Yeni Bir Teori ve Yeni Bir Düşünce Rasyonalsosyalizm -1-

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Düşünceler, inançlar ve dinlerin hepsi zamana, şartlara göre icat edilen birer sosyal ve siyasal araçlardan ibarettir.

Düşünceler, inançlar ve dinlerin hepsi zamana, şartlara göre icat edilen birer sosyal ve siyasal araçlardan ibarettir. Sosyalizmde bunlardan birisidir. İnsan; sınırsız, doyumsuz süperegoist açgözlülüğünü devam ettirdiği sürece, sosyalizmin eşitlik, özgürlük, birlikte üretim birlikte tüketim olan anlamı geçerliliğini koruyacaktır. Çünkü “Sosyalizmde ısrar insan olmakta ısrardır” belirlemesi, makul insan olmayı en iyi şekilde ifade ediyor. Ve sosyalizmin dışında, insanla ilgili böyle derin, temel kavrama sahip objektif, gerçekçi saptamayı, kapitalizm ve dini inançlardan kimsede göremiyoruz. Bugüne kadar ahlak, namus şövalyeliği yapan kapitalizm, burjuvazi, dinler, ırkçı feodal anlayışlar; insanlıktan, adaletten, hukuktan bahsederken, her zaman düşüncelerinin temeli olan güçlüden, soyludan, üstünden, zenginden, talancıdan yana tercihlerini yaptılar. Kendilerini yalancı durumuna düşürdükleri halde, bundan en ufak utanma duymadılar/duymuyorlar.
 
Kapitalist modern burjuvazi başta olmak üzre, kan kardeşleri dinler, liberal bürokratik burjuvazi ve feodal aristokrasinin, sınırsız varlık sahibi olma düşünceleri yüzünden, insanlık savaş, katliam, talan ve faşizmden bir türlü kurtulamadı. Tüm bunlar sosyalist düşüncenin kavramındaki insan olmak, eşit, ortak yaşam felsefesini her zaman geçerli kılıyor. Ancak şu noktaya dikkat etmek gerekir. Sosyalist felsefenin gerçek yaşamda hayat bulması için akılcı, ütopyadan uzak, plan, program ve politikalar geliştirilip uygulandığında bu kanıtlanmış olur. Dini metafizik felsefelerde olduğu gibi, Allah’ın adını anmakla ne Allah gerçek oluyor ne de Allah’ın yardımı görülüyor. Sosyalizmin yeniden daha gerçekçi ve kapsayıcı şekilde insan yaşamına dokunacak şekle girmesinin yolu, yeni bir teori ve yeni bir düşünce olarak ifade ettiğimiz “Rasyonalsosyalizme acilen ihtiyaç vardır?
 
Günümüze kadar sosyalizmi savunan devletler, siyasi partiler ve örgütlerin çoğu gerek reel sosyalizm adıyla gerekse bilimsel sosyalist temelli düşünürlerken, çağın şartlarına, toplulukların ekonomik, sosyal, kültürel seviyeleri ve egoist psikolojik özelliklerine vurgu yapan, bunları derince ele alıp nerede, nasıl uygulanıp uygulanmayacağıyla ilgili tatmin edici, akılcı belirleme ya yoktu ya da yetersizdi. Herhangi bir ülke ve toplumda filizlenen sosyalist hareket, kendi bulunduğu ülkenin, birtakım toplumsal yapısına göre sosyalizmi tarif ederken, diğer ülkelerdeki sosyalist örgütlerin de kendileri gibi düşünüp mücadele etmesini dayatması, baştan itibaren sosyalizmde yapılan bir hataydı. Bu anlayış hemen hemen tüm sosyalist parti ve örgütlerde hâkim olmuştu; aynı hatalı bakış açısı günümüzde de savunulmaya devam ediliyor.
 
Halbuki her yerde aynı sosyalist mantığı uygulamak yerine, her toplum ve ülkenin gelişmişliği kültürel, din, inançsal yapısı, coğrafi, ekonomik, kapitalist, işçi sınıfı, emekçilerin nitelikleri analiz (Emprizm) edilip, akılcı (Rasyonel) şekilde değerlendirilerek plan, politikalar geliştirilseydi, sosyalist düşüncenin içerisine düştüğü alternatifsizlik durumu kesinlikle söz konusu olmayacaktı. Belirtilen eksikliklerin bir sonucu olarak rasyonalsosyalizm; şimdiye kadar bilerek veya bilinmeden yapılan hata ve eksiklerden yola çıkarak yeni insanlık, yeni teoriyle kapsamlı, emprist, rasyonal, realist temelli bir sosyalist düşünce yaşamı inşa etmektir.
 
