Maden

Deniz Faruk Zeren kullanıcısının resmi
–Aşağı inmek istiyorum!

–Mümkün değil. İnenler bile fazla.

–Çalışmak istiyorum.

–Mümkün değil. Ah keşke olsa…

–İşe muhtacım.

–Başka bir iş bul o zaman… Burada yok.

–Başka iş bulamam.

–Niye?

–Ben başka iş bulamam.

–Fesuphanallah… Oğlum herkes madenci değil ki memlekette!

–Ben madenciyim.

–Allahım, ya sabır… Madende iş yoksa başka iş yaparsın.

–Ben yapamam.

–Yapanların senden neyi fazla oğlum? Aslan gibi adamsın… Her işi yaparsın.

–Ben madenciyim, her işi yapamam… Aşağı inmek istiyorum.

–Olamaz dedim ya, işçi lazım değil bu ara, olduğunda çağırtırım ben seni.

–Ben şimdi isterim işi.

–Allah Allah, bela mısın oğlum iş miş yok!

–Bu ocağa hizmet ettim yıllar yılı.

–Para kazandın.

–Anca karnımı doyurdum.

–Allahın bereketi işte!

–Bu ocakta ömrümü tükettim.

–Devran değişti oğlum, bu ocak o ocak değil artık.

–N’olduki bu ocağa?

–Yani devlet kapısı değil artık, yan gelip yatılacak!

–Bu ocakta herkes çalışır.

–Eeeeh çalışır da çalışır… Bak seksen işçi yapıyor her bir şeyi, fazlası israf.

–Canları çıkıyor.

–Yüz elli kişi de çalışırken canımız çıkıyor diyordunuz, şimdi de.

–Bizim hep canımız çıkar.

–Hadi hadi uzun etme işim gücüm var daha.

–Ocağa inmek istiyorum ben.

–Bak yavrum evladım, ben de bir memurum burada. Bana işçi lazım derler işçi alırım, işçi çıkar derler işçi çıkarırım. Emir kuluyum ben de. Dar etme beni.

–Sen buranın müdürüsün.

–Müdürlük dediğin ne ki oğlum… Onlar ne derse ben onu yaparım. Babamın madeni değil ki istediğimi işe alayım.

–Kimin babasının madeni ya?

–Allah Allah… Dinden imandan çıkarma adamı yahu! Kiminse kimin, onların işte, Kavisoğlu Mehmet Bey’in.

–Kavisoğlu Mehmet Bey ne anlar ocaktan?

–Anlar anlamaz oğlum. Sana ne? Zevkine yapmıyor ya bu işi, karnını doyuruyor.

–Ben de karnım doysun istiyorum.

–Senin istemenle olmaz oğlum.

–Ya kimin istemesiyle olur?

–Kavisoğlu Mehmet Bey’in!

–O zaman söyle o Kavisoğlu Mehmet Bey’e, madene inmek istiyorum ben!

–Olmaz, işçi lazım değil.

–İşe muhtacım.

–Oğlum delirtme adamı… İş yok dedim, polis mi çağırayım?

–Ne suç ettim?

–Osman Efendiii, Osman Efendiiii…Os…

–Buyur, buyur müdürüm.

–Osman Efendi, çıkar bu adamı dışarı yoksa polis çağıracağım.

–Ne suç ettim?

–Hemşerim… hoop hemşerim… Hey Kemal oğlum, hadi dışarı…

–Kolumu çekiştirip durma…

–Tamam, hadi dışarı… Yoksa müdür beyim polis…

–Çekiştirme Osman Emmi, bırak çıkarım ben…

Masanın arkasında gerilmiş duran müdüre yan yan bakıp çıktı odadan. Gitti,  yolun karşısındaki kavak ağaçlarının altına çömelip oturdu. Yan yana dizilmiş kavakların gölgesi sıcaktı. Avuçlarıyla alnında birikmiş teri sildi. Oturduğu yerden etrafına bakındı. Tedirgindi yüzü. Gergindi.

