İfade özgürlüğü vazgeçilmez, öncelikli değerdir[*]
tot sententiae.”[1]
tot sententiae.”[1]
herkes karşısında
her şeyden sorumludur.”[2]
Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/109 no’lu dosyası ya da kamuoyundaki yaygın adıyla “Ayşe Öğretmen Davası”ndan ötürü karşınızdayım.[3]
Duvarın diğer tarafından bastonuna dayanarak acılar içinde gelişini görür gibi olurdum ve bilirdim bu gece de dün ve ondan önceki gecelerde olduğu gibi ağrılardan uyumamıştır.
O kapının arkasındaki sürgüyü yavaşça aralar, aralı yerden dışarıya seslenirdi yaşlılığın verdiği endişe ile.
"Kim o ?"
"Teyze benim."
Aralı kapı kapanır, tekrardan ardına kadar açılırdı.
Onu o bu sabah da sağ salim karşımda görünce seviniyor ve yüzümde kocaman bir gülümsemeyle:
"GÜNAYDIN," derdim içimde ona olan bütün sevgimle.
unutmamak için çünkü unutuşun kolay ülkesindeyiz.
Ölü balıklar geçiyor kırışık bir denizin sofrasında
ve ellerinde fenerleriyle benim arkadaşlarım.
Durmadan düşünüyorum
ne kadar çok öldük yaşamak için.”[1]
Çok şeyin “unutuşa” teslim edildiği bir vurdumduymazlık bataklığıdır, “olağan” dedikleri düzen(sizlik)!
en aykırı sığınağı insanın
gülmek...”[1]
Atilla Dorsay’ın ‘Recep İvedik’ filmine, “Buna gülen bu kadar insan, aslında kültürümüzün ne kadar yozlaştığının göstergesidir,” dediği koordinatlarda, kapitalist çürüme ve yabancılaşma ortamında gülmekten utanır olduk. Gülmelerimizi neredeyse saklayacağız. Acılarımıza saygısızlık gibi sunulur oldu gülmek!
Kolay mı? Egemenler ile resmî ideolojisi işbaşında ve gülmenin karşısındadırlar…
İtiraf etmeli ki zor bir konu… Özellikle bu hızlı değişen dünyada… Ve özellikle, olan bitenlerin, “yozlaşma, çürüme” vb. yaftalarla geçiştirilmesine göz yummayıp kültürel değişmeyi anlamaya/anlamlandırmaya çalışan bir disiplinden geliyorsanız…
bir sorudur, bunun yanıtını
sadece siz bulabilirsiniz.”[1]
Yazmak bir yolculuktur; iz bırakmaktır; giderek çoğalıp, toplumsallaşan tek kişilik bir etkinliktir. Bir ihtiyaç olmanın da ötesinde, yaşamanın bir başka boyutudur.
İşbu nedenle kalıcıdır yazılar; yadsınamazlar; yüze tutulan aynadırlar. Yazılanlar nerelerden nerelere gelindiğinin kaydıdır; kişisel tarihçedir yazmak.
“Yara”yla ve “yaratmak”la bitişik eylemdir o; yaranın izdüşümüdür; kalemden damlayan kan, yaraya basılmış tuzdur.
Belki ikisi de gelecek zamanda mevcut
Gelecek zaman da geçmiş zamanın içinde.
Şayet zamanın tümü ezeli ve
ebedi olarak şimdiyse
Zamanın tümü kurtarılamaz.”[2]
Biz; “kazıdık onbeşlerin ismini, kanlı kızıl bir mermere!/ bir çelik aynadır gözlerimiz, onbeşlerin resmini görmek isteyenlere!” diye anılan Mustafa Suphi’nin yoldaşlarıyız.[3]
Karan Asi projesiyle ses getiren tarz kalem İshak Budak’ın yazdığı öykü projesinin 1.sezonun son bölümü geliyor…
Okurlarının merakla beklediği Karan Asi‘nin son bölümünde ne olacak heyecan dozu baya yüksek...
Son bölümü Türkiye’nin yükselen edebiyata dair sitesi Edebiyatbahçesi.net’den
Hangi Dilde
Söyle bana ey çocuk
Hangi dilde söyler şarkısını kuşlar
Hangi dilde rengini yitirir aydınlık
Söyle bana ey çocuk
Hangi dilde renk verir çiçek
Hangi dilde gülümser çocuk
Söyle bana ey çocuk
Hangi dilde söylenir ölüm şarkısı
Hangi dilde görülür özgürlük rüyası