Kısa öykü edebiyatın gerillası
Edebiyatın gerillası
Edebiyatın gerillası
En sondan başlarsak ’’galip’’ gelmenin umudunu hep taşımak gerek… Yazmak eylemi kendi başına bir sorgulama ve toplumsal duyarlılığın da izahıdır. Bir keresinde şöyle demiştim: Yazmak yetmiyor ve anlatmak da gerekiyor ve sürekli göstermek de önemlidir. Okumanın bu denli az olduğu bir toplumda, sorgulamaların ve anlaşılmanın ne demek olduğunu sanırım en çok yazar bilir. Emeğin, yorucu atmosferinde beklentiler, hatırlatmak oluyor. Hep bir şeyleri hatırlatma gereği duymak, duyarlılıktır. Buna ortak olması gerekenler, elbette yüz çevirmemelidirler.
****
Bu devlet Mustafa Suphi’yi Karadeniz’de boğdurmuş bir devlettir. Bu devlet birinci meclisinde kendi milletvekili Kürt Hasan Hayri’ye Avrupa’ya şirin görünmek için mecliste Kürtçe konuşturmuş sonra dava edip asmış bir devlettir.
Topal Osman çeteleri ve tümenleri ile Koçgiri’ye acımasızca saldırmış, katletmiş, yakmış ve yıkmış bir devlettir. Şeyh Said’i ve kırk yedi arkadaşını aynı gün Amed’te asmış bir devlettir. Bu devlet Ağrı Zilan katliamları yapmış bir devlettir.
İstanbul, İstanbul olalı böyle yığınsal bir eylem görmedi.
Asılı kalan bu kritik sorunun gölgesinde, yaşadığımız coğrafyadaki öykü eleştirisinin geçmişine baktığımızda, üç nokta arasında titreştiğini görürüz:
- Öykünün de dâhil olduğu edebiyat eleştirisinin, “ulusal dil anlayışının yerleşmesi” adına anlatım bozukluklarına, yazım yanlışlarına hapsedilmiş “güdük” bir dil eleştirisine mahkûm bırakılması
- “Öykü kişilerinin hiç konuşmaması ya da çok az konuşması”nın eleştirilmesi (Semih Gümüş, ‘Genç Öykücülerin Ağzını Bıçak Açmıyor’, Adam Öykü, Sayı: 18)