Rasyonalsosyalizm savunulurken, eskiden olduğu gibi her yerde, her bölgede, her toplumda bıçak sırtı düz bir sosyalist anlayış temeli olan, yalnızca emek sermaye çelişkisiyle hareket eden siyasal bir hataya asla düşülmeyecektir. Halkların, ülkelerin özgün konumları, tüm farklılıkları empirist, rasyonal şekilde incelendikten sonra, rasyonalsosyalizme ne kadar yakın ya da uzak oldukları belirlenip, ortaya çıkan sonuca göre yönetim, yöntem uygulanır. Ülke ve halkların mevcut ticari, tarımsal, kültürel yapıları aristokrat, merkantalist veya ticaret kapitalizm ilişkilerden tamamen koparılması mümkün değilse, bunu feodal veya burjuva sosyalizmi şeklinde bir müddet daha uygulanması yanlış değildir. Uygulamalar gerçekleştirilirken rasyonalsosyalizme evrilecek şekilde programlardan ödün verilmemelidir. Kaldı ki bir ülkenin yapısını oluşturan anayasa akılcı, evrensel ilkelerle hazırlanmamış ise, o ülkede hangi siyasal düşünce iktidar olursa olsun, dejenerasyona uğrayıp yok olmaktan hiçbir zaman kurtulamaz. Tarihte bu hep kanıtlamıştır. Önemli olan akılcı, evrensel, çağdaş, demokratik yasal düzenin varlığı ve çekincesiz uygulanmasıdır.
 
 Mevcut konumlara göre gerçekleştirilecek rasyonalsosyalizm, kapitalizmin sınırsız sermaye teorisiyle değil, şatların uygunluğuna bağlı sınırlı sermaye anlayışıyla hareket edilerek, canavar kapitalizmin hem daha fazla büyümesi önlenmiş olur hem de çağdaş, demokratik sosyalist sisteme daha hızlı geçmek kolaylaşır.  Aynı zamanda kapitalist talancı sistemin hangi koşullarda, yok olacağını ifade eden analitik, rasyonal teorilerle, ezilenler başta olmak üzere halk doğru, gerçekçi bilgi, kültür ve pratikle donanımlı konuma getirilir. Ele alınan belirlemeler paralelinde, rasyonalsosyalist teoriyi daha net anlamak için, diyalektik tarihi materyalizmin canlı cansız varlıklarda ve insan yaşamında, nasıl gerçekleştiğini bir kez daha hatırlayarak çalışmamızı sürdürelim.
 
I-Diyalektik Tarihi Materyalist Felsefenin İlkeleri ve Gerçekleşimi:
Diyalektik Tarihi Materyalist Felsefe; madde, düşünce, akıl, metafizik, idealizm, doğa, canlı cansız varlıklar ve bunların nitel, nicel özelliklerini ele alıp, şu temel ilkelerle inceler. a) Birbirine Bağlılık. b) Sürekli Değişim. c) Zıtların Mücadelesi. d) Zıtların Birliği. Materyalizmin bu dört ilkesi; kuantumdaki atom parçacıklarından proton, nötron ve elektronların, doğadaki zerre kadar bir toz parçacığında, bir ağaç yaprağı, toprak, taş, su, böcek, hayvan ve insanın biyolojik özelliklerinde mevcut olup, birbirini olumlu olumsuz şekilde etkileyerek gerçekleşen doğal varoluşumdur. Kısaca bu açıklama, diyalektik tarihi materyalizmin her tür varlık için ilk var olma, değişim, dönüşüm ve yok oluş süreçleridir. Bir de bunun insanda ikinci bir yapı olarak gerçekleşen sosyal, siyasal diyalektiği mevcuttur. İnsandaki bu diyalektiğinin ana kaynağını oluşturan, insanın her zaman gelecek kaygısı taşıyan ve bu düşünceyle ekonomik, kültürel, siyasal, sosyal olgular üzerinden, yaşamını daha karmaşık şekilde sürdürmesidir. Canlı cansız varlıkların ilk doğal varoluşlarına çoğu zaman müdahale etme imkânı olmadığından, genel olarak kendi doğallığında gerçekleşirken, mümkün olduğunca bu doğallığa müdahalelerin yapılmaması temel ilkedir. Ancak insan toplulukları diğer canlılar gibi her zaman kendi doğallıklarına bırakılarak yaşaması mümkün olmadığından, sosyal ve siyasal araçlardan sosyalizm gibi düşüncelere her zaman muhtaçtır. Bu da materyalist ilkelerin temel kanununa göre somutlaşmaktadır.
 
