttu işte. Aynı buradaki gibi, gündüz dua edenler gece içenlerin olduğu bir mezarlık düşün. Kamyon şoförü mü istersin, izne çıkmış er mi, ipini koparan orda. Biri kolundan çekse, bizimki de oralarda olurdu işte. Bak geçip gidebilirdim. Niyetim de oydu zaten. Mezarlıktan yola atlayan o iki it, tam da önüme düşmeseydi, yeminle geçip gidiyordum. Bak yine de bulaşmazdım, dayılık değil derdim. Ama o ufak olan, gözünü devirip güldü ya bitti olay yani. Gördüm abi, öyle yani. Yattılar epey hastanede. Yok. Bilmiyorum abi. Uzamadı mevzu, almadılar içeri. Yok abi karakola bile gitmedim. Bilemem. Doğrudur. Mevzu duyulsa onlara da iyi olmaz. Haklısın abi. Kimsenin yaramadı bu iş doğrudur. Müdür hariç bak "bu duruma sessiz kalamayız.” dedi, attı okuldan. Aynen öyle.

Yok. Ben aramadım babamı. Dedem “ katil olmadan al götür oğlunu ”diye bırakmadı yakasını. Yapmıştır. Artık bıkkınlıktan mı, dedemden kopardığı paranın hatırına mı bilemem, yıllar sonra çıkıp geldi işte babalık. Ben görmemişim ya hiç, bekliyorum filinta gibi birini baba niyetine, iyi mi? Bir gördüm dedim arkadaş, bu mu ya baba? Dedem yaşında, göbek desen almış başını gitmiş, surat kırmızı. Nerede benim hayalimdeki baba, nerede kapıda dikilen hergele. Tamam da, şunu da bir düşün baba niyetine abi. Ne “kusura bakma oğlum”, ne başka bir şey. Tek satır etmedi iyi mi? “ Gidiyoruz, topla eşyanı ” dedi. Cümleye bak. Öyle işte. Kapının dışında bekledi ben hazırlanırken. Dedem kapının önündeydi. Sarılıp vedalaşmadı. Ha çalı, ha dedem. Hükmü yok gözümde. Yok abi, ne yanacak canım? 

Sonrası bu kasaba işte. Kimsenin tek sözü gelmedi kulağıma, günahlarını almayayım. Belki ihtiyarda köksüz sapsız, dışarıdan diyedir. Ama iş çok burada abi. Sıra gelmiyor belki lak lak etmeye, bilemem yani. Başımı kaldırınca gözünü kaçıran çok oldu ama, ağzından tek laf kaçıran olmadı. Yok abi, hiç yoktur vukuatım. Öyle yani. Yok. Boş kalmadım hiç. En son yorgancıda başladım işte... Ben bile şaşırdım, ne bileyim sevmem sandım ilk önce. Nedim usta. Arif’in küçüğü. Doğrudur abi. Ustam suskun, dilinden çok eli işleyen bir yalnız adam. “Gelsin, görelim ” demiş. Bende de ses yok. Ağzımı açmadan ne gösterdiyse yaptım. Şaşırdı bu iyi mi? “ Aferin ” dedi. “ Bu işin erbabı, dilini tutup elini salıverendir." 

Bu oda var ya abi, ahır gibiydi eskiden iyi mi? Ben adam ettim. Gez bak, şu evin tamamı bu oda kadar bile benzemez eve. Gerçi kim benziyor ki göründüğü şeye, değil mi abi? Misal koca koca adamlar, toplasan bir yorgan içi olmaz hepsinden, yanlış mıyım? Ben aldım abi. Kap kacak ayna ne lazımsa aldım işte. İhtiyar ses etmedi. Niye etsin ki? Parasını almazsan bedduasını da almazsın böylelerinin, yalan yok. Onun da işine geldi evi bölüşmek. Bence öyle yani abi. Televizyonlarımızın sesi karışırdı geceleri, iyi mi? Çıkıp konuşmak gelmezdi içimden. Kızgınlıktan değil. Yok abi. Harbiden bilmiyorum ne denir bunca yıl sonra. Hem ne gerek vardı, iyiydim böyle. Uykularım adam gibi olmuştu, ses yoktu artık yani, anladın mı? Kafamda serindi. Ne demektir bu, yoktu yani uğultu, kesilmişti. Radyomun sesini bile açmıştım yavaştan.