Az sonra kapıcı Osman binadan çıkıp hızlı adımlarla geldi, yanına çömelip oturdu.

–Kemal oğlum var git buradan. Bu ocağa işçi olmak zor artık, dedi. Sesi mahcuptu ihtiyar Osman’ın. Sanki onun yüzünden işe girememişti Kemal.

–Ocakta çalışacan da n’olcek oğlum… Ben on sene çalıştım da ne oldu… Varıp kapıcı olduk işte. Git Kemalim, git buradan, çağa çocuğa zor etme bari, diye devam etti yine aynı mahcup sesle.

–Ben, dedi Kemal, çağa çocuk için istiyorum bu işi Emmi.

–Oğlum ekmek bir tek ocaktan çıkmaz ki.

–Ben ocaktan çıkarırım Emmi, rahmetli, babam da ocaktan çıkarırdı, onun babası da…

–Ocakta çalışmaylan kurtulmaz kimse.

–Ya nerde çalışmaylan kurtulur Emmi?

–Git İstanbul’a, işportacılık neyin yap temiz temiz. Pazarcılık yap, ömrünü çürütme oğlum yerin dibinde, gençsin daha.

–Ben İstanbul’da ne yaşayabilirim, ne de işportada çalışabilirim Emmi.

–Ya ne edebilirsin?

–Ben madenci değil miyim?

–Madenci de madenci… Ne olmuş oğlum madenciysen, iş iştir ekmeğine bakacan, ne iş yaptığına değil.

Bu sözün üstüne söz etmek istemedi Kemal, davranıp kalktı.

–Bana müsaade Emmi, üzme benim için canını. Allah kapının birini kaparsa başkasını açarmış.

–Açar inşallah, açar, dedi ayağa kalkarken Osman, Müdür Bey’e de bakma sen, iyi adamdır aslen, elinde değil adamcağızın da, ne yapsın?

–Eyvallah, deyip yokuş aşağı yollandı Kemal. Ardından sıcak bir yel esti kavaklardan. Küfür etti Kemal, yakası bağrı açılmamış küfürler etti, Kavisoğlu Mehmet Bey’e, müdüre, İstanbul’a…

Eve geldiğinde hava kararmak üzereydi. Dolaşıp durmuştu saatlerce, yorgundu. Geçip elini yüzünü yıkadı, pencerenin kenarına sedire oturdu. Dalgındı. “Ne dediler ocaktan?” diye sordu karısı. Zaten anlamıştı dalgın gelişinden işi vermediklerini ya, yine de sordu.

–Ne diyecekler… İş yok bu madende, çalışanlar bile fazlalık deyip saldılar işte.

–Ne olacak şimdi?

–Bilmem.

–Okullar da açılacak gelecek ay… Kış kapıda.

–Bakacaz çaresine.

–Neymiş çaresi?

–Bilmem.

–…

–Bir kapıyı kaparsa başkasını açarmış Allah.

–…

Mutfağa geçip yemek hazırlamaya koyuldu kadın. Az sonra gürültüyle sokakta oynayan çocukları geldi, “Nerdesiniz len!” deyip ikisini de bir güzel azarladı anaları. Ellerini yüzlerini yıkayıp içeri yolladı. Tepsiyi hazırlayıp sofrayı kurdu kadın. Geçip oturdular, bulgur pilavının üzeri tütüyordu. Kaşığını bir iki salladı Kemal. Hiç canı çekmiyordu. Çocuklarsa iştahla saldırdılar pilava. “Az az koy oğlum ağzına… boğulacan,” dedi anası küçüğüne. Birbirlerine bakıp kıkırdadı çocuklar. “Baba,” dedi küçüğü, ağzı dolu dolu, “senin bu Sefer oğlun var ya, cıgara içti çocuklarlan okulun arkasında… Gözümle gördüm valla.”

–Yalancı seni… Nerde içmişim len cıgarayı, diye bağırıp bir tokat attı kardeşine Sefer.