Dünyadaki tüm düşünce ve teorilerin diyalektik değişim süreçleri, önce o teoriye sahip çıkan toplumun kendilerine özgü sosyal, ekonomik, kültürel, askeri, çevresel özelliklerine göre değişim ve uygulanması başlar. Devamında bölgesel toplulukların yaklaşımı ve dünyadaki diğer gelişmeler, teorilerin olumlu ya da olumsuz şekilde evrilmesinde etkili olan faktörlerdir. Siyasal teoriler, diğer sıradan araçlardan daha farklı, derinlikli sosyal ve siyasal mekanizmalar olduğundan, istenilmediği zaman hemen atıp yerine yenisini koymak bazen mümkün olmazken, genelde uzun süreli çalışmalarla, mücadele gerektiren bir gerçekliğe sahiptir. Herhangi bir teorinin değişmesi ya “Diyalektik Tarihi Materyalist Felsefi” ilklere bağlı sosyal, siyasal, ekonomik, kültürel, askeri, bilimsel analizlerle elde edilen sonuçlar doğrultusunda çalışmaların etkisine göre somutlaşır. Ya da materyalist felsefeye bağlı olunmadan, temel alınan olgular çerçevesinde ilerici ya da gerici teorilerle gerçekleştirilir. Tüm bunlar gerçekleşirken veya değimler başlarken, belirli bir süre koymak mümkün değildir. Sadece askeri müdahaleler ve teknolojik gelişmeler, diyalektik süreci biraz daha ileriye alabilen faktörler olduğu unutulmamalı.
 
Diyalektik süreç ve kanun, dünyadaki canlı cansız tüm varlıklar için değişim, dönüşüm demektir. Bu aynı zamanda sosyalist düşüncenin de yerine ve şartlara göre değişip dönüşmesini şart koşar. Değişimler gerçekleştirilirken içerisinde bulunulan çağın şekillendirdiği kültürel, ekonomik, sosyal yapıları tümden, tepeden inmeci, bir anda silerek olmamalı. Rasyonal bakış açısıyla sorunlar ve çelişkilerin özelliklerine uygun değişimler başlatılmalıdır. Rasyonalizmi hesaba katmadan, yalnızca emprizmin ortaya çıkardığı sonuçlara bağlı hareket etmek, gereğinden fazla pozitivist olmaktır. Bu birçok konu ve sorunları, bazen gözden kaçırmaktır bazen de uygulanmasını ertelemeciliktir. 73 yıl boyunca uygulanan sosyalist sistemlerde istisnalar hariç, sosyalist düşünceler zamanın dayattığı gerçeklere göre değil, daha çok dönemin şartlarına zıt, mevcut gerçeklerin ötesinde ütopik düşünüp hareket edildiğinden, sürekli zıddını doğurmuştur. Bunun adı irrasyonal, tepeden inmeci düşünmektir ki sosyalist sistemi en çok bitiren de bu yaklaşım oldu. 
 
Sosyalist, komünist ve demokratlar; “Diyalektik Tarihi Materyalist Felsefenin” ilkelerinden hareket ederlerken, ilkelerin ortaya koyduğu sonuçlara akılcılığı da ekleyerek gerçekleştirmelidirler. Şimdiye kadar gerçekleşen sosyalist yapıların tarihsel geçmişinde yaşanılanlardan görüldüğü gibi, çoğu sosyalist devlet yönetimi ve liderler, diyalektik felsefenin kanunlarına göre değil, kişi veya kişilerin iç duyguları doğrultusunda hareket ettiler. Bu da Diyalektik Tarihi Materyalist Felsefeyi işine geldiğinde uygulamak, gelmediğinde önemsizleştirmektir. Örneğin Sosyalist lider ve yöneticilerin çoğunluğu, kariyer, liderlik sultası hastalığına düşmekten kendilerini koruyamadılar. Aynı şekilde kendisini komünist, sosyalist, demokrat gören bireylerde; maddi, siyasi ve kariyerizmde hiçbir sınır tanımamaları yüzünden hem kendilerini hem de düşüncelerini hiçleştirdiler. Materyalist diyalektik felsefe kesinlikle bu tür karakter ve anlayışları reddettiği gibi, başta bireylerin bilinç yapıları, yaşam alışkanlıkları değişmeden, ileri sürülen teorinin asla doğru inşa edilmeyeceğini belirtir. Esasında materyalist felsefenin her ilkesi, kişi ve toplumların bireysellikten, toplumsallığa kadar her aşamada geçekçi, samimi, değişimci ve dürüst bir duruşa sahip olmayı şart koşar.
 
