Hayat Işığımdı

Gülefer Cambaz Savran kullanıcısının resmi
Her sabah evinin ziline uzunca basardım. Çelik kapının önünde dakikalarca gelip açmasını beklerdim. Biraz endişeli, biraz özlemiş…

Duvarın diğer tarafından bastonuna dayanarak acılar içinde gelişini görür gibi olurdum ve bilirdim bu gece de dün ve ondan önceki gecelerde olduğu gibi ağrılardan uyumamıştır.
    O kapının arkasındaki sürgüyü yavaşça aralar, aralı yerden dışarıya seslenirdi yaşlılığın verdiği endişe ile. 
"Kim o ?"
"Teyze benim."
Aralı kapı kapanır, tekrardan ardına kadar açılırdı.
Onu o bu sabah da sağ salim karşımda görünce seviniyor ve yüzümde kocaman bir gülümsemeyle:
"GÜNAYDIN," derdim içimde ona olan bütün sevgimle.
Koluna girmeye çalışıp, oturduğu yere ne zaman götürmek istesem buna izin vermezdi.
"Ben kendim gidebilirim," derdi mağrur mağrur.
 Kambur belini doğrultmaya çalışır ve oturduğu yere kadar acılar içinde yürürdü.
   Mevsim ne olursa olsun önce balkon kapılarını açar:
"Evimize bahar gelsin, teyze," derdim.
O da her defasında:
   "Bu eve bahar, sen kapıdan içeri girdiğinde zaten geliyor," derdi,
Ben şımarır gider onun buruşuk yanaklarından defalarca öperdim.
 O da benim kederli başımı okşardı.
 Ve o ne zaman başımı böyle okşasa, ben hırpalanmış bir çocuğun utangaçlığı ile gizlice ağlar, gözyaşlarımı içime akıtırdım. Çünkü üzülmesini istemezdim.
    Otuzlu yaşlarımın başlarında karşılaşmıştım onunla. Hayallerimden vazgeçeli çok uzun zaman olmuştu. İki çocuğuma bakmalıydım ve ne iş olsa yapmak zorundaydım. İşi bulan arkadaşım elime adresi tutuşturup,
"Git biraz çalış, dene, daha sonra iyi bir yer bulursak oraya geçersin.” dedi, yüzümdeki kederi görünce.
   Yaşlı ve hasta bir insana bakacak olma düşüncesi bütün gece beni uyutmamıştı. Ve yine arkadaşımın ‘Geçici bir iş bu, daha sonra başka iş bakarız,’ demesini hatırlamış, rahatlamıştım.
 
