Muzaffer Oruçoğlu ağ günlüğü

BUDALA

Muzaffer Oruçoğlu kullanıcısının resmi

Kapadı, meşin heybesine koydu. Bastonuna dayanarak ufuk çizgisine, yaratıcılığın ruhuna sızan ışığa doğru yürüdü. Tözsüz, tarihsiz, bir düzlemde durdu. Maddesine yabancılaşan büyülü bilinçle göz göze geldi.

“Ölüme, başkalarının ölümüyle mi meydan okuyorsun?”

SANATÇI VE HALK

Muzaffer Oruçoğlu kullanıcısının resmi
 Şiiri eğer halk için yazma gibi bir derinlik derdiyle yazıyorsan, halk deryasının keşfine çıkmak, onun anlaşılmayan serüvenini, büyük illetini, killetini ve de zilletini anlamak zorundasın. Şiirin karakterine, dokusuna, halkın duru ve derin bilgeliğinden renkler almak gibi bir sorunun varsa... bu yergi, bu nükte, bu vurucu şeytani yılan, kutsal sezgi yeteneklerini 'keleğe getiren' bu kurnazlık, en az beş bin yıllık bir örste dövülmüş. Şiirini yazarken, örsü ısıtan ve zorlayan bu zenginliği dikkate almak zorundasın. Ürününe çok uzun bir ömür biçmek istiyorsan tabi.

İdo DAYI

Muzaffer Oruçoğlu kullanıcısının resmi

 
“Bu kadınları kim öldürdü Mükerrem Dayı? “ diye soruyor Yusuf.
Düşünüyor seksenlik Mükerrem Dayı. Okuma yazması yok ama zekâsı ve sağduyusu güçlü. Konuşurken, karşı düşüncelere hem (önceden hazırlanmış) kendi savı, hem de karşı savların kalbiyle aynı anda bakıyor. Kadınları kim vurabilir? İhtimaller üzerinde duruyor. Arkalarında izsiz, manasız şimdiler bırakan örnekleri sıralıyor. Dönüyor, dolaşıyor, ağızların pelesengine yani derin devlete bağlıyor.
“Sen ne diyorsun İdo Dayı?” diye başını sağa çeviriyor Yusuf. “Sence kim öldürdü bu üç kadını?”

DEĞİŞİM

Muzaffer Oruçoğlu kullanıcısının resmi

Zaman, tarihin çok ciddi olay ve düşüncelerini de unutturacak. On bin yıl önce de Aboricinler güzel resimler yapıyorlardı. Günümüzde onlardan bir resim veya bir ressam adı kalmış mıdır? Antik Yunan bin üç yüz yıl önce Aristo’nun düşüncelerinin sonsuza kadar yaşayacağına inanıyordu. Ortaçağ skolastiği de keza aynı inançtaydı. Aristo şimdi bir anlam ifade etmiyor. İnsanlık onu, kendi düşünce tarihinin bir parçası olarak öğreniyor. Eskimiş, tarih olmuştur Aristo.

A-3

Muzaffer Oruçoğlu kullanıcısının resmi

On yedi bin kişiden bir kaç yüz kişinin ancak sürgün yerine varışı. Ölenlerin hiçbirinin, özellikle de dedesinin, nenesinin ve amcalarının mezarlarının bulunmayışı vs. vs... Bir yığın isim çıkıyor ağzından. Mardiros, Hagop, vahran, Kurken, Krikor, Arzuman... ‘Melek gibi adamsın ama bütün bunları sen yaptın,’ dercesine anlatıyor. Koca lokantada iki kişiyiz. Masanın bir başında mazlum ve mağdur Bedros, diğer başında, kötülüğü sırf kötülük yapmak için seven Melek Belial.

MANGALA

Muzaffer Oruçoğlu kullanıcısının resmi

“Gözlerini güneşte tutarsan hep, gölgeyi göremezsin hiç.”

Gülümsedi. Rüya-zamanına girdi pub. Sakallı’nın sesi yükseldi köşeden:

“Yeter Pamela! Birlikte ağlayabileceğimiz tek bir noktaya dahi müsamaha göstermiyorsun!”

DENGBEJ

Muzaffer Oruçoğlu kullanıcısının resmi

Aradan altmış gün geçmiş, perhiz, kendini tek düze, bıktırıcı bir şekilde sürdüren varoluşu parçalamış, ölüm ve özgürlük duygusunu derinleştirmişti. Dengbej, bedeni hissettiren duygulardan uzaklaşmak için kafayı, yakın mekânlardan gelen sözcüklerin beliriş biçimlerine takıyor, onları hayale dönüştürüyordu. Sesler kesilmişti. Demir kapılar eskisi gibi sık sık açılıp kapanmıyor, zindancılar, “bu gün güzel yemekler çıktı, köfteler, pilavlar, helvalar!” diye bağırmıyorlardı artık.

-13-

MAYMUN DÜĞÜNÜ

Muzaffer Oruçoğlu kullanıcısının resmi

Üç kişi geldi acının kanadığı noktaya. Bahçeye çıkardı tabutları. Yanakları torbalanmış, tombul toraman olanı, tabutlara kapaklanıp ağlamaya başlayınca, serçeler sustu. Öğretmen olanı, gece boyu adamın gözyaşlarını dinlediği için hüngürtüden uzaklaştı, komşunun bahçe çitine doğru yaklaştı; yumurtalarını tirsi balığı gibi tatlı sulara bırakan, yakışıklı erkeklerin sevgilisi Teresa’nın kamelyalarını ve büyük bronz harflerle yaptığı, tek cümleden oluşan heykelini izlemeye koyuldu. Cümleyi çözdü: “Derin yapıtlar, insanların aklıyla değil, asırların aklıyla anlaşılır.” Gülümsedi.

BARBARLIK VE UYGARLIK

Muzaffer Oruçoğlu kullanıcısının resmi

 Kars sözcüğü, Türk milliyetçilerinin iddia ettikleri gibi Karsak Türklerinden kaynaklanmıyor. Kars adının, kentin Gürcistan Ermenistan sınırında olmasından dolayı, 'karis-kalaki' yani kapı kenti olarak adlandırıldığı iddiasına daha yakın olduğunu sanıyorum. Ulusların, coğrafyaların kimliğini ve kökeninin tek bir sözcüğe dayanarak "aydınlığa çıkaran" milliyetçilerin sayısı öylesine artmış bulunuyor ki, bunların kopardığı ve kaldırdığı toz bulutundan her dürüst kulak kendi gözüne ve ağzına inanamaz hale geldi. Ulusal bencillikler ve ön yargılar yeryüzüne inen ışığı kemirip duruyor.

Sayfalar

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
RSS - Muzaffer Oruçoğlu ağ günlüğü beslemesine abone olun.