Emek geçmişten ders çıkarır

Yusuf Değirmenci kullanıcısının resmi
“Geçmişten ders aldım, bu defa kesinlikle öleceğim!” Kemal Pir

 
Soluk soluğa yoksulluk,  kirlenmiş yüzlerde insanlık olmalı...  Buna sınıf literatüründe emek diyorlar. Yani ölümün kol gezdiği bu emek derinliğinde, yaşanan ölümler bir kader, bir ilahi taktir ve ‘olağan’ bir durum değildir. Bunu böyle değerlendirmek idealist ve sakat bir yaklaşımdır. Kaygı uyandıran, başka şeyleri kurtarmaya çalışan bir yönetici sefilliğidir. Bu söylem arşivlerden sökülüp alınmış örneklerin tarihlerine dikkat etmemiş bir siyasetçinin şaşkınlığıdır. Sözde hep ileriye bakan başbakan bu defa ta geriden örnekler göstermesi, bir suçluluk kaçamağıdır. Bir panik halidir. Bir ortağın diğer ortağa yanındayım mesajıdır.
 
***
 
Bu tür açıklamalara alışmış bir toplumla karşı karşıya olduğumuzu da belirtmek durumundayız. Siyasetçilerin talihsiz üslupları, talihsiz bir toplum algısı da yaratmış oluyor. Aslında en acı durum da budur. Bellek dediğimiz şey, geçmişten ders alan olayların yaşanması ise değişim, ileri aşama kaydetme bir zorunluluktur. Zorunluluklar insana verdiğin değerin ölçüsü ile alakalı olarak hayata geçirilir. Türkiye’de insan olmanın ölçüsü ölümlerin tarihsel yanlışlığıdır. Bu yanlışlık bir zincirleme örgütlülüğüdür. Yanlış olan her şey, ölümün kapısına varır. Adeta ölüme açık bir kapıdır Türkiye, insanı düşündüren; düşündürürken öldüren açık bir kapı. Öyle olmasaydı Türkiye, Soma için ilan edilen yasta polis, sokaktaki insanlara saldırmazdı. Bu tehlikeli ve düşündüren bir trajedidir  
 
***
 
Tüm bunlar Emile Zola’nın ‘‘Germinal’’ kitabını anımsattı bana. “Şimdi, mayıs güneşi, toprağı ısıtıyor, vadilerden hayat fışkırıyor, tomurcuklar patlıyor, ekinler yükseliyordu. Her yandan tohumlar şişiyor, uzuyor, toprağı deliyordu. Ve arkadaşlar, tekrar tekrar, sanki yüzeye yaklaşmışlar gibi daha berrak bir şekilde vuruyorlar, vuruyorlardı. İnsanlar yetişiyor, kara kin dolu bir ordu, bir asır sonraki hasada hazırlanıyor, tohumlarını patlatıyordu.”
 
***
 
Zola bir belirlemenin sınıfsal çelişkisini gözler önüne sererken, kendi dünyalarını, ailelerini kutsallaştıran burjuvaziye tokat atıyordu. Hem de öyle bir tokattı ki, yansıması yozluğa, çaresizliğe, çürümüşlüğe adım adım yaklaşan işçilerin çığlığında, dünyanın iki dengesiz yüzünü gösteriyordu. Analar, babalar, çocuklar, emek, ekmek, korku ama hep açlık ve hiç doymak bilmeyen o kutsal burjuvazi.
 
***
 
Resim hep aynı, bir yüz sonra yüzlerce yüz sonra binlerce kara yüz... Babasını madene yolcu eden çocuklar, çaresizce madene inen babasız çocuklar. Çocuklar, pırıl pırıl gözleriyle babalarının arkalarından bakarken, ‘ölmek yasak baba! Sakın ölme!’ diyen o masum gözler, geleceğin kapıları...
 
***
 
Emek, insanlığın tarihidir. Ve o emeğin bugüne yansıması bu kadar kolay ölümle buluşmamalıydı. Yüzlerce insanın Soma’da ölüme hazırlanması geçmişten günümüze verilen kayıpların anısına saygı gibi. İnsan ölerek güzelleşir bazen ve bazen ölerek çirkinleştirir. Dün Roboski sözün bittiği yerdi; bugün Soma. Ne acı ölümlere alışıyoruz, en acısı da alışmak oluyor. Tam da her şeyin bilincinde olduğumuz bir çağda.
 
Yusuf Değirmenci   

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...