Vitesi Bulamayan Şoför

Nurcan Balıbey kullanıcısının resmi
Yaşını almış, son derece üzgün kadın, bir kucak dolusu papatyayla, sağı solu ağaç gölgeli yolda yürürken taşların soğukluğu ürperti veriyordu, Birdenbire içine çöken acıdan her bir taş canlıymış gibi üzülmüşler hissini veriyordu. Zihninde o gecenin anısı çekişiyordu…

 
Memur Bey, bunun dönüşü yok, ben trafik müfettişliği yaptım ne yapılacaksa şimdi yapılacak. Ve bunu sizden istiyorum. Lütfen! Yıllardır fahri olarak hizmet ettim ben size… diyordu kadın.
Memur Bey, bir sürü arabayı çevirmiş, işini  yapıyordu. “Sağa çekin." dedi. Saat gece on iki, dörtleri yaktım sağa çektim, evimin birkaç sokak ilerisi. Kocam, il dışında. O da alkol alır, alır ama az alır. Ballı nasıl da ballı hiç yakalanmıyor. Evli bir kadınım, hem de çocuklu, gecenin bu saatinde içkili olmayı nasıl açıklarım şimd
Polis kararlı üfletecek, itiraz ediyorum. Alkolüyüm, üfledikten sonra, polisin idare etme olanağı yok. Bir daha yalvar yakar, rica ediyorum.
 -Ben size yıllarca hizmet ettim. Torunumun şeyi var, mıhh! Neydi o? Haa, doğum günü onun için bir tane içtim.
  -Üfle o zaman, diyor hâlâ. Nasıl üflerim?  Kaç tane içtiğim belli değil, of of of…
-Ben de çıkar Memur Bey benim dayanıklılığım düşük, hassasım hiç alkol almıyorum ya ondan. E yaşım da malum altmış üzeri. Bir yudum da alsam kesin çıkıyor, diyorum.
-Yapamam Hocam, siz bunu üfleyin, deyince irkiliyorum. Polisin sesi bir şamar gibi patlıyor, iri gözlerinin yuvarlağında tedirgin edici bir şey görüyorum.
 -Öğretmen olduğumu biliyorsunuz demek. İngilizce öğretmeniyim, diyorum.
  -Hayır bilmiyorum.
 -Hocam dediniz de… Başka yolu yok mu? Lütfen!.. Anlayışsız okul müdürüne dert anlatmaya çabalayan çocuklar gibi dil döküyorum polise. Durup düşünüyor bir süre sonra, kara bakışlarını kaldırıp dik dik bakıyor yüzüme.
-Birini çağırın, gelsin sizi buradan götürsün, der demez, elimde telefon bütün rehberi tarıyorum. Emine: 'Valla gelemem, alkollüyüm.' Halil: 'Ben bir tek attım, olmaz!' Öbürü: 'Müsait değilim…'  Polis gülmemek için kendini zor tutuyor;
 -Bir tane bile normal arkadaşınız yok mu?
‘Yok kardeşim yok’ diyorum içimden. Sonra, sen geliyorsun aklıma. “Kusura bakma seni de uykudan uyandırdım.”
Yolun kenarında kırk beş dakika bekledim, her yerim toz içinde. Selami’yi görünce bitmemiş sigarayı söndürdüm ayağımla. Trafik suçundan tutuklanma düşüncesi ağırıma gidiyordu. Selami iri kemikli, çok sessiz bir adamdı. Ege şivesiyle konuşurdu. Bir zamanlar yol kenarında kendi bahçesinden topladığı meyve sebzeleri sattı. Sonra otobüslerde muavinlik yaptı. Sonra da bahçesini sattı. Araba aldı taksicilik yaptı. Evli değildi, çoluk çocuk da yoktu. Her zaman iyi giyinir, kazancını kendine harcardı.
-Bunun vitesi nerede? diye sormaz mısın? Aman Allah’ım arabanın vitesini arayan şoför de görmüş oldum sayende. Polislerin gözü önünde olunca da korktun, hadi tak işte görür bizi, dedim daha çok heyecanlandın. Yüzüme baktın bir süre sorular birikmiş gözlerinle.
-Selami yürü diyorum, hadi yürü… Üstelik kendi arabanın da vitesli olduğunu biliyorum. Arabanın solunda vites arayan şaşkın!
 Biraz sakinleş diye sana Piraye’yi anlatıyorum. Piraye bizden genç, kırk yaşında doktorluk yapıyor. Ailesiyle dargın kız kardeşinin düğünü var. Davetiye göndermiş buna. O da doktor nörolog, bunlar yıllardır birbirleriyle görüşmüyorlar. “Ben gidemem.” dedi. Bir sürü neden sıraladı. “Beni dışladılar, hor gördüler, arayıp sormadılar yıllardır,” diye anlatıyor bu. “Olmaz gideceksin!” dedim. Arkadaşımın duygu durumu bozuk biliyorum. O nedenle de ısrarla “O düğüne gideceksin!” diyorum. “Yalnız gidemem. O zaman sen de gel.” demez mi?  ‘Ay ne gideyim ta Marmaris’e kadar. Hiç işim olmaz, diyorum içimden ya… Sonra kıyamıyorum…
Doktor ama rahatsız işte  ilaç kullanıyor sürekli. Keyfine göre gezmemiş hiç, tatil nedir onu da bilmiyor. Okul bitince çalışmış hep. Sevgili bile edinmemiş hayatı boyunca, öz güven problemi de var biraz. Yüzü çiçek bozuğu, sarı saçlarını hep serbest bırakır yanaklarından aşağı, kâkülü gözlerini kapatır. Boylu posludur o ayrı…
