Memleketimde Manzarlar 2

Ali Rıza Aksın kullanıcısının resmi
Ahmet Omar'dan ayrıldıktan sonra Pazarcık'ın bütün kırtasiyelerini gezdim. Amacım; kitabımı satışa sunacak bir kitapevi bulmak. Sonunda Adıyaman yolu üstündeki Kültür Kitap-Kırtasiye ile anlaştık. Bu arada Erdal Sinan Özüpak’ı tanıdım. Erdal Sinan, Dişci Duran'ın oğlu. Küçük, mütevazı bir kırtasiye işletiyor. Samimi, içten. 78 yaşındaki babası, kitabımı okuyup selam bile yollamış.

Pazarcık'tan Narlı'ya hareket ettim. Narlı'da topu topuna bir kırtasiye var. Sahibi, ticari nedenlerden dolayı siparişe yanaşmadı. ''Abi alırım ama satamam.'' O gece Narlı'da, akrabam Veysel Çakı'nın evinde kaldım. Veysel Çakı, Alevi Halk Edebiyatı'nın yetiştirdiği iyi bir mutasavvıf. Gece geç vakte kadar sohbet ettik. Sabahleyin çocukluk arkadaşım Mahmut Çarman'la buluştum. Mahmut, damper ve zirai alet imalatıyla uğraşan başarılı bir iş adamı. İçindeki çocuğu hiç öldürmemiş. Eskisi kadar meraklı ve muzip. Çocukluğumuza dair, anımsayıp, anımsayamadığımız olay ve kahramanları anıp güldük. Mahmut'tan, asmamızın altına demirden bir çatı yapmak istediğimi, nasıl yardımcı olabileceğini sordum. Önerdiği kaynakçı 750 liradan başlayıp 650 liradan bir kuruş inmedi. Oysa köylüler, aynı işi, Türkoğlu'ndaki kaynakçılara 250 liraya yaptırdıklarını söylediler. Tekrar Türkoğlu'na hareket ettim. Aynı kaynakçıyı bulup 350 liraya anlaştım. Param yabancıya gitmesin diyeceksin, onlar da gözünün yaşına bakmadan kazık atmaya çalışacaklar sana. Öfkem tepemde.

Eski evimizi yıkmış olduğumuzdan, içindeki ağaçlarla babamın türbesini beton bir surla çevirip korumaya almıştık. 90'larda bıraktığım köyüm aynı köy değildi artık. Köy, dağa kadar surlu, betonlu evlerle dolmuş ama içerisi boştu. Tut Dağı korumaya alınmış, çalı çırpı, mazı gibi fundalıklar yükselmiş, soyu tükenmekte olan kumru, keklik ve tavşanların sayısında önemli bir artış olmuştu. Dahası, İl Çevre Orman Müdürlüğü, ağaçlandırma yaptığı bölgelere, bu tür hayvanların tekrar çoğalmaları için yeni bir çalışma başlatmıştı. Gün boyu komşularla sohbet ettim. Orada, eski dostum İbrahim Ergüc'e (İbo'ya) uğradım. İbo, yöreyi ve namlı eşkıyalarını, süreçle oluşmuş acıklı, romantik öykülerini iyi bilirdi. Yüzü pörsümüş, gözleri kararmış ama eskilere dalınca, gözleri ışır, ruhu uçarcasına kanatlanırdı. Bildiği kadar Cındar İbo'yu anlattı bana. Cındar; Pazarcık'ın Zeynepuşağı köyünden olup, Gökçayır'ın ağalarına kafa tutmuş, devleti uzun bir süre uğraştırmış ünlü bir eşkiyaymış. Köyümüzün yakınındaki Kadıoğlu Çiftliği büyümüş, beş yüz haneyi geçmişti. Kadıoğlu'nun tapulu arazisinin etrafına koşullandırdığı Bertiz'liler pıtrak gibi çoğalmış, koruculuğu da kabul ederek ek bir gelire kavuşmuşlardı.

