Doğru referans doğru kişilik

Yusuf Değirmenci kullanıcısının resmi
‘‘Tavrın zayıflığı, karakterin zayıflığına dönüşür.’’ Einstein

Net olmak, bir özelliktir. Taraf olmanın samimiyeti, net olmanın ağırlığı ile rengini ortaya çıkartır. İnsandaki değişim, önemli verilerle hayata bakışını değiştirir.  Bu gerekli bir gelişmedir. Gelişerek güzelleşiyorsan, insansın! Gelişerek çirkinleşiyorsan, orada bir sorun vardır! Durup düşünme ve çözümlemek gerektirir. Bu sorun, bir referans sorunudur. İnsanı tutarsız kılan şey, referanslarıdır. Aynı şekilde tutarlı kılan şey de referanslarıdır. Etkilenme insani bir değer olarak, nerede nasıl davranacağımızı seçeneklerimiz arasına koyar. Net olmanın tavrında, kişiliğimiz güçlü ise, düşüncemiz kesitler göstermez. Hal ve durum belirtisi, kendimizi korumamıza olanak sunar. İnsanın kendisini koruması, önemli bir kişilik halidir. 
 
***
Gelişmek, eleştirmek boyutunu da beraberinde getirir. Fakat her gelişme, içinde sadakat ivmesini taşımıyorsa, oradaki gelişme güdüktür. İnsanı var eden olgu, inandıklarına karşı gelişkin bir bakış açısının karakterini ortaya çıkartır. Karakterimiz doğru ve güçlüyse, ‘sadakat evrensel’ bir yaklaşım olarak tavrın netliğini gerektirir. İnanmak, tavır sahibi olmanın da gerekçesidir. İnanmıyorsanız, kafanızın karışık olması kadar doğal bir durum yoktur. İnanmak erdemli bir üslubun, her daim, her yerde aynı tutarlılıkla sergilenmesini zorunlu kılar.
 
***
İnsanlar -özellikle kendilerini aydın kategorisinde görmek isteyenler- erdemli olmanın net tavrını, kendi kişiliklerinde somutlaştırmaları, tavır sahibi olmanın gerekçelerindendir. Bu durum, öyle değilse ve değişik şeyler söyleme girişimi, aydın olmanın ölçütünde, yanılgılı bir eda ortaya çıkarır. Aydın olmak, her zaman, değişik şeyler söylemek değil, tutarlı ve diyalektik özü olan doğru şeyler söylemektir. Aksi durum, etkileşimlerin ortaya çıkardığı sözlerin hafifliği, kendi hafifliği olur. Bu da net olmaktan uzak, tarafı olduğu şeye karşı ‘yaralı’ olmasından kaynaklıdır. İçinde durduğumuz şeyin, karşısında olanları olumlamak, bir ‘tavır zayıflığıdır’. Bir ikilemdir. Bir özenti, bir benzeşme, bir gizli önyargı ve aslında bir kişilik sendromu da diyebiliriz.
 
***
 
Tüm bunlarla birlikte, birilerinin beslendiği referansların şaşkınlığı, karşıt olduğu oluşuma sempati ile bakıyorsa ve birleşiyorsa, orada popülist özenti vardır. Samimiyet yoktur. Gizlenme vardır. Referanslarını anti kişiliklerden seçenler, içinde saklı bir düşmanlık gizledikleri aşikârdır. Bu zavallı insanlar, bulundukları ortamlara göre söylemlere sarılır, netsizlik bocalaması ile ‘küçük burjuva’ karakterlerini, karşıt olan referansların sahiplerinin yanında, kendilerini çok rahat hissederler. Tabii bu insanlar hep bir savunma mekanizması ile ve bir dayanak olarak, yurtseverliği de elinden bırakmazlar. Bu yanılgılı durum karşısında, kendilerini dinleyenler hep şaşkındır. ‘İki arada bir derede’ olmak, yanılgıların giderek sıradan bir hal almasına olanak sunuyor. İçinde bulunduğun oluşuma karşı, bu oluşumun karşısında olanları referans alıyorsan, hem kendini, hem de o oluşumu kandırdığın bellidir. Özenti dediğimiz şey, tarihsel doğruların hesabını yapan ve tavrını ona göre şekillendiren insanda güzel görünür. Kendin olmadan, kendinden uzak birilerine özeniyorsan, yaptığın, söylediğin her şey sana ait sayılmaz. Seni güdük kılar ve an gelir, karakterinle baş edemezsin… Doğru tavır, bir kişilik özelliği olarak, nerede neyi söyleyeceğinle alakalı, seni ‘sadakatin evrenselliğinde’ katıklandırır.
 
***
Şimdi, birileri adına ‘süreç’ dediğimiz şeyi eleştiriyorsa, hatta saldırıyorsa, sen, o; otuz küsur yıllık mücadele ve ona sığdırılan on beş yıllık yalnızlık, on binlerin kaybı ve inkâr edilen bir tarihin sırrı ve çözülmesi, verilen bedellerin hiçbir anlamı kalmıyor diye sesler çıkarırsan; birileri de çıkar der ki;  ‘yazdığın makaleler ve o bazen diline adadığın sözlerin bir anlamı olmaz.’ İlla eleştiri yapmak istiyorsan, samimiyetin tüm kıvrımlarını verimli kılmalısın. Biraz siyasetten de anlamalısın… Savaştan da anlamalısın tabii… Aksi durum, inkâr, Kürde bulaşmış bir hastalık gibi kendini yenileyen tuhaf bir güdü olarak sende de ifadesini bulur. Yap eleştirini ama referanslarını doğru seçerek yap, gözünü sevdiğim...
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...