Rüzgârları, Çiçek Tozlarını, Arıları ve Kelebekleri Bilmez Onlar...

Vildan Sevil kullanıcısının resmi
“rüzgarı ters tanrılar görmedi/ sağ pusu sol ölüm mayınlı gözleriyle / bin renk eflatun çocukların ellerinde.../ jara asıldı gitarına…” //AYSU

 
“Katıksız gerçekleri şarkısında 
Söylerken bir insan ölmek pahasına, 
Anlamını bulur o şarkı 
Damarlarında atarken. 

Şarkım ne gelip geçici övgüler düzer 
Ne de başkalarına ün katar, 
Yoksul ülkemin 
Kök salmıştır toprağına. 
Orada, her şeyin bittiği 
Ve her şeyin başladığı yerde, 
Söylerim o her zaman yiğit ve derin 
Sonsuza dek yeni olacak şarkıyı.” 
Manifesto’dan/Victor Jara 
(İngilizce’den çev.: T. Asi Balkar) 

Şarkılarını yoksul halkı için söyledi Victor Jara... Gitarının tınılarını, halkına ve ülkesine adadı. Açlığa, yoksulluğa, emperyalist sömürüye karşı durdu, barışa adadı kendini... Müziğin yanısıra, tiyatroyla, folklarla ilgilendi, üllesinin kültürüyle yoğruldu, sesiyle, sözüyle, gitarıyla evrenselleşti Jara. 

“Ne türkü söyleme aşkımdan ne de sesimi/ Dinletmek için değil bunca türkü söylemem./ Benim namuslu gitarımın sesi/ Hem duygulu hem de haklıdır./ Dünyanın yüreğinden çıkar/ Bir güvercin gibi kanatlı/ Kutsal su gibi şefkatli,/ Okşar gitarım öleni ve yiğidi.” 
(Manifesto’dan/ V.Jara – İngilizce’den çev.: T. Asi Balkar) 

İşte böyledi dedi Jara... 

11 Eylül 1973: 

Halkın oylarıyla iktidara gelen Unitad Popular (Halk Birliği) ve onun önderi Salvador Allende, ABD-CİA mühendisliğindeki darbeyle kanlı bir biçimde devrildi; Şili’nin yönetimi, General Pinochet önderliğindeki faşist rejime devredildi. 

16 Eylül 1973: 

O, yüreğin ve aklın, insanlığın mutluluğuna adanmış ses... Jara’nın sesi... Beş bin devrimci tutuklunun bulunduğu Estadio Chile’de (Şili Stadyumu) hunharca susturuldu. 

Pravda muhabiri Viladimir Çernisev tanıklığını şöyle anlattı: 

“Victor Jara dudaklarında şarkıyla öldü. Onu yanından hiç ayırmadığı refakatçisiyle, gitarıyla birlikte stadyuma getirdiler. Ve şarkı söylemeye başladı. Öbür tutuklular, gardiyanların ateş açma tehdidine rağmen melodiye eşlik etmeye başladılar. Sonra bir subayın emri ile askerler Victor'un ellerini kırdılar. Artık gitar çalmıyordu, ama zayıf bir sesle şarkı söylemeyi sürdürdü. Bir dipçikle kafasını parçaladılar ve diğer tutuklulara ibret olsun diye ellerini kesip tribünlerin önüne astılar” 

..................................................... 

Onlar ki... Halkların düşmanıdır... Doğanın, yeraltı, yerüstü kaynaklarının, yemyeşilin ve masmavinin... Düşünen aklın, gümbür gümbür atan yüreğin düşmanıdır. Onlar ki... İnsanın ve her canlının düşmanıdır... 

Rüzgârları, çiçek tozlarını, arıları ve kelebekleri bilmez onlar... Bilseler de gözlerini bürümüştür açgözlülük, çıkar hırsı ve kan... Göremezler... 

Oysa, yıllar yıllar sonra bile rüzgârlar, arılar, kelebekler, larvaları, okyanusları, anakaraları aşar; Jara’nın sesini, Karadeniz’in dalgalarına, koyu yeşil dağlarına... Tam otuz beş yıl sonra, gencecik bir ozan/şair, bir akşamüstü, bir çocuk gülüşünde yakalar onu ama nedense bedeni üşüyüverir... İçi titrer, bir gölge düşer yastığına... Bırakın gencecik yüreği, taşlar yanar korkudan... Delibozuk sancılar kaplar tüm bedenini... Ozan tini, bir yerde duramaz; zamanın içinde iflah olmaz bir gezgindir o, şimdi ŞİLİ’dedir işte... 

