Necmettin Büyükkaya'nın Anısına 10.Bölüm

Edebiyat Bahcesi kullanıcısının resmi
Melle Bahtiyar: “Evet Mam Mustafa çok doğru söylüyorsun. Hürriyet ve özgürlük uğrunda birçok arkadaşımızı ne yazık ki kaybettik. Bu değerli insanları her gün arıyor ve özlüyoruz. Bu değerli insanlar Necmettin ile birlikte Diyarbakır’da, Süleymaniye’de halkımızın kalbinde yaşıyor.

Halkımızla birlikte onları yüreğimizde yaşatmaya devam edeceğiz. Onlara Allah’tan rahmet dilemekten başka ne yazık ki elimizden bir şey gelmiyor” diyor.
Melle Bahtiyar önce amcamı sandalyeye buyur ediyor, sonra da amcamın yanında boş duran bir sandalyeye oturuyor. Melle Bahtiyar’ı görmeye gelen yakın akrabalar çadırın etrafında öbek öbek toplanıyorlar. Melle Bahtiyar gözlerini köyün karşı yakasında duran manzaraya dikerek:
 “Köyünüz çok güzel” diyor bana. Onun baktığı yöne, “Evet burası Necmettin abinin doğduğu yerdir. Necmettin abinin bütün çocukluğu bu topraklarda geçti. Bu topraklarda onun ayak izleri var. Onun bu köyde doğmuş olması bizim için ve bu köyde yaşayan bütün akrabalarımız için büyük bir onurdur” diyorum.
Ben bunları söylerken gözlerim Necmettin abinin doğduğu ve halen ayakta duran evlerine kayıyor. Aklıma Melle Bahtiyar’ı oraya götürmek geliyor. Bu düşüncemi Melle Bahtiyar’a açıyorum.
 “Tamam, neden olmasın, hemen gidebiliriz” diyor.
Birlikte çadırdan çıkıyoruz. Necmettin abinin doğduğu ve çocukluğunun geçtiği ev çadırların kurulduğu yerden fazla uzakta değildi. Aradaki mesafe yüz metre ya vardı ya yoktu. Kısa bir yürüyüşten sonra o evin avlusuna giriyoruz. Melle Bahtiyar kutsal bir mekâna girercesine evin dört bir yanına bakınıyor. Son yıllarda yakın akrabalarımız tarafından ağıla dönüştürülen bu evin ana kapısı birkaç yıl öncesine kadar tahtadandı. Tahta kapı iyiden iyiye çürüyünce birkaç yıl önce demir bir kapı ile değiştirilmişti. Evin orijinal yapısına el sürülmemişti. Necmettin abinin doğduğu evin içinde kısa bir gezinti yaptıktan sonra dışarı çıktığımızda Melle Bahtiyar “Bu evi neden koruma altına almıyorsunuz? Maddem Kak Necmettin bu evde doğmuş ve mademki çocukluğu bu evin etrafında geçmiş, o zaman burasını da koruma altına alın. Evin önünde bulunan bu geniş alana onun adına güzel bir bahçe yetiştirin. Siz bunu yaparsanız biz de gayret eder ve Süleymaniye’deki Şehit Selah Parkı’nı bu bahçe ile kardeş ilan ederiz” diyor. Melle Bahtiyar’ın bu düşüncesi beni sevindiriyor. Böylesi bir şeyin olmaması için hiçbir neden yoktu. Bunu kesinlikle yapabilirdik ve yapmalıydık.
Evin sol tarafından dolanarak evin damına çıkıyoruz. Melle Bahtiyar evin damından evin avlusuna bakınarak “Bu ev kaderine terk edilmemelidir. Burasını elden geçirerek tarihi bir mekâna dönüştürmek gerekir. Siverek’te kurulan müzenin bir benzerini burada da hayata geçirebilirsiniz” diyor.
Melle Bahtiyar’ın söyledikleri beni heyecanlandırıyor. Gözlerimin önüne bu evin düzene girmiş hali geliyor. Melle Bahtiyar’ın söylediği şeyler aslında gerçekleşmesi zor şeyler değildi. Biraz çaba ve biraz da istek bu hizmeti yerine getirmeye yeterli gelirdi.
Melle Bahtiyar’ın ileri sürdüğü şeyleri kafamda evirip çevirirken aklıma Necmettin abinin geçmişte kalan bazı sözleri geliyor: “Kak Bahtiyar, Necmettin abi ecdatlarımızın yaşadığı bu köyü çok önemsiyordu. Necmettin abi şu an üstünde durduğumuz bu evde doğmuş ve bütün çocukluğunu bu evin şu bahçesinde geçirmişti. Bu köye her geldiğimde, bu evin bahçesine mutlaka bir göz atarım. Her göz attığımda bu evin çevresinde Necmettin abinin çocukluk izlerine rastlar ve dalar giderim. Necmettin abi ilk Arapça derslerini şu az ilerde gördüğünüz camide Molla Ahmet’ten almıştı. Necmettin abinin okumaya olan ilgisini ilk fark eden kişi cami imamı Molla Ahmet’miş. Molla Ahmet’in teşvik ve zorlaması olmamış olsaydı belki de amcam Necmettin abiyi okuması için Siverek’e götürmeyecekti. Necmettin abinin Siverek’e gitmesini biraz da Molla Ahmet’e borçluyuz” diyorum.
Melle Bahtiyar bulunduğumuz yerden cami tarafına bakınarak “Öyle mi?” diyor.
“Evet, öyle” diyerek sözlerimi şöyle sürdürüyorum:
“Kak Bahtiyar, Necmettin abi bu köyü o kadar önemsiyordu ki 1967’lerde Yılmaz Güney’in düğününü bile bu köyde yapmak istemiş ve bu konuyu çevresiyle çok ciddi bir şekilde konuşmuş. Araya bir takım siyasi sıkıntılar girince Necmettin abinin çok önemsediği bu proje suya düşmüş.
Eskiden fırsat buldukça sık sık bu köye gelir ve bir-iki gece mutlaka burada kalırdı. Köydeki akrabalarla ilişkisi çok iyiydi. İnsanlarla ilgilenmeyi ve özelikle de amcam Mustafa ile sohbet etmeyi çok değerli bulurdu. Birlikte bu köye ben de ara sıra gidip gelirdim. Necmettin abi her köye geldiğinde yatağını mutlaka amcam Mustafa’nın yanına serer ve sabaha kadar onunla uzun uzun sohbet ederdi. Bütün bu söylediklerimin canlı tanığıyım ben”
Melle Bahtiyar büyük bir dikkatle beni dinliyor:
  “Halktan kopuk yaşamakla, halka dayanarak yaşamak arasındaki fark işte burada yatıyor. Bugün burada bu çadırların etrafında toplanan insanların varlığı Necmettin Büyükkaya’nın insanlarımız tarafından ne kadar önemsendiğini gösteriyor. Onun büyüklüğünü burada aramak gerekir. Tarihe iz düşüren hiçbir insan kendiliğinden bir yerlere gelmemiştir. Onu bulunduğu o özel noktaya onun kişisel farklılığı getirmiştir” diyor.
Biz konuşmaya devam ederken yakın bir akrabamız yanımıza kadar gelerek yemek için bizi çadıra davet ediyor.
 
