Çorbalar Benden

Necmettin Yalçınkaya kullanıcısının resmi
Şenkayalıydı Mecit. Erzurum’dan İzmir'e göç etmişlerdi. Okuma yazması yoktu. Zaten köylerinde okul da yoktu. Babası elinden tutup Ali Fuat Cebesoy ilkokuluna götürmüştü onu. Müdür nüfus kâğıdına bakınca yaşının epey ilerlemiş olduğunu fark edip babasına: ‘’Beyefendi’ dedi, ‘’Oğlunuzun yaşı ilkokula değil ortaokula başlama yaşı; kaydını yapamayız’’

‘’Hadi baba’’ dedi, ‘’ götür beni Gürçeşme Ortaokulu’na yazdır.’’
Gittiler hemen. Tüm işlemler sorunsuz yapılırken Mecit’in keyfi yerindeydi. Ama uzun sürmedi. Okul müdürü:
‘’Diğer belgeleri nerede?’’ dedi.
‘’Ne belgesi?’’ diye sordu babası şaşkınlıkla.
‘’Muhtardan adres ilmühaberi, nüfus kâğıdı örneği, ilkokulu bitirdiğine dair diploma, vesikalık resim…’’
‘’İyi de Müdür Efendi bizim oğlan ömründe hiç okul yüzü görmedi ki bir diploması olsun!’’
‘’Diploması yoksa burada ne işiniz var!’’ diye azarladı müdür ve ikisini de odasından kovdu.
 
Çaresiz, başları önlerine eğik evlerinin yolunu tutup gittiler. Denedikleri her yol çıkmaza götürdü onları. Sonunda babası onu Alaattin abisinin yanında kunduracılığa verdi. Frezeci oldu. İzmir’in Çankaya semtinde ömrü ayakkabıları zımpara yapmakla geçiyordu adeta. İzmir’i seviyordu ama Erzurum’u, köyünü, arkadaşlarını özleyip duruyordu hep. Burnunda tütüyordu…
 
Aklına bir hinlik geldi birden. Kısa Faruk ve bir arkadaşıyla bira içerken:
  ‘’Kısa‘’ dedi, ‘’benim bir arkadaşım var, Şenkaya’da oturuyor hâlen. Onunla biz bir gün Allahüekber Dağı’nda hayvanları otlatırken birinin toprağa bir teneke altın gömdüğünü gördük’’
Kısa Faruk, Mecit’in yalancı olduğunu, sözüne güvenilmeyeceğini biliyordu ama yine de kafasında bir soru oluşmasına mani olamadı.  ‘Acaba ya doğruysa?’ Birasını keyifle bir teneke altının düşüyle içti.
 ‘’Kaç senedir buradasın sen, çoktan unutmuşsundur altının gömüldüğü yeri’’ dedi Kısa Faruk. Faruk’un zokayı yuttuğunu hisseden Mecit içten içe sevindi. Aklına bir gün önce İzmir’e gelen köylüsü Yunus geldi.
‘’Ben unutsam da Yunus unutmaz’’ dedi, ‘’o hâlâ oralara hayvan otlatmaya gidiyor’’
Kısa’nın aklına yatmıştı.
‘’Manav dükkânına birkaç gün bakacak birini bulayım birlikte çıkarız yola.’’ dedi.
Birlikte içki içtiği arkadaşı Kenan’a:  ‘
’Sen de bizimle var mısın?’’ diye sordu.
Biraz da biranın vermiş olduğu çakırkeyiflikle, ‘’Varım’’ dedi Kenan.
 
Hafta sonu yola çıkma kararı alıp evlerine dağıldılar. Mecit haftalığını donunun içine yaptırdığı gizli bölmeye sakladı. Kısa Faruk’u görünce üzgün ayaklarına yattı.
‘’Ne oldu Mecit?’’ dedi Faruk. ‘’Kötü bir şey mi oldu?’’
‘’Daha ne olsun, patronum gelmedi, haftalığımı da alamadım’’
‘’Boş ver üçümüze yetecek kadar para var bende’’
Mecit bıyık altından güldü.
 
İzmir Oto Garından otobüse binip, uzun ve yorucu bir yolculuktan sonra Erzurum Oto Garı’nda indiler. Oradan köy minibüsüyle Şenkaya’ya geçtiler. Mecit köyünü gördüğü için çok mutluydu. İçindeki sevinci yüzüne vurmuştu. Doğruca Yunusgile gittiler. Mecit kapıyı yumruklamaya başladı. Kapıyı Yunus’un annesi açtı.
‘’Yunus evde mi?’’ diye sordu.
‘’Yunus bir iki gün önce İzmir’e gitti.’’
 
Üçünün de yüzü aşağıya düştü. Mecit yalandan hayıflanıp söylendi. Köyü bir baştan bir başa gezip durdular. Yaylaya çıktılar. Önlerine çıkan pınarlardan kana kana su içtiler. Aradan birkaç gün geçince Mecit alıp onları Allahuekber Dağı’na götürdü. Mutluydu; foyasının ortaya çıkması umurunda değildi. ‘Dağda biraz gezdirir bulamadım, derim nasılsa’ diye aklından geçiriyordu.
Deli danalar gibi bir o yana bir bu yana dolanıp duruyorlardı. Mecit sürekli oyalamaya çalışıyordu onları. Gösterdiği her yere kazma ve kürek vuruluyordu. Onca emek boşa gidiyor, sonuç; kocaman bir hiç oluyordu.  Kısa Faruk uyuz oldu Mecit’in hareketlerinden. Sonunda ellerini bağlayıp sorguladı. Mecit çaresiz itiraf etti:
‘’Ne yapayım! Köyümü çok özledim. Köyümü özlemek suçsa, beni cezalandırın!’’ dedi.
‘’Meraklanma Mecit Efendi’’ dedi Kısa Faruk, acı acı gülümsedi. ‘’Bizi kandırıp buralara getirmenin elbette bir cezası vardır!’’
Kenan da ‘’evet’ anlamında onayladı onu. Ellerini çözmeden, öylece, dağ başında, aç susuz bıraktılar Mecit’i.
‘‘Seni öldürmektense, kurda kuşa teslim ediyoruz’’ diyerek bir kahkaha attı Kısa Faruk. Kenan istemeyerek de olsa güldü.
 
Bayır aşağı yürümeye başladılar. Yolda gördükleri bir traktöre el ettiler.  Ana yolda indiler. Oradan geçmekte olan bir otobüse binerek Erzurum Oto Garı’na gittiler. Geceyi ucuz bir otelde geçirip sabah bindikleri bir otobüsle İzmir’e indiler. Servis minibüsüyle de Basmane’ye...
 
Bir çorbacıya girip karınlarını doyururlarken karşılarında Mecit’i buldular.  Gördüklerine inanamadılar. Taş kesildiler âdeta. Mecit pişkin pişkin sırıttı:
‘’Rahat olun dostlar, çorbalar benden!’’
 
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...