“ey hayat/ mavi koy gömleğime / çocuk gülüşünde gideyim/ ölüm aykırı geldi akşamüstü / üşüdü bedenim deli bozuk sancılarım .” (AYSU) 
(http://www.izedebiyat.com/yazi.asp?id=75345

.......................................................... 

Beş bin kişiyiz burada/ kentin bu küçük parçasında./ Beş bin kişiyiz./ Ne kadar olacağız bilemem/ kentlerde ve tüm ülkede?/ 
Burada yapayalnız/ on bin el, tohum eken/ ve fabrikaları çalıştıran./ İnsanlığın ne kadarı/ açlıkla, soğukla, korkuyla, acıyla,/baskıyla, terör ve cinnetle karşı karşıya?/ Yitip gitti aramızdan altısı/ karıştı yıldızlara./ Biri öldü, diğerini vurdular asla/ inanmazdım/ bir insanın bir başkasına böyle vuracağına 
(Beş Bin Kişiyiz Burada’dan/ Çev.: T. Asi Balkar) 

Böyle anlatıyordu Jara, tutsaklarla dolu stadyumu... 

.................................................... 

Susturdular Jara’yı... 

Otuz beş yıl sonra, Karadeniz kıyılarında, ağıda durdu bir ozan... Aysu... Lacivertiğnedenliğine bir iğne daha soktu. Hızla, hırsla, öfkeyle ve acıyla soktu iğneyi, kanadı lacivert bir kez daha... Kanadı... 

“dil lal 
ağladı yağmur kuşları 
saksafon çaldılar kanatlarıyla 
dokundular maviye 
oynadı jara ‘ nın elleri 

siz 
tarihin sularında 
direncin karşısında yalansınız . 

bahara koştu yapraklar 
döküldü gitarın tellerine yıldızlar 
bin renk eflatun renginde ...” (AYSU- Lacivertiğnedenlik/ İzedebiyat.com) 

Döküldü, döküldü... 

Okyanuslar, anakaralar ötesinde bir ülkede, yıldızlar bin eflatun renginde tomurcuğa durdu, döküldü... 

.......................................................... 

“Ne zor şarkı söylemek/ dehşetin şarkısı olunca./ Dehşetti yaşadığım,/ ölümüm dehşetti./ Gördüğüm kendimdi oncasının arasında/ ve oncasının sonsuzluk anı içinde/ sessizliğin ve çığlıkların/ ezgileridir şarkımın noktalandığı./ Hiç görmemiştim böylesini/ Hissetmiş ve hissetmekte olduğum/ Yeni bir tohumun doğumu olacak bu...” (Beş Bin Kişiyiz Burada’dan-V.Jara/ Çev.: T. Asi Balkar) 

Böyle diyordu Jara... 

Ben, Jara’yı biliyordum, tanıyordum, yasını tutuyordum 1973’ten bu yana... 2011 Şubat’ında Aysu’nun şiirini okuyunca, Jara’yla birlikte ölümsüzlükle donandım, kıvandım. 

Onlar... Onlar... Onlar... 

Rüzgârları, çiçek tozlarını, arıları ve kelebekleri bilmez ki onlar... Bilseler de... 

NOT:1) Şiir incelemesi ve alıntılarımda, özellikle kitabı basılmamış, internette yayın yapan yazar ve şairlerden yararlanıyorum. Onları keşfetmek de kolay olmuyor. Aynı temayı işleyen, başka vefalı ozanlar da varsa, yazıya onları da katamadığım için bağışlamalarını dilerim. Sevgi ve saygılarımla...
2) Aysu, bu yazıyı, yine bir şiirle yorumladı. O yorumu da, bu bloğa aktarıyor, Aysu'nun ozan yüreğine, bir kez daha teşekkür ediyorum.
" Bir adam gitar çalıyor / duvarların öte yanına geçiyor sesi / duyuyorum / sen de duyuyorsun / susamak aşkla , susamak özgürlüğe / aşkla dinlemek / aşkla asılmak gitara / unutma ki bir rüzgar koşar öper alnından / öpersin alnından / Jara'dır o / jara'dır isyanın adı / jara'dır Karadeniz / jara'dır Santiago'da yüzbinler ...........lacivertiğnedenlik//Aysu

 
 
 
15. 09. 2011 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...