Boş Bardak

Sedat Öncer kullanıcısının resmi
Buram buram imbat kokulu Zeytinlik geçiyordu gözlerim önünden…

Fotoğrafın can alıcı iki unsurundan biri boş bardaksa diğeri de “GRUNDIG  TK-145” e takılı olan makara band …
60’lı yıllardan,70’li yıllara atladığımız günlerde Ehl-i keyf biri tarafından doldurulmuş olmalı…
Bit pazarından aldığım bir kucak bandın içinden çıktı.
Zamanının popüler şarkılarını kaydettirmiş ilk sahibi.
O günlerde tarzım değildi bu şarkılar ama şimdi dinlerken “Çok da iyi etmiş,” diyorum.
Benim o vakitler ortaokul yıllarında olduğum düşünülürse bu bandı dolduran beyefendi çoktan terk-i dünya etmiş olmalı.
Zevk sahibiymiş, ışıklar içinde olsun!...
***
“Çınnnnn !” diye bir ses çıkarıyordu üst yanına doğru vurunca.,
“Hadi sağlığına !” demekti bu …
Henüz gözlerim fıldır fıldırdı…
Cin gibiydim yani operasyon düğmesini çevirdiğimde cihazın…
Düşünürken “Cin-Menta” içerim ben…
Bütün gün hikayemle uğraşınca eski günlerde kalmış olacağım ki, o vakitlerdeki kahırlarımın keyfini yaşamak geldi içimden.
Anlayacağınız cin yerine rakı onun için…
Boş bardağın üst tarafına doğru vurup “Hadi sağlığına!” derken,
İnceden “çınnnnn!” diye seslendi…
Biraz sertçe mi vurdum ne “Hooop!...Biraz yavaşşşş!” diyordu.
Alındım, çok alındım ve haddini bildirmeliydim.
Otursundu oturduğu yerde !...
“Arkadaşım bu b*ku ilk defa içmiyoruz herhalde,kendine gel!” dedim.
Olduğu yerde kalakaldı…
Bandın yeşil şeridi geçer geçmez zamanın popüler olmuş bir arabeski ile karşılaştım.
Doğrusu güzel şarkıydı, o vakitler de severdim.
“Çınnnn!” diye bir ses daha duyuldu.
Bu defa biraz daha toktu çınlaması ve alttan alır bir hali vardı.
“Hani sen de az değilsin!...Ağzının tadını biliyormuşsun!” diyordu…
Şarkıyı beğendiğimi anlayınca suyuma gitmeyi tercih etmiş görünüp yağ yapıyordu.
Teypte zamanın bayan sesi ;
“Bir zamanlar benim gonca gülümdün,
Yüzüme gülüp sevindirirdin.
Şimdi ağlıyorum sahil yolunda.
Bekliyorum seni Sarayburnu’nda…”derken,
Henüz çakırkeyif olmamışlığımla ülkem siyaseti geçti gözüm önünden…
“Çınnnn !” sesi beni kazanmak istercesine “Yazık oldu, çok yazık oldu !” diyordu.
Güya benimle aynı siyasettenmiş de, yoldaşlık yapacakmış gibi davranıyordu.
“Hadi sağlığına !” deyip, hafif bir gülümseme ile affettiğimi ifade ettim.
Müzikten o vakitler sınıfta kalmış ben arabeski ikiye ayırabilecek kadar müziği biliyordum.
Bu tarzın neredeyse yarısı türkü-arabesk ise diğer yarısı da şarkı-arabeskti.
Dinlemekte olduğum türkü arabeskti ve o vakitler ülkemde taşrada yaşayanların,
Neşet Ertaş’ları bile atlayarak arabeske dalışlarını ifade ediyordu.
Türküyü Muzaffer Akgün ile bilmişler ama diğerlerini yok saymışlardı.
Bu tarza geçerek aşama kaydettiklerini düşünüyor olmalılardı.
Çünkü kent merkezlerinde doğmuştu bu tarz ve erken doğum ya da düşük gibi bir şeydi .
Boş bardağa dönüp “Haklısın, yazık oldu, çok yazık oldu ülkeme !“dedim ,
Arkasından bir “Çınnnn!” sesi daha geldi…
Haklı olmak hoşuna gitmiş olacak ki, bu defa bir şey demiyordu.
***
Damdan düşer gibi zamanın popüler bir başka şarkısına geçip tarz değiştirdi band.
“Yalnız kalan ruhumun acısı çok derindir .
