Kardeş Halkların Nazlı Çocukları

Yusuf Değirmenci kullanıcısının resmi
Bir öyküyü okurken kafanızda fotoğraflar beliriyorsa o öyküyü sevmişsiniz demektir. İlk öyküde ağzımın sulandığını itiraf etmeliyim. Leblebiciden çok bademci olan ben, leblebileri avuçlamak istedim. Sanırım aklımda ve ağzımda beliren leblebi, sıcak olandandı. Ve lokum gibi çifte kavrulmuş olan... Leblebilerin tazeliği ellerimi yaktı. Yemiş gibi oldum. Tanıdık bir öykü aslında, bir anne ve içerde genç devrimci oğlu. Ziyaret ve getirilen ‘‘Çifte Kavrulmuş Leblebiler’’ Hüseyin Can’ın Babıali Yayınlarından çıkmış olan ‘‘Kardeş Halkların Nazlı Çocukları’’ öykü kitabı, bu öykü ile başlıyor.

Dersim’e dair fotoğraflar, resimlerle oldukça duyarlı bir kitap. Yazarın duyarlılığı dizelere yansımış. Dersim’i anlatımdaki karelerden tanır gibi oluyor insan. Yaklaşıyor ona ve dokunuyor... Gitmeli ve görmeli Balaban Deresi’ni ve tüm diğer nehirleri, dağları ve çiçeklerini... Munzur’dan su içmeli, kadim zamanlardan bu yana adanan kurbanlardan tatmalı... Böylesi bir istekle mutlaka sözcüğü kafanızda devinip duruyor. Dersim’in tarihsel çığlığı daha da tanıdık oluyor. 

Hüseyin Can, yaşanmışlığının altını çizerek tarihsel acılardan, arta kalan durumun sonuçlarına dair resimlerle Dersim Dersim diyor bu kitapta. Sizi Dersim’in sarp dağlarına çıkartarak, tarihi acıların izlerini gösteriyor. Ovalarında, nehirlerinde duyarsızlığın kalbine neşter atıyor. Bir davet gibi, bu güzelim coğrafyanın tanıklığında dilini bilge ihtiyarlara emanet ediyor. Tarihsel acıların izlerini adım adım göstermeye çalışıyor. Zazaca konuşan kadınlar, çocuklar, ihtiyarlar ovalarda el ele şarkılar söylüyor ve siz dâhil oluyorsunuz. Bazen sizi devlet bürokrasisiyle buluşturuyor, bazen ailenin bağnazlığına dâhil ediyor, bazen hukuksuzluğun çıkardığı sonuçları ortaya seriyor ve akıl almaz ihmalkârlıkları utanç olarak karşınıza çıkıyor.

Öyküler daha çok anlatı olarak devam etmiş. Yani anı gibi! Bir an keşke ‘‘Balaban Eyaleti’’, ‘‘Dersimli Gazi’’, ‘‘Doğum Tarihimiz’’ öykülerini kurgulayarak, kahramalar yaratarak ve de coğrafi, sosyolojik bilgilerden yola çıkarak öykü kurgusunu esas alsaydı dedim. Fakat yaşanmışlıkları kurgulamak yerine içinden geldiği gibi masalımsı bir dille gördüklerini, hissetiklerini, tanıklık ettiklerini, Dersim’in coğrafyası ile bütünleştirerek ve her defasında yaşanan katliamın izlerinden örnekler vererek adeta rehberlik etmiş, duyarlı bir dil akışıyla...