Düğüne gittik sorun bir halde. Güzel de geçti, ailesiyle barıştı benimki, herkes eğlendi. Öpüşüp koklaştılar, döktüler içindekileri. Düğün bitti, dönüyoruz Marmaris’ten.  Akyaka’yı  görününce parmağımla gösteriyorum buna “Orası çok güzel bir yer,” diye “Hadi gidelim.” diyor. Öğlen otelden çıkmadan önce çaktırmadan ilacını aldığını gördüm, içim rahat ama yine de “Ben çok gördüm, yorgunum bütün gece uyumadım.” diyorum. Aynı odada kalmıştık. Bütün gece dişleri çat çat çat çarptı. Bitik bir haldeyim. Ama onu kırmıyorum. Bir yandan da korkuyorum, o da benim gibi alkolü seviyor. Fakat o alkol aldığı zaman tamamen değişiyor. Ağırlaşıyor, işe falan gidemiyor o derece yani...
 Sazlık alanda, Azmak Nehri’nin tam kenarındaki restoranlardan birisine girdik. Renkli bir ortam yanında birbirinden leziz balık çeşitleri, karnımızda acıkmış. Özellikle mideye indirilmeyi bekleyen mavi yengeç, ahtapot, ege otları, kalamar gibi enfes lezzetleri düşününce iştahım kabardı.  Ördekler, masalar, insanlar, yosunlar, sazlar, suda. Garson suyun içine servis yapıyor.
Piraye, buraya bayıldı “Benim dünyadan haberim yok, ne güzelmiş burası!” dedi. O dönemde kendisi Urfa’da çalışıyor. Hafta sonları uçakla gidip geliyor İzmir’e.  Gece de saat sekizde uçağı var Urfa’ya gidecek. Çalıştığı hastanenin de bölüm şefi. Sorumluluğu büyük.
“Burada buz gibi bir rakı içilir,” demez mi? Ben korkuyorum “İçilmez.” dedim, araba kullanıyor hem de otomatik araba, hiç o riske girmek istemedim. Dinler mi dinlemedi tabii. “Bir tane içeceğim.” dedi. Sonra ikimize de bir duble söyledi. Baktık az önce tanıştığımız yan masadaki, Alsancaklı kızlar suya girmiş. Biz de giyinik giyinik attık kendimizi. Onlardan neyimiz eksikti...  “Hem ayılırız belki.” dedik. Sudan çıkınca ben tuvalete gittim. Yokluğumu fırsat bilip bir şişe söylemiş, yarısını da içmiş. Öyle bir sarhoş oldu ki, arabaya bindik, Akyaka’dan çıkıyoruz. Birden, “Arabayı kullanamıyorum, uykum var ağırlık bastı,” demez mi?” “Kullanacaksın uçağın var yetişmek zorunda olduğun.” dedim. Hep bu içimdeki arkadaş sevgisinden, aman Allah’ım başıma neler geldi: Baktım araba sağa sola savruluyor şaka yapıyor sandım eğilip yüzüne baktım uyuyor! Dürttüm yavaşça “Sağa yanaş.” dedim. Durduk. Geçtim direksiyona. Elimi attım, vites yok! El freni yok!  Yok  yok bulamıyorum…
“Ben bunu kullanmayacağım.”  
“Kullanırsın kaç yıllık şoförsün, ben uyuyorum” demez mi! Vurdu kafayı koltuğa gömüldü. İleride benzinlik gördüm hemen oraya girdim. Kafeteryasına gidip koca bir ayran aldım. Götürdüm ki içsin açılsın. Bir saat ayılmasını bekledim. İçimden de söyleniyorum: ‘İçti tabii o ilaçların üzerine o kadar rakıyı nasıl uyansın?’ Tünele giriyoruz ben lambaların yakılacağı yeri bilmiyorum. Arkamdan gelen araçlardan yemediğim küfür kalmadı, aynadan görüyorum. Bütün sülalem gitti. Bağıranlar, korna çalanlar. Hepsini boş veriyorum da Piraye’nin haline çok üzülüyorum. Bir daha da son oldu onunla evin dışında asla içki içmedim, arabasına da binmedim. Sonunda geldik İzmir’deyiz, uyandı bu, “A neredeyiz?” diye sormaz mı?
“Good moorning,” dedim. İçimden bağırıp çağırmak geliyor ama sakinliğimi korudum. Bir an önce evine gitsin hazırlanıp uçağına yetişsin istedim. Arabası da var ya! O çarpışanlar gibi her yeri yama çökük, göçük her gün tamirde. Öyle maceralı bir yol arkadaşlığıydı işte… “Bak bu çiçekler senin için, papatya severdin… ‘Arkadaşlığı, dostluğu simgeler,’ derdin.”
Uzayıp giden sözcüklerin yarattığı titreşim Selami’ye ulaştı mı bilinmez.
Bir fren sesi inletti geceyi… Bir kedi kaçtı… Bir araç direğe çarptı. O günün gazete başlıkları böyleymiş. Biriktirmiş kocam kendime gelince okurum diye.
Bir ay olmuş ben vicdanıma sen ise toprağa gömüleli…
                                                                                                                             Tekirdağ/2022
              

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...