    Ertesi sabah elimdeki adresten evi bulmam çok zor olmamıştı. Çocukluğum ve gençlik yıllarım bu gösterişli caddelerde geçmişti çünkü. Şehrin en tanınmış pastanesinin önünden geçerken yutkundum. Başımda kavak yellerinin estiği o yıllarda arkadaşlarımla defalarca buluştuğumuz bu mekânda kahkahalarımızı duyar gibi oldum. Ne kadar geride kalmıştı o yıllar. Nemli bakışlarımla oradan uzaklaştırdım.
 Adrese bir daha baktım: Ülman Apartmanı kat 5 daire 2, yazıyordu. Binanın önünde durup zilin üzerinde yazan ismi buldum. Biraz heyecanlı, çokça endişeli bir halde zile basıp bekledim. Kapı açılmayınca geri dönmeyi düşündüm.
"Kulakları ağır duyar." demişti arkadaşım, hatırladım. Tekrardan zile uzun uzun bastım.
"Kim o?" dedi. Megafondaki ses.
Kim olduğumu söyleyince açılan kapıdan içeri girdim.
Asansörle yukarı çıktığımda, gülen yüzüyle beni bekliyordu. İçeri buyur etti. Bastonundan güç alarak yürümeye çalışıyordu. Onu takip ederek yürüdüm.
  İçeri girdiğimizde koltuğun kenarına oturup, dizlerinin üzerine şalını örttü. Az önce okuduğu anlaşılan gazetesini özenle düzeltip sehpanın kenarına bıraktı. Bense olduğum yerden onu izliyordum.
İlk dikkatimi çeken özenle taranmış beyaz saçları,  parmağındaki kocaman taşlı mor yüzüğü ve kırmızı ojeli tırnakları damarları dışarı çıkmış, buruşuk ellerinde eğreti gibi duruyorlardı
   Başını usulca kaldırıp bana baktı. Dakikalardır ilk defa göz göze gelmiştik. Gülümsedi, gülümsedim.
 O kendiyle ilgili şeyler anlatıyordu; neden bir bakıcıya gereksinim duyduğunu, bakıcısından neler beklediğini…                        
 Bense dikkatli bir şekilde evin içindeki eşyaları inceliyordum. Oturduğu koltuğun hemen yanındaki mermer sehpanın üzerinde pek çok kitap bulunuyordu ve hepsinin arasında ayraçlar vardı. Farklı kitaplarla ileniyor olması dikkatimi çekti. Diğer taraftan odada içi kitaplarla dolu büyük bir kitaplık bulunuyordu.
    Bir an durdu:
"Kitaplarla ilgilenir misin?" diye sordu.
"Biraz…"
"Çok güzel, çok,” dedi, “ birlikte okuruz bundan sonra."
"Benim vaktim olmuyor okumaya. "
"Hep iş yapacak değiliz ya vakit buluruz biz de.” Tatlı tatlı yüzüme bakıyordu.
 İlk haftalar birbirimizi tanımakla geçmişti. Gazetelerden okuduğu bir konu hakkında bana sorular soruyordu bazen. Bilmediğimi söylediğimde biraz ayıplar gibi bana şaşırıyordu. 
 Oturup haber programlarını izlemeye ve gazete okumaya başladığımı fark ettim bir süre sonra…
Sabahları kahvaltı masasında günlük olayları konuşmaya başlamıştık. Benim tekrardan etrafımla ilgilenmememi sağladı zamanla.
İlerleyen günlerde kitaplıktan aldığı bir romandan birkaç paragraf okuyup “Ben bunu bitiremedim, sen bitir, daha sonra ban anlatırsın,” deyip elime kitaplar tutuşturuyordu. Haftalarca işe gelip dönerken, otobüste bu kitapları okumak zorunda kalmıştım. Kılıç Yarası ve İsyan Günlerinde Aşk gibi romanları bana hediye ederek, Ahmet Altan’la, Vedat Türkali gibi yazarlarla beni ilk o tanıştırdı ve kitap okumanın bana ne kadar iyi geldiğini onun sayesinde öğrendim.
 
 Gelecekle ilgili programlar yapıyordu mesela. "Ben yaşlanınca şunları da yapacağım," diye söze başladığında kocaman açılmış gözlerimle ona bakıyordum hayranlıkla.
      Kendimi düşünüyordum sonra ne kadar umutsuz...
 "Hâlâ hayattasın değil mi? O zaman umut hep var," diyerek bana umutlanmayı yeniden öğretiyordu.
    Zamanla aramızda büyük bir sevgi oluştu, birbirimizin eksik yanlarını tamamlıyorduk; ben ona evlat olmuştum, o bana bir anne…
Yeni doğmuş bir çocuk gibi hayatı yeniden öğretiyordu ve bir annenin çocuğunu şımarttığı gibi şımartıyordu beni.
 
      Aynalarla tekrar barışmamı yine o sağladı. Her defasında ne kadar güzel olduğumu söylüyor ve bunu tekrar edip duruyordu. Bu sözlere hiç alışık değildim, zira ben annemin en çirkin kızıymışım. –ki akrabalarım bunu yüzüme defalarca söylemişlerdi-  Belki de bu yüzden aynalarla hiç iyi olmamıştı aram. Üstelik bunu bana da inandırmışlardı. Fakat artık aynada güzel bir kadına bakıyordum.
    Birlikte olduğumuz yıllar içerisinde hayatıma çok şey kattı. Güçlü bir kadın olduğumu tekrar hatırladım. Hiçbir zaman umudumu kaybetmemem gerektiğini de. Yüksek sesle gülmeyi, aynada kendimi güzel bulmayı. Başkasının beni şımartmasını beklemeden kendimi şımartmasını da ondan öğrendim.
   Hastalandığı zamanlarda yanında ben vardım. Ameliyata girerken en yakını diye ben imzalamıştım evrakları ve komadan çıktığında buruşuk ellerini avuçlarımın içine alarak bekleyen yine bendim.
Hayatımdan çıkalı dört sene oldu. Zaman zaman onu çok özlüyorum ve ne zaman o sokaktan geçsem, kaldığı dairesine uzun uzun bakıyorum içim acıyarak. İyi ki tanımışım ve iyi ki hayatıma girmiş bu yaşlı güzel kadın.
   Bugün yine o sokaktan geçtim, boğazımda kocaman bir düğümle…

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...