Barış Kınası Yakın Analar! Savaşları Yakalım!
Kuru temenniler, olumluya evrilmeyi beraberinde getirmeye yetmiyor.
Kuru temenniler, olumluya evrilmeyi beraberinde getirmeye yetmiyor.
“Yazar” deyince aklıma gelir Burgazada’lı Sait Faik Abasıyanık...[2]
Boşuna değil elbette…
Gülen Erdal’ın 1954 tarihli ‘İzlerimiz’ dergisinde yaptığı son söyleşisinde kendini şöyle anlatır O: “Balık tutmak, kahvede oturmak, yanımda çok sevdiğim köpeğim, insan tanımak, Beyoğlu’nda bir aşağı bir yukarı dolaşmak, arada bir içmek, hikâye yazmak, velhasıl hiçbir şeye bağlanmadan avare gezmek bütün gün. İşte ben böyle hayattan zevk alırım, buna yaşamak derim.”[3]
Cingöz’ün havlamasıyla uyandım. Yataktan çıkmak istemiyordum ama gözüm saate ilişince iğne yemiş gibi fırladım.
“Geç kalıyoruuuuum!” diye bağırdım.
Annem kinayeli bir ses tonuyla mutfaktan yanıt verdi.
“Neden acaba?”
Biliyorum, geç yattığım için uyanamamıştım. Hemen çıkmazsam ders ziline yetişemeyecektim.Annemin sesi bu kez buyurgan çıkmıştı.
“Kahvaltı etmeden okula gidilmez.”
her türlü hileyi kullanıp diğerlerine savaş açarak, egemenliği altına almaktan hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir.
durumunu görmeyenin
o dünya üzerine yazacak
hemen hiçbir şeyi yoktur.” [1]
Saint Just’ün, “Ahlâk, zorbalardan daha güçlüdür,” ifadesindeki eylemdir yazmak; iki Kemal’in öğrettiği üzere…
Çünkü hakkını vererek yazmak, başkaldırmaktır; Doris Lessing, “Edebiyat, sahip olduğumuz en iyi öteki gözü elde etme; kendimizi kendimizden koparak görme yollarından biri,” diye…
Kopsun, seni bir hak diye alkışlayan eller!”[1]
Ruşen Eşref’in, “O, toplumdaki bütün titreşimleri gece gündüz uyumadan izleyen bir tür sismograf gibiydi,” diye betimlediği özgürlük ozanıydı.
“İstibdat”a karşı hürriyet mücadelesinde “O bir hülya, olsun ben o hülyaya da bin canla inandım,” diyen bir kararlılıktı.
Hâlit Ziya Uşaklıgil’in, “Elleri para saymak için değil, kalem tutmak için yaratılmıştı,”[2] cümlesiyle özetlenebilirdi şairin yaşamı.
Gidiyoruz.”[1]
Sanat, insan(lık) imgelem gücünü doğrudan etkileyip; düşünce ve dil dünyasının belirlenmesinde derin izler bırakan eylemdir; sanatın dönüştürücü gücü, insan(lık)a estetik algı/duruş ile vicdan katar.
Tam ta bu kapsamda insan(lık)ın beynine, yüreğine seslenip, onda yeni heyecanlar, umutlar, düşler yaratıp/ uyandırır edebiyat da…
her zaman başında gelmiştir.”[1]
Albert Camus’nün, “Nerede varsa, orada umut vardır”; Murathan Mungan’ın, “Aşkın en büyük sığınağıdır,” diye tarif ettikleri edebiyatın -“sihirli”- gücüne inanlardanım.
başka insanların ağzında değil,
kendi vicdanlarındadır.”[1]
Albert Camus’nün, “Umudun kalmadığı yerde, bizlere umudu yeşertmek düşer,” ifadesine kulak verirce gibi, gelecek umudunu yeşertenlerdendi Orhan Kemal…