Alamaz bir sevgili kalbimdeki bu yeri.
Sanki içimde açan sarmaşık gülleri …” derken gene o yıllara gittim…
Rahmetli annem ve mahalle arkadaşları için,
K. Tibet, H. Koçyiğit, T, Şoray, F. Akın, E. Hun gibi zamanın jönlerinin oynadığı,
Film gelmeden önce aralarında hararetle konuştukları,
“Ah, vah” çektikleri ve hatta izlemeden kahroldukları filmlerin biletlerini,
Küçücük halimle boğulduğum kalabalıklar içinden,
Nasıl kan, ter içinde kalıp aldığım günler geldi gözümün önüne…
Tam durgunlaşmıştım ki gene o “Çınnnn !” sesi geldi.
Aslında “Ne duruyorsun, kaldıracaksan şimdi kaldır bardağı!...
Onlar yana yakıla ağlayıp film izlerlerken, sen de bu şarkıda o sevgiliye aşk mektupları yazıp,
O da sana yan tarafı sarmaşık dalları ile süslenmiş olanını göndermiyor muydu !?” diyordu.
***
Manasız birkaç şarkı geçti arada.
Sonra birden,
“Gözleri aşka gülen,taze söğüt dalısın.
Gel bana her gece sen, gönlüme dolmalısın…
Tatlı gülüş pek yaraşır, gözleri ömre bedel.
Ah ne güzel, ne güzel seni sevmek, ah ne güzel, ne güzel…”…
Birden İzmir’e,8-9’lu yaşlarıma gittim.
Ne demekti sevmek, ettim ne, budum neydi, daha dün bezden kurtulmamış mıydı altım!?...
Ne kadar algılayabilirdim, algılıyordum bu duyguları!?...
Gülüyordu da gözleri sahiden aşka mı gülüyordu!?...
Gülüşü tatlıydı da şeker gibi de değildi!...
Hem gece de gelemezdi !...
Öyleyse neydi !?...
Yani bu şarkı ile beni oraya götüren neydi !?...
Bu defa “Çınnnn !” sesi “Sevginin de aşkın da büyüğü, küçüğü olmaz!” diyordu.
***
Bu defa daha tok bir ses geldi…
“Hooop !...Kardeş dalıp gittin !...Böyle yalnız bırakmak var mı !?” diyordu ses.
Kendime geldim ve tazeledim buzlu bardağı.
Band ise;
“Sevgilimsin benim.
Hülyalı bakışınla, kalbimdeki aşkınla,
Ebedi sevgili, unutamam ben seni…” diyordu…
Buram buram imbat kokulu Zeytinlik geçiyordu gözlerim önünden…
Çocuktum…
Uzaktan görüyordum…
Uzansam dokunacak kadar yakın ama bir o kadar da uzaktaydı deniz.
“Çınnnn !” dedi birden karşımdakini sesi ve durgun suya atılmış bir taş gibi yankılandı karanlıkta.
Halka halka yayılırken “Hadi İzmir’e, Körfez’e içelim!” diyordu…
Onun çınlaması içimi yakıyor sanırken aslında band dağlamıştı yüreğimin kuytu, hassas köşelerini.
“Ne çıkar bahtımızda ayrılık varsa yarın.
Sanma ki hikayesi şu titreyen dalların,
Düşen yaprakla biter,
Böyle bir kara sevda, kara toprakla biter”…
Birden alnımdan vurulmuş gibi oldum.
Terk ettiğimiz gün geliverdi İzmir’i aklıma.
Geride kalıyordu sahiden gözlerinin aşka gülüp gülmediğini bilmediğim,
Gülüşünün şekere benzeyip benzemediğini soramadığım…
“Çınnnn !” sesi,
“Unutma !...Şüphe ispat edilemezse, sanığın lehine değerlendirilir” diyordu.
TK-145’in lambaları çoktan ısınmış,
Sıcak havaya poyrazla birlikte Grundıg’e özgü gres kokusunu yayıyordu.
“Sadece bu koku yeter beni çok eskilere götürmeye !” diyordum ki,
“Bülbülün çilesi yanmakmış güle,
Ömürler geçiyor, ağlaya,güle…” deyiverdi TK-145…
Vurulmuşken vurdu beni !...
Çocuk psikolojisinden anlamam ben !...
Yani görüp, duyduğum kadardır hepsi, hepsi !...
Ama mekan değiştirmenin ciddi bir travma yarattığını rahatlıkla söyleyebilirim.