Dersim’i tanıtırken ‘‘Balaban Eyaleti’’nde ve sonrasında yazma sanatına ilişkin ‘‘Çingene Sanat Akademisi’’ öykülerinde Hüseyin Can, sanki öykü kurgusunu okuyucuya bırakmış gibi bir izlenim oluştu bende. Bir okuyucu olarak öykülerde kendimi kurgu yaparken gördüm ve hayal gücümü zorladım. İyi de etmiş dedim sonra, çünkü Dersim ve sanat bu anlatılarda çok güzel görünüyor ve anlatılar okuyucuya özgür bir seçenek de sunuyor. Tabii şu kuralı da göz önünde bulundurarak yazmak önemlidir. Çünkü öykü gerçek olanı kurgulamaya davet eder yazarı ve de (kurgu) yani gerçek olmayanı ise gerçeğe yakın hale getirmeni ister. Burada yazar birçok öyküyü kurgulayarak ele alsaydı konuları itibarıyla müthiş bir edebiyat eseri çıkarmış olacaktı. Yine öykülerde kaçınılması gereken kelimeler kendini şu sözcüklerle gösteriyor: ‘‘kurumsal’’, ‘‘ölçü’’, ‘‘potansiyel’’, ‘‘reel’’, ‘‘piskoloji’’, ‘‘bilinç’’ vb... Oysa Hüseyin Can; ‘‘Çingene Sanat Akademisi’’ öyküsünde bir öykünün nasıl yazılması gerektiğine dair oldukça önemli bilgiler sunuyor Halil Dede’nin şahsında. Bu öyküde daha çok yazar bilgi verir gibi bir genelleme yapmış... Keşke kurgulasaydı. Kahramanları ile durum örgüsünde bir atmosfer yaratarak öyküyü canlı kılsaydı. Anlatarak değil de resmederek gösterseydi daha başarılı bir öykü yazmış olacaktı. Tabii burada bu birçok anlatının öykü olmadığını söylemek de haksızlık olur çünkü içinde öykü ögeleri de taşıyan edebi eserlerdir.

En çok beğendiğim öykü ‘‘Hacı Hüsamettin Sarımsakçaldı’’ oldu. Bu öyküde devletin soğuk yüzü net karşımıza çıkıyor. Devletin ne olduğunu bize tasvir eden bir dille aktarmış yazar. Bu öykü güzel ve başarılı olmuştur. Kahramalarından yola çıkarak, devleti resmetmesi etkiliyiciydi... 

Gel gelelim yazarın favori öyküsüne; kitabın adından da anlaşıldığı üzere ‘‘Kardeş halkların nazlı çocukları’’ yazar için önemli bir öykü gibi görünüyor. Bir aşk başlıyor. Kahramanlardan biri Kürt diğeri Türktür. Bu aşkta iki halkın birlikteliğine atıfta bulunuyor yazar. Gençlerin aşk buluşması aslında Kürtlerle Türklerin buluşmasıdır. Fakat öyküdeki siyasi diyalogların ve anlatıcının müdahalesi öyküyü aşktan uzaklaştırarak siyasal bir değerlendirme metnine dönüştürmüş... Bu öyküde siyasete gerek yoktu. (Hüseyin Can’ın tüm öykülerinde siyasete rastlamak mümkündür.) İki sevgilinin ilk buluşmasında siyasete dalmaları, öyküyü günlük sıradan konuşmalarla boğmuş sanki. Buna gerek yoktu. Çünkü okuyucu bir Kürt olan Mahir’in çektiği acıları görebilecek kurguyu yazardan bekler. Birçok öyküde olduğu gibi bu öyküde de anlatım bariz biçimde görünüyor. Oysa kahramanların acılarını anlatarak değil de tasvir ederek, mükemmel bir öykü yaratmış olacaktı. Yazar bu öyküde kahramanlarını detaylandırarak anlatmış; okuyucuya merak, düşünme, hayal etme fırsatı vermemiştir. Öyküde bazı şeyleri okuyucuya bırakmak lazımdır. Kahramanların bazı yönlerini saklı tutmak, ayrıntıdan kaçmak önemlidir. Her şeye rağmen duyarlı, sevecen, pozitif bir öyküdür. Kardeşliğe mesajdır...

Sonuç olarak kitabı özetlemek gerekirse; katagorize etmek yanlıştır diyor yazar. Hepimiz kardeşiz. Nazlıyız... Halkların buluşması, kültürlerin kaynaşması, ezilenlerin bir arada olma isteği, kitaba damgasını vuran kardeşlik duygusu ve duyarlılığında içten, sıcak bir merhabadır.

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...