Ayla
Kuşkusuz ilk oyuncağı panzer olurdu Sokrat’ın. Hem de sahicisinden. Bir de asker ve köylülerden sık sık gördüğü için silahları olurdu. Çocuk parkını ise televizyonda görürdü ancak.
"Baba beni ne zaman çocuk parkına götüreceksin?"
"Acele etme oğul, biraz büyü sen kendin gidersin.”
İlk şokunu ilkokulda yaşardı Sokrat.
Çocukluğu Kürtçe ortamda geçen, Kürtçe ninnilerle uyuyup Kürtçe sözlerle azar işiten Sokrat birden kendini Türkçe konuşan öğretmenin karşısında bulurdu.
Eskiden, Samanpazarı’ndan Ankara Kalesi’ne doğru çıkarken çekiç sesleri inletirdi ortalığı. Ekseriyeti bakır ve kalaycıların yoğun olduğu çarşılardan gelirdi bu sesler. Hele bir Niyazi Usta vardı ki çekiçle beste yapardı adeta! Tencere tavalar dans eder müşteriler kabı kacağı ona kalaylatmak için sıraya girerdi.
İşletme Müdürü ilk gün beni çağırdı, “Sana ne iş verelim?” diye sordu. Şimdi de öyle ama o zamanlar daha geçerliydi, “Ne iş olsa yaparım.” dedim. Adam sevindi buna, “Öyleyse seni Ömer Bey’in yanına verelim.” dedi. “Ömer Bey elinde telsiz her gün Ankara da bulunan servis istasyonlarımızı gezer, araç ve şoförleri kontrol eder, kimin ne kadar eksiği fazlası var rapor eder biz de ona göre çizelgemizi çıkartırız.”
İşte bizim Muttalip onlardan biridir. Onun için sağcı solcu, sanatçı, gazeteci, yazar çizer hiçbir şey fark etmez. Yeter ki ünlü olsun, hepsini tanır! Daha doğrusu öyle söyler. Öyle de güzel anlatır ki, işte böyle insana öykü yazdırır.
“Ben de Biliyorum Suçsuz Olduğumu ama İspatlayamıyorum”
Bir saat içinde yaklaşık elli kadar eşek fotoğrafı beğenip, ‘Ne de olsa köy geçmişi vardır. Eşekten anlar.’ diye düşünerek cep telefonuma yüklediğim eşek fotoğraflarını mahallenin bakkalı Niyazi Bey’e göstermeye gittim. Niyazi Bey telefonda kayıtlı eşek fotoğraflarına tek tek baktı. “Bunların hepsi olur ama sen en iyisi benim oğlanın fotoğrafını koy. Eşek kadar adam oldu halen çalışmıyor.” dedi.
Muş Varto’da Neynik adında bir inek sahibinin elinden kurtularak kaymakamlık binasına dalmış ve önüne neresi gelirse orayı sıçıp sıvamış. Sen misin bunu yapan? Yetkililer hemen kasabaya heyet göndererek duruma dair inceleme yaptırmışlar ve ineğin sahibinin ifadesine başvurmuşlar. İneğin sahibi Türkçe bilmediği için yetkililer ile arasında şöyle kısa bir konuşma geçmiş:
“İnek kaymakamlık binasına girdiğinde siz burada mıydınız?”
“Neynik?!?”
“Yok inek.”
“İnek?!”
“Evet inek!?”
“Çelek!?”
“Hayır hayır inek?”
“Neynik?!”
Oysa ormanda gezintiye çıkan öküzün yolu üç gün amaçsızca gezindikten sonra büyük bir kasabaya düşmüş. Kasaba büyük ama insanlar fakir. Evler dökülüyor, insanlar aç, çocuklar perişan. Üstelik kasabalı yokluktan olsa gerek her defasında bir kurtarıcı arıyor!
Öküzü ilk olarak kasabanın papazı görmüş. Tutmuş boynundan kasabanın meydanına getirip kasabalıya, “İşte,” demiş. “Kurtarıcımız geldi. Bu öküzü bize Tanrı gönderdi. Bundan böyle kasabamıza bereket yağacak. İnsanlar aç kalmayacak çocuklar perişan olmayacak. Haydi bakalım hep birlikte öküz için kilisede dua edelim!”