Yürek Tüpürtüsü

Münevver Ongun kullanıcısının resmi
Babam çamurların içine attı kendini, beni de al Allah’ım diye bağırıyor, avuçladığı çamurları üstüne başına sürüyordu durmadan. O kadar çok korktuk ki. Çaresizlik içindeydik. Anam, ‘Diri mezarı yok adam!’ diye bağırdı babama. Zorla kaldırdı yerden. ‘Tekrar dikeriz, yeter ki sağlığımız yerinde olsun!’ dedi. Eve dönerken kendi kendine konuştu durdu babam. ‘Tütünü batsın! Töbolsun bi daha tütün dikersem!’ dedi durdu yol boyunca.

 
Ne zaman traktörlerin kasalarındaki tütün işçilerini görsem, dilden dile, gönülden gönüle aktarılmış tütün tarlalarında yaşanmış hikâyeler gelir aklıma. Eskiden çiftçinin en önemli geçim kaynağıydı tütün her ne kadar acı olsa da!
Alışverişler yapılır; “Tütünler satılınca."
Çocukların kitap defterleri alınacak; “Yaz deftere, tütün parasında.”
Ya düğünler? “Sizin düğün ne zaman?” diye sorulduğunda;
“Tütün parasında.”
Hayat neredeyse tütünle başlar, tütünle biterdi.
Bir ilkbahar tarlamızı sürmesi için birini çağırmıştık. Temiz yüzlü, samimi, konuşkan biriydi.
“Adınız ne?” dedim.
“Mısdıvali.” dedi.
Muğla’nın bir dağ köyündeki tarlalarını bırakıp merkeze yakın diye Karabağlar Yaylası’nı tercih etmiş, bir tarla kiralayarak tek bildiği iş olan çiftçiliğe burada devam etmeye başlamış.
Bir gün tarlasına uğradığımızda “Bir acı kahvemizi içmeden göndermem sizi.” dedi. Sohbet uzayınca, köylerinde hem güzel bir evi hem de geniş tarlaları olduğunu öğrendim.
“Madem kendi eviniz, tarlalarınız var, niye bırakıp da buralara geldiniz?” diye sordum.
“Şu oğlan yok mu şu oğlan? O okusun da adam olsun diye geldik. Bizim gibi irezil olmasın, bi baltaya sap olsun. Sen öyle durduğuna bakma, çok akıllıdır bu. Ben mühendis olcam deyipduru. Sırf , o yüzden geldim.”
Gözüm oturdukları eve takılmıştı ki Mısdıvali hemen fark etti.
“Bu evde bizden başka bi Allah’ın kulu oturmaz. Çıkın yukarı, bi bakın Allah aşkına!” derken gözleri dolu dolu oldu. Mutfak yerine derme çatma bir çardağın altındaydı bütün kap kacak. Yemekler orada pişiyor, bulaşıklar orada yıkanıyordu. Ara ara tavuklar yanımıza kadar geliyordu sahanda kalmış birkaç darı tanesi için. Kışın soğuk girmesin diye pencere kanatlarını naylon örtüyle kaplamıştı Mısdıvali. Evin alt katını iki ineğine ayırmıştı. Kendileri üst katta kaldıklarına göre, burunları tezek kokularıyla barışıktı sanırım. Ben eve baktıkça Mısdıvali de içimden geçenleri okudu adeta. Birden çocukluk günlerine gitti:
“Biz çok irezil yaşadık. Çocukluğum, gençliğim tütünle geçti. Tütün çok zahmetli bir işti. Gecemiz gündüzümüze karışırdı. Daha kıştan fidan yetiştirmeye başlardık. Su basmasın diye yüksek yerler hazırlardık, tohumlar ekilir, üstü örtülür. Sabah açarsın, akşam kapatırsın. Sık sık sularsın. Fidanlar yetişir. Bu sefer de toprağın gönlü olsun diye beklersin. Tavı gelmezse tarlayı süremezsin. Daha sonra karasabana kuvvet… Şimdiki gibi traktörler mi var? Saban yorulur ama sen yorulamazsın. Yetiştirdiğimiz fideleri konu komşuyla imece usulü dikerdik. Sabah erkenden kalkılır, sıcak bastırmadan dikmek gerekirdi. Yeni doğan bebelere bakar gibi bakarsın fidelere. Yağmur yağmasın diye dualar ederdi anam, ‘mavi küf olmasın deye.’ Bazen de hiç yağmur yağmaz, büyümez fidanlar. ‘Accık yağıvese gelişiveri bunna’ derdi iremetli. Afattan çok korkardık. Yaz yağmuru bazen tehlikeli olur. Tütün kırma da hiç bitmez. Bugün bizimki, yarın komşununki. Aylarca sürer. Hiç unutmam, gardeşim beş, ben sekiz yaşındaydım. Gecenin bi yarısında, uykunun en tatlı yerinde kaldırırlardı bizi. Hep birlikte tarlaya giderdik. Bi ağaç altına ya da bi köfünün içine yer hazırlardı anam bize. Bazı geceler ayaz olur, çenemiz sakrardı zangır zangır. Bizim evle tarlanın arası uzak olduğundan bizi evde bırakmaya korkarlardı. Gider gitmez hemen uyuyacağımı zannederdim ama tarladaki lüks lambalarının hareketi beni ürkütür, ışıklı hayaletler geziyormuş gibi gelirdi bana. O zaman çenem daha çok sakrardı. Soğuktan mı, korkudan mı bilmem. Gardeşim mışıl mışıl uyurdu yanımda. Ortalık ağarınca rahatlardım, uyku o zaman bastırırdı. ‘Hiç dokunmasalar da akşama kadar uyusam,’ derdim.”
Tütün kırma bitince sofra kurulur, herkes çıkınını açar, neşe içinde yenilirmiş yemekler. Herkeste bir rahatlık hissedilirmiş. Konuşmalar şakalar, gülüşmeler birbirini takip edermiş. Bir ağaç gölgesinde yedikleri yemek umutları yeşertirken bu insanların ellerine sıvanmış tütün akması umutların sönüvereceğini düşündürürmüş Mısdıvali’ye.
“Tütün akması da ne kötüdür.” dedim. “Kolay kolay çıkmaz elinden. Teyzemler de tütün yaparlardı çocukluğumuzda. Biz de ara sıra yardıma giderdik. Tütün dizerken birileri yenecek bir şeyler verdiğinde elimizin ağısını unuturduk. Zehir gibi bir tat ağzımızı kaplardı.”
 “Zeytinyağı kolay çıkarır.” dedi Mısdıvali. “Tütün akmasını çıkardık da alnımızın kara yazısını çıkaramadık emme. Hiçbir şey kâr etmedi. Bi sene çok üzücü bi olay geldi başımıza. Haziran sonu veya temmuz başıydı. Gece bi gök gürültüsü, bi şimşek. Ardından yağmur, dolu derken yer yerinden oynadı. Gün ağarınca bubam tarlaya koştu. Ardından anam, ben ve gardeşim peşinden… Yeni boy atmaya başlayan tütünlerden eser kalmamıştı. Tek yaprak yok, bi tek sibek… Babam çamurların içine attı kendini, beni de al Allah’ım diye bağırıyor, avuçladığı çamurları üstüne başına sürüyordu durmadan. O kadar çok korktuk ki. Çaresizlik içindeydik. Anam, ‘Diri mezarı yok adam!’ diye bağırdı babama. Zorla kaldırdı yerden. ‘Tekrar dikeriz, yeter ki sağlığımız yerinde olsun!’ dedi. Eve dönerken kendi kendine konuştu babam. ‘Tütünü batsın! Töbolsun bi daha tütün dikersem!’ dedi durdu yol boyunca. Tütün çok zor günler yaşattı bize. Gecemiz gündüzümüze karışırdı. Hele havada karabulutlar göründüğünde yürek tüpürtüsü başlardı bizde. Yağmur yağacağını hissedince kırmandaldaki dizileri damın içine taşırdık can havliyle. Bi taraftan anam, bi taraftan bubam, yalın ayak başı gabak ordan oraya savrulurlardı. Sonradan naylonlar çıktı da accık rahatladık.”
 
Mısdıvali konuştukça alnından boncuk boncuk terler akıyordu. Gözlerine baktım. Akmayan gözyaşları göz bebeklerinin etrafında dönüyordu. Sol gözü seğirmeye başladı aniden. Gökyüzüne çevirdi kafasını, yaklaşan kara bulutlara bakıyordu.
 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...