Devamında mantık dışı, toplum yaşamına hiçbir faydası görülmeyen, geri kalmış her uygulamaya gerek askeri gerekse siyasal, demokratik eylemselliği savunur. Şartlar olgunlaştıkça mevcut geri uygulamaları ortadan kaldıracak örgütlü pratiği göstermek, her komünist ve sosyalist bireyin görevidir der. İçerisinde bulunulan çağın dayattığı şartlar gereği, sessizce ödün vermeden gösterilen duruşta etkili bir eylemdir. Bu temel ihtiyaçların dışındaki her türlü madde, varlık ve araçlardan uzak durmakla başlayıp, gerekli olan alanlara kadar genişletilir. Bilimsel materyalist felsefi düşünceye bağlı komünist ve sosyalistler; şartlara göre sesli, sessiz her duruşu yerinde, zamanında uyguladığında, diğer eylemler kadar etkileyici olduğunu bilmeliler. Tekrar bir hatırlatma yapacak olursak; eskiden bir çoğumuzun yaptığı gibi fakirlik, mağduriyet edebiyatıyla sosyalizm teorisi anlatılmamalı. Her şey, her konu, her sorun tüm yönleriyle olduğu gibi objektif ele alınıp, bu rasynalsosyalizmi zorlayacak olsa dahi, çekinmeden sonuçlar ifade edilmelidir.
 
Gerekli gereksiz her şeyi herkes alıp yaşıyor, benimde hakkım diyerek lüks, gereği olmayan, desinler psikolojisiyle hareket etmek, burjuvaziye her türlü şans ve fırsat tanımaktır. Lüks ve ihtiyaç olmayan şeylerden kendisini men etmeyen kişilerin; kendisine, ailesine ve topluma faydası olmayan niteliksiz bireylerdir. Bu karakterdeki kişiliklere sosyalizmin, cennetin ve kapitalizmin her olanağı hazır şekilde sunulsa dahi, hiçbir şekilde mutlu etmek mümkün değildir. Çünkü psikolojik olarak özel bir eğitimle, tedavi edilmesi gereken toplumsallaşmış kişilik sorunudur bu. Her ne yapılmak istenecekse önce insanın doğal egosu ve süperegoist yapısı analiz edilip, daha sonra bazı alanlarda kesinleşmiş kararlarla, kişilik bozukluğu gösteren sebeplerin önü alınmalıdır. En basitinden asgari ölçülerde toplumsallığı ve evrensel adalet ilklerini temel almayan, ahlaki yapısını buna göre şekillendirmeyen kişiler, toplum içerisinde deşifre (Almanlardaki reklamieren gibi) edilecek şekilde görgü kurallarıyla terbiye edilmeliler. Ahlaka, insanlığa aykırı tavır ve düşüncelerin yok edilmesi, gerçek adalet ilkeleriyle düzenlenmiş çağdaş hukuki maddi müeyyidelerin yanında, görgü kuralları da şarttır. Kısacası tüm sorunlara günün şartlarına uygun, analitik bakıp, rasyonel düşünerek hareket etmenin tek yolu, yöntemi, diyalektik materyalist felsefeyebağlı, rayonalsosylist teori geliştirilerek çağa uygun yaşam mümkün olacaktır. Rasyonalsosyalizmin ilkeleri, son bölümde daha somut şekilde ele alınmıştır.
 
Not: Bu konu üç bölümde yayımlanacak. Farklı düşünce, öneri ve eleştirisi olan arkadaşlar  yorumlara veya benim Mail adresime yazabilirler.
Mail Adresim. cemalzon63@gmail.com
 