Melle Bahtiyar ile birlikte evin damından inerek çadırların kurulu olduğu alana doğru yürüyoruz. Çadırlara yaklaştıkça, çadırların etrafında kalın bir sis tabakası oluşuyor. Biz yürüdükçe çadırlar bizden uzaklaşıyor. Biz hızlandıkça çadırlar aynı hızla küçülüyor ve en sonunda birden ortadan kayboluyorlar. Sonra Melle Bahtiyar ve yanındakiler de ortadan yok oluyor. Köyün orta yerinde bir başıma yapayalnız kalıyorum. Çevremde olup bitenleri fark etmek için etrafıma bakınıyorum. Ne var ki her yer karanlık ve sis içindeydi. Hiçbir şey göremiyordum.
 “Keko kahvaltı hazır” sesi kulaklarımda çınladı birden. Sesin geldiği yöne kulak kabartıyorum. Bir şeyler görürüm umuduyla gözlerimi zorla aralıyorum. Ve o an gördüğüm ve duyduğum şeylerin bir rüyadan ibaret olduğunu fark ederek büyük bir hüznün içine yuvarlanıyorum.
Diyarbakır’da bizim Hikmet’in evinde uykuda olduğumu ve “Haydi Keko kahvaltı hazır” diye seslenenin o olduğunu öğrendiğimde çok fena oluyorum. Rüyamı böldüğü için Hikmet’e kızmak geliyor içimden. Necmettin abinin 30’uncu ölüm yıl dönümü bir gün öncesine kadar çıplak bir gerçekti. Bir gün sonra Diyarbakır’da Hikmetlerin evinde bir rüyaya dönüşmüştü. Gerçek ile rüyanın bu denli iç içe geçmesi ve yaşanması insana hem sevinç ve hem de hüzün veriyordu. Gerçek ile rüya arasındaki ince sınır nerde başlıyor ve nerde bitiyordu ve bunu kestirmek için uyku halimden tamamen sıyrılmam gerekiyordu.
Yatakta bir süre kendi kendimle hesaplaşıyorum. Son bir hafta içinde yaşadıklarım bir film şeridi gibi gözlerimin önünden akıp gidiyor. Zaman dilimi içinde yaşanan birçok gerçek bir düştü artık. Düşler gerçek kadar sahiciydi. Düş ve gerçek birbirinin ikiziydi. Bazen o bazen diğeri gerçekti. Hiçbirisi bir diğerini yalanlamıyordu. Bilakis doğruluyordu.
Necmettin abi unutulmadı ve unutulmayacaktır!
Kadir Büyükkaya\Hollanda
k.büyükkaya@hotmail.com

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/22/2024 - 21:29
01/27/2024 - 22:27
01/02/2024 - 00:43
08/05/2023 - 16:21
07/31/2023 - 22:44
07/29/2023 - 19:58

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...