“Çınnnn !” sesi bu defa “İyi ki buradasın !...Yalnızlığı en iyi ben bilirim !” diyordu.
***
Aha !...Bu da ne !?...
Bu yüzde de “Behiye Aksoy-İçin için yanıyor, yanıyor bu gönlüm…” şarkısı, iyi mi !?...
Ama daha evvel dinledim, diğer yüzde de vardı bu şarkı !...
Yok,yok bu bandı dolduran her kimse, benim ruhumda ondan biraz var !...
“Çınnnn !” sesi yankılanıyor gecenin sessizliğinde.
Derken gene B. Aksoy ve,
“Elveda, bütün hatıralar,
Elveda bütün gençliğim,
Gelmesin baharlar, gelmesin yazlar.
Bilinmesin karanlık mazim…” diyor ,
Rahmetli babamın ceset gibi servis dönüşleri geliyor gözüm önüne…
Ucuz şarapla kendine gelmeye çalışırken o vakitler bizde olan bu plağı,
“Hadi evlat şunu bir daha koy da dinleyelim !” deyişini hatırlıyorum.
Pek severdi Rahmetli bu şarkıyı !…
Küçük bir tepsi içinde önümüze konan et yemeğinden biz kemiksiz kısımlarını acele ile yiyip bitirirken,
O yemeğin suyuna kalır ama bıyık altından gülerken karnı doyardı…
“Çınnnn !” sesi  bu defa “Hadiiii !...Ağlama zamanı değil şimdi !...Sen de aynısını yapardın !” diyordu…
Susmuyordu B. Aksoy….
“Bu son şarkımda sen varsın.
İlk şarkımda yine sen vardın…”…
Çocukluğumdaki ağır amcalar geçti gözüm önünden…
Çok keyif alırlardı bu şarkıyı dinleyip rakı içerlerken…
Dalar giderlerdi sonsuzluğa öylece…
Mutlu görünürlerdi, ya da biz öyle sanırdık da sahiden öyle miydiler!?...
Şarkı öyle söylemiyordu oysa.
Ve ”Çınnnn !” diyen ses de “Bu ülkede gerçek manada kimse mutlu olmadı,olamadı !” diyordu.
Doğru söylüyordu!...
Derin bakışlarındaki “Hüzzam”ı tek onlar duyuyordu.
Gömüyorlardı içlerine hançerlerini ve yutuyorlar, kan bile tükürmüyorlardı.
“Senden uzak günlerim,zından oluyor.
Hasretin, elemin kalbime doğuyor…”…
Yüzlerini buruşturmadan çektikleri yudum içlerine değil de geçmişte bir yerlere gidiyor gibiydi.
“Yüzüne bakmıyorsam, kabahat bende değil.
Darılmışım barışmam, döksen de bin türlü dil…”…
Çatalına aldığı bir parça kavunu kendi ağzına değil de hayalindekine götürür gibiydiler…
“Ne arzu ediyor, ne istiyorduk.
Kimi gün bir alev, kimi gün bir korduk.
Ölüm var, ayrılık yok hiç diyorduk.
Karlı bir kış günü son oldu bize.
Doymadık, doymadık biz birbirimize…”
Derinden çektikleri bir ‘İç’in belki de yarısı o bilmediklerimiz içindi.  
Ne hikayeler götürdüler dönülmeze, kim bilir ?...
***
Bu defa kırmadan dostumu, ben doldurup geldim bardağımı.
Gece olduğu yerde duruyordu.
Karanlıksa karanlıktı ortalık, sessizlikse sessizlikti.
Sandalyeye oturduğumdan bu yana daha bir koyulaşmıştı gece.
Şeker gibi başlamışken şimdi ağdalaşıyordu.
Ama “Çınnnn !” sesi tüm diriliği ile karşımdaydı.
Sadece biraz daha yankılıydı…
Benim yavaşlamış hareketlerime gülüyor gibiydi…
Rahmetli babamın bıyık altı gülüşlerini andırıyordu…
Ağzımda bir yudum rakıyı acı tadına aldırmadan oradan oraya gezdirip, dalıp gitmişken,
Beni gene çocukluğuma götüren bir şarkı çıktı yahu !..
İntikam almak üzere arka arkaya dizilmiş gibiler !....
“Yollar uzak gelemedim.
Muradıma eremedim.
Tutunacak dalım sensin, kıymetini bilemedim.