Tekrar Maraş'a hareket ettim. Maraş eski Maraş değildi artık. Şehir batı istikametinde Ermeni'den kalma zeytinlikleri yuta yuta Ceyhan Irmağı'na, güney istikametinde Kapıçam'a dayanmış, nüfusu beş yüz bini aşmıştı. Piazza AVM mağazasının kitap bölümüne uğrayarak, ''Kırmızı Fare'' adlı kitabımı tanıttım. Eksper, kitabın içeriğini ve kapağını inceledikten sonra erişilmesi zor adreslere yönlendirdi beni. Şeyhadil Caddesi'ndeki Çağdaş Kitapevi el değiştirmiş, Biryar Elektronik ve Kırtasiye olmuştu. Teklifime sıcak bakan Ali Biryar, ilk siparişini verdi bile. Ramazan ayı. Açlıktan, Maraşlı esnafın nefesi kokuyor. Tatilciler ve Aleviler tedirgin. Toplumsal baskı ağır. Yine de oruç tutmayanların sayısında bir artış olduğu gözleniyor. Eskiden farklı olarak, bazı yerlerde yemek yiyebilir, sigara içebilirdiniz. İç dengeler değişmişse de, şehir demokratik bir dönüşümden hala yoksun. MHP gücünü yitirmiş, yerini 49 tarikat almış. Her biri bir havada. Oya geldi mi, hepsi de AKP'li... Rastgele sohbet ettiğim esnafın cevabı ilginç: ''Öyle de kardaş, adam gibi bir adam göster, oyumu vermezsem şerefsizim'' Mersin'e gitmek için terminale hareket ettim. Bir simsar, çantamı kaptığı gibi üstünde Gülaras yazan bir otobüse yönlendirdi beni. Öyle kaba, öyle nezaketsiz ki... Otobüs seçme hakkıma bile saygısı yok. Yolcuların inip bindiği o kısa sürede, bankın birine çöküp sigara içmek istedim. Beni gara bırakan Heleteli komşumuz uyarmadan edemedi: ''Maraş'ın en çirkef insanı burada, içmesen iyi olur.'' ''Amaaan'' deyip sigaramı çıkardım bile. Çakmaksız olduğumu fark edip, yanımda ayak ayak üstüne atmış, sarkık bıyıklı, esmer, çiroz gençten ateş istedim. Hemen de dayanamayıp sordum.

-Nerelisin?

-Suriye Suriye...

29. Koltuğa düştüm. Önler dolu, arkamda Suriye'den gelmiş, üç çocuklu bir aile. Peçeli karısı, kucağında ağlayan çocuğuyla meşgul. Baba huzursuz, elinde biberon, önle arka arasında mekik dokuyor. Diğer iki çocuğu yaramaz mı yaramaz. Kâh tepiniyor, kâh koltuğun arkasındaki kompütürü tıklıyorlar. Muavin kızgın, babaya çıkışıp gidiyor. ''Çocuğuna sahip ol!'' Gavurdağları eski heybetini kaybetmiş gibi. Yokuşlu, dolambaçlı yollar dümdüz olmuş. Adana’dayız. İhtiyaç molası dedi şoför. Seyyar satıcılardan geçileceği yok. Yanık tenli, gencecik insanlar. Çoğu Kürt... Peronların arasında Suriyeli olduğu anlaşılan peçeli kadınlar... Pat sat Türkçe konuşan bir Suriyeli'ye sordum.

-Nereye?

-Konya'ya çalışmaya.

-Nerede kalıyorsun?

-Maraş'ta, Çadırkent’te...

Lavabo dönüşü, peynirli poğaça mı, simit mi derken simidi seçtim. Özlemişim. Taş gibi ama... Belli ki dünden kalma. Seyyar bir satıcının buza gömdüğü kaktüs incirlerinden iki tane aldım. Tadı damağımda kaldı.

Adana, Tarsus, Mersin arası dümdüz, yemyeşil... Modern binalar, bereketli topraklar, palmiye ağaçları ve duble yollar... Mersin'deyim. Kız Kalesi'ne hareket eden küçük bir otobüse alındık. Terminalin çıkışında, araçlara kadar sokulup dilencilik yapan çocuklara bakıp baş sallıyor Urfalı Şoför,

"Vallaği biri bunlari ezacak (ezecek) ama ne zaman?"

Kız Kalesi'ne indiğimde saat sekizi geçiyordu. Valizimi sürüye sürüye uygun bir otel aradım. İç kısımlar uygun, geceliği elli-altmış bin lira. Moteller iki misli. Yüz, doksan, seksen... Kale Motel'de karar kıldım. Moteli işleten, seksen beş dedi inmedi, bense seksenden yukarı çıkmadım. Öğretmen kızı Özlem Hanım, aramızı bulup anlaştırdı bizi.

"İster inan, ister inanma, sezon sonu elimde bir kuruş kalmıyor..."

Denizin üstünde günün son ışıkları... Kız Kalesi'nin ışıkları yanıyor. Kızıl, yeşil... Sahille motellerin arasındaki yol işlek. Yol boyu seyyar satıcılar... Şortunu, terliğini kapan yürüyüşe çıkıyor. Ben de... Kulağımda denizin uğultusu... Nasıl da özlemişim...

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...