Hazırlayan
Cemal ZÖNGÜR
Kaynaklar:
http://www.altinicizdiklerim.com/resimler/Felsefenin%20Temel%20lkeleri%20-%20Georges%20Politzer.pdf
Georges Politzer Felsefenin Temel İlkeleri
III. Materyalist Diyalektik Tez
a) Toplumun maddi yaşamı, yalnız tek tek bireylerin bilincinden değil, genel olarak,
insan bilincinden ve iradesinden bağımsız olarak varolan bir nesnel gerçektir.
“Varlıklarının toplumsal üretiminde, insanlar, aralarında, zorunlu, kendi iradelerine bağlı
olmayan belirli ilişkiler kurarlar; bu üretim ilişkileri, onların maddi üretici güçlerinin
belirli bir gelişme derecesine tekabül eder.” (Marx)
b) Toplumun manevi yaşamı, toplumun nesnel gerçeğinin bir yansısıdır.
… toplum, insanlara, doğaya karşı başarılı bir savaşım sağlamak üzere şekillenmiş
ilişkilerin tümüdür.
https://tr.wikipedia.org/wiki/Sosyalizm
ı- Sosyalizm: Bir başka deyişle sosyalizm işçi sınıfının, ticari amaçlı üretim araçlarına (fabrikalara, maden ocakları ve yeraltı kaynaklarına, tarım arazilerine, hayvan çiftliklerine ve ayrıca deniz kıyılarına) ve temel tamamlayıcı kurumlarına (bankalar, kooperatifler) mutlak egemen ve sahip olmasıdır. (İşçi sınıfı yani fabrikalar ve maden ocakları çekiç ile, köylü sınıfı yani hayvan çiftlikleri ve tarım arazileri ise orak ile sembolize edilir. Bunlar üretici güç olarak görülen iki toplumsal sınıftır.) Üretim araçlarında özel mülkiyet sosyalist sistemlerin katı biçimde uygulandığı ülkelerde tamamen kaldırılmıştır.[9] Bu kurama göre işverenlerce açılmış özel teşebbüs, üretim araçlarına sahip olamaz. Çünkü Marksizm'e göre bu durum toplumun sınıflara ayrılmasına ve oluşacak egemen sınıfların, ezilen sınıfları sömürmesi ile sonuçlanacaktır. Bu sebeple devlet toplum adına tüm piyasayı kontrolü altında tutar. Serbest Piyasa Ekonomisi geçerli değildir. Bunun yerine çeşitli planlı veya doğal ekonomi teorileri sosyalist gruplarca tercih edilir. Planlı ekonomilerde yıl bazında tüm ülkede ne üretilip ne kadar tüketileceği önce yerel ve bölgesel olarak hesaplanır, daha sonra tek merkezde (yerel başkentte) eş güdümlü olarak değerlendirilir ve düzeltmeler yapılır. Mutual ekonomilerde ise mülke dayalı olmayan, ihtiyaç doğrultusunda oluşan özgür bir ekonomik ortam oluşur
https://tr.wikipedia.org/wiki/Ak%C4%B1lc%C4%B1l%C4%B1k
ıı- Akılcılık: Rasyonalizm geleneği Parmanides'ten Hegel'e uzanan bir gelişim çizgisi gösterir, bu çizgi üzerinde birbirinden çok farklı akılcılık anlayışlarıyla karşılaşılır. Farklı rasyonalizm tanımlarına rağmen; doğruluğun ölçüsünü akıl olarak ele almasını bu felsefe geleneğinin ortak bir öğesi olarak ele alırsak, söz konusu düşüncenin doruk noktasında Hegel ile karşılaşılır. Hegelci diyalektik yöntem rasyonalizmin kendi içinde kendini temellendirmesinin bir yöntemi olarak ortaya çıkmıştır. Hegel'in ünlü sav sözü, "Gerçek olan her şey ussal, ussal olan her şey gerçektir." deyişi, tüm bir rasyonalizm geleneğinin en özlü ifadesi olarak görülür.
https://www.marxists.org/turkce/m-e/1848/manifest/kpm.htm
ııı- Komünist Manifesto                                                                                                                                                                      
Gerici Sosyalizm
a) Feodal Sosyalizm
Tarihsel konumu gereği Fransız ve İngiliz aristokrasisi, modern burjuva toplumuna karşı yergiler yazmak durumundaydı. 1830'daki Fransız Temmuz Devriminde olsun, İngiliz reform hareketinde olsun, aristokrasi, nefret ettiği o türediye bir kez daha yenik düşmüştü. Ciddi bir siyasal mücadelenin sözü edilemezdi artık. Elinde yalnızca kalem kavgası kalmıştı. Ama yazın alanında da restorasyon [ 5 ] döneminin eski söylemleri olanaksızlaşmıştı. Sempati uyandırmak için aristokrasi, görünüşte kendi çıkarlarını gözden uzak tutmak ve burjuvaziye karşı iddianamesini yalnızca sömürülen işçi sınıfı çıkarma düzenlemek zorundaydı. Böylece, yeni efendisine taşlamalar düzebilmenin ve kulağına az ya da çok felaket tellallığı fısıldayabilmenin özrünü hazırlıyordu.