Gözlerime bir baktın,yaktın ah,beni yaktın.
Ben sana ne yaptım ki,beni yalnız bıraktın…”
Zeki Müren o vakitlerdeki yorumu ile okuyor…
Ülkü,Albayrak sinemaları geçiyor gözüm önünden….
Sokak aralarında akşamın filminin reklamını yapan kağıtlar atılıyor arabalardan…
Ve biz bir avuç sokak çocuğu delicesine koşuyoruz arkasından…
En çok toplayan sanki ödül alacak !...
Sonra birden “Çınnnn !” sesi…
Aslında ”Biz seninle o vakitler tanışmıyorduk !...
Beni tanıyanlara neler anlattım bir bilsen !...Sen kağıt peşinde koşarken,
Ne aralar yaptım ben!...Çakırkeyif olup da etrafına gülücükler saçan amcalarını bir hatırlasana !...
Yayılıp giderlerdi mutluluktan! “...
Durdum şöyle bir düşündüm…
“Doğru söylüyor olabilir yahu!” dedim…
Sonra bir “Çınnnn !” sesi daha geldi ki,
“Dur şimdi konuşma artık !...bak bu şarkı benim için çok özel !” dedim.
“Seninle bir sonbahar mevsimiydi tanıştık.
Sanki birbirimizi yıllarca aramıştık….”  Ve gene Z. Müren okuyordu…
İlkokul 5’ci sınıfa gidiyor, bitirme sınavlarına giriyordum…
“Çınnnnn !” sesi durmuyordu ki “Hadi ilkokulu bitirmene !” dedi bu defa da…
Tek kelime dahi etmediğim koca bir yılın sonunda bitirme sınavlarına giriyorduk.
O vakitler öyleydi…
Sözlü sınavda öğretmenim Ali Ağaoğlu yanındaki arkadaşlarına,
“Sedat’ın çok güzel sesi vardır, Bize bir şarkı söylesin, duyunca bayılacaksınız !” demişti ve ben,
İşte bu şarkıyı söylemiştim.
Oysa dediğim gibi değil şarkı söylemek, tek kelime konuşmamıştı koca yıl boyunca.
İzmir’den Uşak’a gelmişliğin bunalımı içindeydim.
Nasıl olup da benim güzel şarkı söylediğimi bilebilirdi öğretmenim !?...
Bu sorunun cevabını hiçbir zaman bulamadım.
***
“Allah aşkına ses etme de şu şarkıyı ağız tadıyla dinleyeyim !”…
“Bir geceye bir ömür verilir Kanlıca’da.
İstanbul’un sırrına erilir Kanlıca’da.
Mehtap oynar su ile.
Işıklar serilir yere,
Geçmiş sevdalar bile,
Dirilir Kanlıca’da…” …
Z. Müren susmuyordu…
Gel de çınlama bu gecede. !...
Al işte yakan bir şarkı daha !...
“Hiçbir günahkar sorgusuz kalmaz.
Zalimlere sanma ki sual sorulmaz.
Eden bulur dünyada cezasız kalmaz…”…
Hani başta “Şarkı-Arabesk” diyordum ya, işte tam da bu…
Gene “Çınnnn !” sesi…
Cevap vermedim….
Gittim yenisini doldurdum…
Tam dönmüştüm ki masaya B. Aksoy,
“Kapın her çalındıkça…” demiyor mu !?...
Bu defa ben çarptım ve “Çınnnn!” sesi çıktı.
Yıllar evvel telefon gözlediğim günler geldi aklıma.
Her gün geçtiğim sokaklardan bir yabancı ürkekliğinde geçtiğim günler !…
Kahır dolu günler !…
Şimdi keyif olan deli günler !…
Gene ben vurdum boş bardağa…
“İyi ki varsın !...Keyifli günlerde seninle birlikte olmak ne güzel !...
Çok daha evvel tanışmak vardı seninle !...Ne sabırsızlıkların önüne geçerdin,
Ne yalnızlıkların !?...İnan ki biliyor musun, derdimi anlayacak,
Anlatacak birileri olmadığından oldu tüm olumsuzluklar !...
Ama bu gün birlikteysek, seninle aynı masadaysak,
O olumsuzluklar yaşanmalıymış !...Sen konuşma artık, ben konuşacağım…
Çınnnn !”…
Ha sahi bu arada senin dertlerini hiç konuşamadık be boş bardak !
Biliyor musun,
Aslında en dolu olan sensin.

 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...