Bisiklet

Necmettin Yalçınkaya kullanıcısının resmi
Küçük bir çocuk, başını ellerinin arasına almış, gözlerini yere dikmiş, öfkeyle soluyor, içi içini yiyordu sanki. Sıkıntılıydı. Sıkıntısının sebebi ise, bir bisikletinin olmayışıydı! Babasına kaç kez bisiklet alması için yalvardıysa, hep kulak ardı yapmıştı. O da vazgeçmişti sonunda bu isteğinden. Üstelik Almanya’da yaşıyordu. Türkiye’de yaşasaydı neyse. Tüm arkadaşlarının neredeyse hepsinin bisikletleri vardı. Bir kendisinin yoktu. Arada sırada birlikte aynı okula gittiği arkadaşı Hasan’ın bisikletini ödünç alıp binmiyor değildi. Hatta bir keresinde bisikletten yere yuvarlanmış, bisikletin farı kırılmıştı. Hasan yine de sesini çıkarmamış, gülümseyerek, “Bir şeyin yok ya Murat?” diye sormuştu.

Başı ellerinin arasında bunları düşünürken, kuvvetli bir el omuzlarını sarsarak düşüncelerinden uzaklaştırıp kendine getirdi onu. Yukarı kaldırınca başını, göz göze geldi babasıyla. “Hazırlan, evlat” dedi baba. ”Elini yüzünü yıka, üstünü değiştir. Cuma namazına gidiyoruz”
Sessizce girdi eve. Kendisine söylenilenleri yaptı.
Babasının elini tutarak birlikte minaresiz bir camiye gittiler. Orada rastladıkları kişilere selam verip, selam aldılar. Kendisi gibi camiye gelen birkaç çocuk gördü avluda. Birinin yanına koşup sordu:
“Yürüyerek mi geldin?”
“Hayır, bisikletimle geldim”
Kıskandı, bir kez daha babasına kızdı. Hayıflandı, yüzünü ekşiterek.
İki çocuk arasında geçen, bu kısacık konuşmayı caminin hocası duymuştu. Murat’ın yanına yaklaştı. Sevgiyle başını okşadı. “Senin bisikletin yok mu evladım?” diye sordu.
“Benim hiç bisikletim olmadı ki!” dedi. Başını çaresizce önüne eğdi, boynunu büktü.
“Üzülme, tamam artık” dedi cami hocası. ”Sana bir görev vereceğim.  Görevi yerine getirirsen, bisikletin benden. Tamam mı, anlaştık mı?” diyerek göz kırptı Murat’a.
Başını “tamam” anlamında öne doğru salladı. Verilecek görevi düşünmüyor değildi. Merakını yenip soramadı yine de. Sabırla bekledi.
Hoca ağzındaki baklayı çıkardı sonunda. “Şu dört duayı gelecek cumaya kadar ezberlersen, bisiklet senindir!” dedi.
Sevinçle saf tuttu çocuk, babasının yanında namaza durdu. Namaz bitince, cami bir anda boşaldı.  Bir cami hocası kalmıştı içeride.  Koşup elini öptü hocanın. Kim bilir belki de “ ben buradayım, bisikletimi unutma!” demek istedi.
Evlerine yaklaştıklarında, babasının elini bıraktı, seğirterek neşeyle girdi eve, içi içine sığmıyordu. Eline geçirdiği dua kitabını başladı okuyup ezberlemeye… Elinden düşürmez olmuştu dua kitabını. Okula gidip gelirken bile yolda ezber yapıyordu. Kendinden emin bir hâlde bir akşamüstü evde bulunanlara ezberlediği duaları tek tek okudu. Hem de hiç hatasız okumuştu. Evde bir alkış koptu, arkasından “bravo” denildi. Aile bireyleri yanaklarından öperek kutladı onu. “Evdekiler beğendiyse, nasıl olsa hoca da beğenir” diye geçiriyordu içinden. Bisikletine kavuşmasına az bir zaman kalmıştı.
Beklenen gün gelip çatmış,  minaresiz camide babasıyla yan yana namaza saf tutmuştu yine. Bir an önce namaz bitsin, hoca yanına gelsin istiyordu. Nihayet namaz sona erdi. Hoca yanlarına kadar sokuldu. Ve
“Ezberledin mi duaları?” diye sordu Murat’a.
“Hepsini ezberledim hocam” dedi, okumak için sabırsızlanıyordu.
“Başla bakalım…”
Murat başladı duaları okumaya, birbiri ardına sıraladı. Hoca Murat’ı huşu içinde dinliyor, bıyık altında gevrek gevrek gülüyordu. Hoşuna gitmişti. Birine dua ezberlettirmenin haklı gururunu yaşıyor gibiydi. Murat’ı yanaklarından öperek kutladı. “Aferin çocuk” dedi.
“Bisiklet” diyebildi çocuk belli belirsiz.
“Babana söylerim alır sana, beni kırmaz!” diye kestirip attı.
 Hoca çocuğun yanından ayrılıp babasının koluna girdi, birlikte koridora çıktılar.  Eğilip kulağına bir şeyler fısıldadı. Babası başını öne doğru “olur” anlamında salladı. Çocuk umutsuzluğa kapıldı birden. Hoca bisikleti almaktan caymış, babasına havale etmişti. Babasının kendisine bisiklet almayacağına artık adı kadar emindi. Alsaydı zaten “şimdi bu durumda olmazdım ” diye düşünüyordu. Bu sayfa onun için bir daha açılmamak üzere çoktan kapanmıştı artık. Sevinemiyordu çocuk, üzgündü, içindeki sevinç yavaş yavaş yerini öfkeye bırakıyordu. İçi daraldı, nefes alamıyordu, zor attı kendini minaresiz camiden dışarıya.
Eve doğru bir başına koşmaya başladı. Hüzün tüm sokakları zehirli bir sarmaşık gibi sarmıştı. Ayağını nereye bassa, kurtaramıyordu. Yolda gördüğü gazoz kapaklarına tekmeler savuruyor, hocaya ve babasına müthiş bir kızgınlık besliyordu. Hızla daldı eve. Doğruca kendini kanepeye attı. Soluyordu. Oracıkta, kızgın bir hâlde babasının eve dönmesini beklemeye koyuldu. Çok geçmeden geldi babası. Paltosunu çıkarıp askıya astı. Bir şey demeden TV’nin karşısına geçip kuruldu. Bir kez daha haklı çıkmıştı çocuk. Daha bir öfkelenerek,
“Siz bana bisiklet almadınız ya, ben de artık sizin caminize gelmem!” diyordu kendi kendine. “Hem billâhi hem de vallahi”
Sözünü tuttu, bir daha da adımını camiden içeriye atmadı…
Necmettin Yalçınkaya Mendil Sen Kokuyordu Ozan Yayıncılık

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...