Şiir Üstüne-3

Barış Erdoğan kullanıcısının resmi
Şiir Eskiyor, Şair Eksiliyor

Namık Kemal'in yüz yıldır dillerden düşmeyen -belki ben öyle sanıyorum, neyse- “Hürriyet Kasidesi” ya da A. Hamit Tarhan'ın "Makber"i -lise öğrencileri hariç- bugün kaç şiirseverin dilinde dolaşıyor? Bir şiir, sadece döneminin renklerinden ibaretse, o dönemin dışına çıkınca kuruyuveriyorsa büyük şiir olarak elbette kalamaz. İçerdiği düşünceler için sevilen bir şiir şiir değil, düşünce yazısıdır. Biçim ve dilini yitiren bu şiirler özüyle nereye kadar yaşayabilir? Yunus'un günümüze kadar gelen şiirlerine bir göz atalım, hem biçim hem dil hem öz açısından taptaze, yaşarlığını koruyor.
Bir yerde okumuştum: "Ömrünün büyük bir bölümünü dış ülkelerde geçiren Abdülhak Hâmit’in, ne dil kaygısı olmuştur ne de dil bilinci. Üç dilin karışımı Osmanlıcadan aldığı kelimelerle, gönlünce bir sözlük yapmış ve bu sözlükten seçtiği kelimeleri şiirlerinde dilediği gibi kullanmıştır. Belki de uzun süre yabancı ülkelerde yaşamış olduğundan, dili, Türkçenin tadından, havasından, inceliğinden yoksun, genellikle tutarsız ve karışıktır." Döneminin "şair-i azam"ı günümüzün neyi durumundadır acaba?
Şiir eskir mi eskir, şair eksilir mi eksilir. Sadece şiirde mi, bütün sanat dallarında bu böyledir. Yazdıklarınızda bir farklılık bulunmuyorsa yaptıklarınızın mezarını kendi elinizle kazarsınız. Rodin taşı kesmez, taşta kendi dünyasını yontar; Felix Mendelssohn Bartholdy seslenir, söyler, Beethoven sesi müziğe dönüştürür, müziği özgün kılar, herkes çizer ama Osman Hamdiler, Van Goghlar, Picassolar renkleriyle ve çizgileriyle bambaşka bir resmin dünyasını keşfederler.
Demek ki, sanatta hele şiirde düşünce eskiyor, doğruluğu ve derinliği şairini bir yere kadar taşıyabiliyor. Eğer düşüncenin dile getirilişi herkeslerden farklı ise bugüne geliyor, yarına kalıyor. İşte aklıma düşüveren hâlâ tazeliğini koruyan birkaç örnek:
.
Aldanma ki şair sözü elbette yalandır(Fuzuli)
.
Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sedâ imiş (Baki)
.
MaI da yaIan, müIk de yaIan / var biraz da sen oyaIan (Yunus)
.
Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler (Yahya Kemal)
.
Melali anlamayan nesle aşina değiliz. (A. Haşim)
.
Cebimde yoktu, yüreğimden verdim. (Nazım Hikmet)
.
Yoksuluz gecelerimiz çok kısa / Dörtnala sevişmek lazım (C. Süreya)
.
dün dağlarda dolaştım evde yoktum (İlhan Berk)
.
Beni öyle bir yalana inandır ki / Ömrümce sürsün doğruluğu (Özdemir Asaf)
.
Bu şiirlerin ya da yukarıda adını andığım sanatçıların büyüklükleri, çağlarını aşmaları nereden geliyor; okuyanı, izleyeni, dinleyeni değiştirmelerinden geliyor. Van Gogh'tan sonra renklerin benim gördüğüm renkler olmadığını, Beethoven ya da Zeki Müren'den sonra sesin sadece ses olmadığını, seslerinin müzik olduğunu anladım.
Şiirle ilgili şunu da duymuşumdur: "Ben de sözcükleri yerli yerinde kullanıyorum, değişik imgeler yaratıyorum, üstelik bir şeyler anlatıyorum, günümüz şiirleri gibi dizeleri kırıp kırıp uzatıyorum ama bunlar şiir değil diyorlar." Böyle yakınan şairin şiirinde eksik olan özgünlük. Bir şiirin altından imzasını kaldırın, falanın şiiri denmiyorsa o şiir taklitten başka bir şey değildir. Unutmamalı, şiir şairin ne uzağında ne yakınında; şiir bir kuşun sesinde bir ırmağın şırıltısında.
Şair herkesin gördüğüne kimsenin göremediğini ekleyen, düşünceyi başka kıvama getiren adamdır. Canım Yahya Kemal: “Şiir, düşünceyi duygu haline getirinceye kadar yoğurmaktır.” der.
Büyük şairlerin hepsi, şiir yazmayı kendilerinden önceki şairlerin şiirlerini hatmederek öğrenmişlerdir. Onları asla taklit etmemişlerdir, kendi şiir bahçelerini kendi gülleriyle donatmışlardır. Farklı olacağım derken şiir denen büyülü sözlerin sınırlarından dışarı çıkmamışlardır. “Gerçek şiir bir doğa yemişidir. Duyar duymaz kulakta ses, ruhlarda iz bırakan ve yüksek sesle okunur okunmaz insanın içinde titreşimler uyandıran bir şeydir.” diyen yazarın sesine mutlaka kulak vermişlerdir.
Şair nasıl ölür, nasıl eskir? Bir şairin şiirlerini okursunuz, o şiirlerde yepyeni bir ses, tertemiz ve taptaze bir hava bulamazsanız eskir. Kendinden önceki yazarların kuyruğuna takılmış ya da kendi döneminin ünlü şairinin ayak izlerine basarak yol almış, aynı sözcüklerle aynı konuyu çiğnemiştir. Bir şiiri yüz kez yeni baştan yazmak yerine, yüz şiir yazmıştır.
Benim şairler üstüne bayıldığım bir söz var: “Kimi genç şairler, şiirin kendileriyle başladığını, kimi yaşlı şairler ise şiirin kendileriyle bittiğini sanırlar.”
Eskimeyen bir şairden -Yahya Kemal'den- bir anıyı aktararak bitirelim yazıyı:
“Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar, her gece bir bülbül öter.
İlk dizede geçen 'serin' evvelce 'siyah'tı. 'Siyah'ı güzel bulmuyordum. Günlerce bekledim. Bir gün Erenköy’den dönüyordum. Hem yürüyor hem de şiirdeki 'siyah' sözcüğünü düşünüyordum. Derken birdenbire 'serin' geliverdi aklıma, şiir tamamlanmıştı.” (Günlerce denilen 25 yıl)

Kategori: 

Yorumlar

Barış Erdoğan kullanıcısının resmi

.
gün eksilir, insan tükenir; şair çağıl çağıl çağıldır...

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...