Tam iyiyim derken aradı işte dedem. Hayırlı haber verecek değil ya mendebur, “ anan ölmüş ” dedi dank diye. Yok abi niye dönsün gözüm. Tek tek hatırlıyorum dediklerini işte. Açmadım ağzımı. Susup dinledim öylece. Ben sustukça uzattı anlatmayı. Mezarlıkta nasıl bulunmuş, bacak arasından -affedersin- orasından yani, taş mı cam mı neler neler çıkmış, hepsini saydı tek tek. Öyle buz gibi dinledim işte. Sussun diye bekledim anlamadı. İstesem ilk otobüsle orada olur, bir elimle kapatıverirdim kuyuya benzeyen ağzını. " Bitti mi?" dedim sadece. Ense kökünde solumuşum gibi kapanıverdi telefon.

Odamda duramadım sonra. Radyomu yanıma alıp kapının önüne çıktım. İhtiyar bu saatte gelmezdi. Bu kıza dadanalı, yatmadan yatmaya uğruyordu eve. Oturup bekledim öylece. Neyi bekledin diyeceksin sen, bilmiyorum harbiden. Kalmışım öyle kim bilir kaç saat. Gecenin bir yarısı kapının önünde beni görünce kaldırdı kaşlarını. “ Annem ölmüş ” dedim. Başını sallayıp içeri girdi, kız da arkasından. Kafam durdu, kedi köpek börtü böcek durdu öylece. Geçti gitti abi.

Sonrası bir boşluk işte. Epey olmuş demek ki, önce eşyayı gördü gözüm, sonra bunların başının altındaki gölge kırmızıya döndü. Yaşa. Sabah oluyordu. O zaman canım yandı işte abi. Güneş şu perdenin üstüne vuruyordu böyle. O vurdukça, kırıldı perdenin rengi, sanırsın yeşil bir şişe kırıldı üzerimde. O zaman dedim niye hep böyle? Korusun diye yapılan, kırılınca kesiyor niye? Benim değil. Yaşa. Nedim usta da daha neleri var bu lafların. 

Sonra işte abi, bir sigara yakıp aynı böyle dikildim başlarına. Yüzleri yere dönüktü hala. İçimden geçti. Çevir bak kızın gözlerine diye. Odaya süzülüp geçerken gülmeyi biliyordu. Bakayım dedim parlıyor mu gözleri de dişleri gibi? Çevirsem görürdüm. Yok dedim sonra abi, değmezdi, vazgeçtim.

Elbise dolabının demirini çok sonra aldım yerden. Var böyle bir toplama hastalığı. Neyi planlayacağım abi? Yalan borcum yok. İhtiyar bavulumu ortaya bıraktığında, aklımda değildi demiri çıkartmak. Elimi attım dolabın içine, ne bileyim niye, hani neyi toplayacağımı da bilemeden gezdiriyordum öylece. Dönüp baktım, burasını hatırlıyorum bak. Hani sınıfta aynı sırada oturuyormuşuz gibi baktım ikisine de. Kızın kolu beline dolanmıştı, gıdıklanıyordu belki de. Güldü diyemem şimdi, ama bir şey kımıldadı sanki yüzünde. Tam kızın dişleri parlayıp gözümü almışken, gördüm yine de. Dudağının kenarında. Gülüyordu abi. Demir yapıştı işte elime, askılar düştü. Sonrası; bir kere kaldırdım kolumu, ikisi birden indi işte yere.

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...