Feodal sosyalizm bu tarzda çıktı ortaya, yarı şikayetname, yarı taşlama, yarı geçmiş yankısı, yarı gelecek uyarısı, bu arada acı ve zekice yaralayıcı yargı yoluyla burjuvaziyi kalbinden vurarak ama modern tarihin gidişini kavramadaki tam yetersizliğiyle de gülünç bir etki bırakarak.
Halkı arkalarından sürüklemek için ellerinde proleter dilenci torbası sallıyorlardı bayrak gibi. Ama halk onları her izleyişinde, kıçlarındaki eski feodal armaları görüp hiç saygılı olmayan ağız dolusu gülüşlerle tüyüyordu.
Bu seyirliği en güzel oynayanlar, Fransız Lejitimistlerinin bir kesimiyle Genç İngiltereciler oldu.
Feodaller kendi sömürü tarzlarının burjuvaca sömürüden farklı biçimlenmiş olduğunu gösterirken, yalnızca tümden farklı ve artık zamanı geçmiş koşullar altında sömürdüklerini unutuyorlar, o kadar. Kendi egemenliklerinde proletaryanın var olmadığını kanıtlarken feodaller, kendi toplum düzenlerinin zorunlu veledinin esasen modern burjuvazi olduğunu unutuyorlar yalnızca.
Kaldı ki burjuvaziye yönelttikleri esas suçlama tam da, burjuva rejiminde eski toplum düzenini tümüyle havaya uçuracak bir sınıfın gelişiyor olmasına dayandığı için, eleştirilerinin genci niteliğini zaten çok az gizliyorlar.
Burjuvaziyi, bir proletarya yarattığından çok, devrimci bir proletarya yarattığı için suçluyorlar.
Bu yüzden siyasal pratikte işçi sınıfına karşı alınan şiddet önlemlerinin hepsine katılıyorlar ve günlük yaşamlarında, tüm şişirilmiş söylemlerinin aksine, altın elmaları toplamanın keyfini çıkarıp, sadakati, aşkı, şerefi, bezirgan
pazarlığında, yünle, şekerpancarıyla ve alkollü içkiyle takas ediyorlar.[ 6 ]
Nasıl papaz hep feodal beyle el ele yürümüşse, papazca sosyalizm de feodal sosyalizmle öyle el eledir.
Hıristiyan dervişliğine sosyalist bir hava vermekten daha kolay bir şey yok. Öyle ya, Hıristiyanlık, özel mülkiyete, evliliğe, devlete de karşı çıkmamış mıydı? Onların yerine yardımseverlik ve dilenme, manastır bekareti ve nefsini öldürme, çadır hayatı ve kilise, diye vaazlar vermemiş miydi? Hıristiyan sosyalizmi, aristokratın öfkesine papazın serptiği vaftiz suyudur yalnızca.
b) Küçük Burjuva Sosyalizmi
Feodal aristokrasi, modern burjuva toplumunda yaşam koşulları zayıflayıp tükenen ve burjuvazi tarafından çökertilen tek sınıf değildir. Ortaçağın kentlileşen imtiyazlı köylüleri ile küçük köylülük, modern burjuvazinin öncüleriydi. Sanayi ve ticareti daha az gelişmiş ülkelerde bu sınıf, yükselen burjuvazi yanında bitkisel yaşamını henüz sürdürmektedir.
Modern uygarlığın geliştiği ülkelerdeyse, proletarya ile burjuvazi arasında yalpalayan yeni bir küçük burjuvazi oluştu. Burjuva toplumunun bir bütünleyicisi olarak kendini sürekli yineleyen ama rekabet sonucu bireyleri hep proletaryanın içine savrulmakta olan bu küçük burjuvazi, üstelik büyük sanayi geliştikçe modern toplumun özerk bir kesimi olma konumunu tümden yitireceği ve ticarette olsun, imalatta olsun, tarımda olsun, yerini postabaşılara ve hizmetkarlara bırakacağı anın yaklaştığını görmektedir.
 

Kategori: 

Yorumlar

Bektaş TOSUN kullanıcısının resmi

Bektaş TOSUN (doğrulanmadı) tarafından tarihinde gönderildi

Sosyalizm bitti diyenler okumalı.
Hata ve eksikleri tesbit etmeden, YENİDEN demek
aptalca olur.
Cemal da onu demek istiyor.
Nerede, neden ve niçin bir dönem yenildik?

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...