–Ne vuruyon leen ibine, diye avazı çıktığı kadar bağırdı küçük. Babaları davrandı, “Kavga etmeyin sofrada oğlum,” diye kızarak,

–Sefer niye cıgara içtin oğlum?

–Valla da billa da içmedim baba.

–Şşşt, yalan yere yemin etme!

–İçmedim.

–Sen niye ispiyonculuk yapıyon len bücür… Hem o küfür etmek ne öyle. Sen beni hiç küfrederken gördün mü?

–Görmedim baba.

–İspiyonculuk yapacan mı bir daha?

–Yapmıycam baba.

–Hadi ekmeğinizi yiyin, kalkın ikiniz de erkenden yatağa!

–Tamam baba.

Yemeği bitirip kalktılar. Sofrayı topladı kaldırdı anneleri. Götürüp yatırdı çocukları.

“Çay içecen mi?” diye sordu Kemal’e. “Yok,” dedi Kemal, “yatıp uyuyacam.”

Kalktı gerine gerine yan odaya geçip pijamalarını giydi, yatağa uzanıp kıvrıldı. “Başka bir iş bul,” diyen müdür geldi gözlerinin önüne. Kollarından çekiştiren Osman Emmi geldi, kavakların sıcak yeli bastı yüzünü, öbür yanına dönüp içinden okkalı bir küfür etti.

Öğlene doğru gürültüyle uyandı. Saatine baktı. “Anca işsiz adamlar yatar bu saate kadar… Bir de… Kavisoğlu Mehmet Bey,” diye söylendi. Aceleyle üstünü giyindi. Dışarıdan bir uğultu geliyordu. Elini yüzünü yıkadı. Mutfakta uğraşan karısına “Bu ne patırtı?” diye sordu. “Bilmem,” dedi kadın, “ben bir şey duymadım.” Dışarı çıktı merakla. Aşağıda, sokağın başında koşuşturan kalabalığı gördü. Hızlı adımlarla o yana gitti. “Ne oluyor burada?” diye sordu telaşlı bir adama. Adamın gözleri yaşlıydı, “Grizu…” diyebildi ancak adam. Başı döndü Kemal’in. Baktı, çocuk yaşlı, genç, kadın herkes ocağa doğru koşuşturuyordu. Dizleri titredi, çömelip oraya oturmak istedi. Tuttu kendini. Kalabalığın peşi sıra yürüdü. Soluğu kesildi. Boğazının ortasına yumruk gibi bir şey gelip oturmuştu. Ocağın oraya doğru yokuşu tırmandı. Acı bir feryat erişti kulağına. İçi çekildi. Ocağın önünde kalabalık daha da büyüktü. Bir yanda dövünüp ağlaşan kadınlar, bir yanda sessiz ihtiyarlar, diğer yanda çaresiz bir koşuşturmaca…

Aralarına karışıp kayboldu Kemal. Ocağı çevrelemiş jandarmaların arasından kapkara cesetler çıkarıldı sedyelerle. Feryatlar daha da yükseldi. Ağlamaklı eğildi bir sedyenin üstüne Kemal. Kupkuru ağzını havaya dikmiş genç bir ölünün açık kalmış gözlerini kapattı. Diğerinin yüzündeki karaları sildi avuçlarıyla. Bir kadın koştu geldi, çığlıklarla kapkara bir ölüye sarıldı. Biri debelenerek yere attı kendini. Jandarmalar birini sürükledi. “Elektrikli havalandırmayı kapamışlar da tasarruf için, ondan patlamış grizu…” dedi biri. Boş boş baktı bunu diyene Kemal. Kenarda bir yere çekilip oturdu. Daha çıkarılmamış işçiler vardı aşağıda, kaçı gitti, kaçı kaldı… Bunu düşündü Kemal. Başını dizlerinin arasına çekip içli içli ağladı.

Öbür gün, işletme binasının penceresine Müdür Bey bir kâğıt astı:

“MADENDE ÇALIŞMAK ÜZERE DENEYİMLİ SEKİZ İŞÇİ ALINACAK!”

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...