Bir hata bin emeği götürür

Sibel Karakız kullanıcısının resmi
1989 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye gelen serbest göçmenlerin arasında yeni evli bir çift olan Sabahattin Bey ve Hasibe Hanım da bulunmaktaydı. O dönemde göç edenlerin büyük bir bölümü daha önce Türkiye’ye göç eden akraba veya komşularının yoğun olduğu bölgelere kendi imkânları ile yerleştiler.

1989 yılında Bulgaristan’dan Türkiye’ye gelen serbest göçmenlerin arasında yeni evli bir çift olan Sabahattin Bey ve Hasibe Hanım da bulunmaktaydı. O dönemde göç edenlerin büyük bir bölümü daha önce Türkiye’ye göç eden akraba veya komşularının yoğun olduğu bölgelere kendi imkânları ile yerleştiler. Sabahattin ve Hasibe Bursa'ya yerleştiler. Akrabalarının desteği ve yanlarında getirdikleri bir miktar nakitle küçük bir ev kiraladılar.

Her ikisi de üniversite mezunu. Akrabalarının desteği, kendi çabaları ve tahsillerinin verdiği avantajdan da yararlanarak kısa sürede iyi bir iş sahibi oldular.  İlk işleri kendilerine bir arsa alıp küçük bir ev yapmak oldu. Ardından ikinci el bir araba satın aldılar. Bazı günler Sabahattin, bazı günler ise Hasibe arabayı kullanıyordu. Hafta sonları da pikniğe gidiyorlardı.

Bu arada bir kız bir da oğlan çocukları oldu. Tüm çabaları çocuklarını okutmak ve onları iyi bir meslek sahibi etmekti.  Yıllar geçiyordu. Tüm kazançlarını çocuklarının eğitimine harcamaktan çekinmiyorlar, en iyi okullar, en iyi dershaneler ve en iyi hocaları tutarak özel dersler aldırıyorlardı. Böylece isteseler de başka bir yatırım yapamıyorlardı. Çocukları anne babalarının emeklerini karşılıksız koymayıp, eğitimlerini başarıyla devam ettirip üniversiteyi bitirip iyi bir iş sahibi oldular. Sonra da evlendiler. Anne ve babalarına artık bir yükleri kalmamıştı.

Sabahattin bir gün eşini karşısına alıp, "Ne dersin hanım, artık emekliliği düşünsek mi?" dedi.

Karısı da çalışmaktan yorulmuştu. Hafiften gülümsedi. Beklediği iyi bir haber almışçasına rahatladı, kollarını iki yana açtı.

"Bu konuyu uzun zamandır düşünüyordum ama bir türlü karar verip sana fikrimi açmamıştım." dedi ve sözlerine devam etti:

" Evimiz var, ayağımızı yerden kesen bir de arabamız. Emekli olup ikramiyemizle bizi mutlu edecek bir şeyler yapalım. Maaşlarımız ikimizi geçindirir."

Birkaç ay sonra emeklilik dilekçelerini verdiler ve yasal işlemler bitince de ikramiyelerini alıp aynı bankaya yatırdılar. İyi para almışlardı. Bu arada da ikramiyeyle ne yapacaklarını çoktan planlamışlardı. Her ikisinin de hayalinde güzel bir araba sahibi olmak vardı. Araba galerilerini dolaşmaya başladılar. Ellerindeki eski arabayı da çıkardılar. Sabahattin 2000 motor siyah, Hasibe ise kırmızı küçük bir bayan arabası satın aldı. Kasko ve sigorta işlemlerini yaptırdılar öncelikle. Yollarda binbir türlü kaza, bela vardı. Kendilerini garantiye aldılar böylece. Artık her yere kendi arabalarıyla gidiyorlardı. Ve her ikisi de hayatından memnundu.

Bir gün bir akrabası bir düğün davetiyesi getirip Hasibe Hanıma verdi. "Düğüne mutlaka bekliyoruz…" dedi.

"Tabii ki geliriz, şimdiden hayırlı olsun."

Düğüne Hasibe Hanım ve Sabahattin Bey büyük arabayla gitmeye karar verdiler. Oraya vardıklarında yakın akrabalarının da bulunduğu bir masaya oturdular. Düğünde yemekli ve içkiliydi.  Sabahattin Bey yiyor, içtikçe içiyordu. Hasibe Hanım bunu kendine dert etmedi. Nasıl olsa kendisi içmiyordu. Dönüşte arabayı kendisi kullanırdı. Ama öyle olmadı. Düğün bitip de gidecekken, Sabahattin Beyin inadı tuttu. Şoför koltuğuna geçti.

"Derhal kalk direksiyondan, sarhoşsun. Bu durumda araba kullanamazsın!" diye çıkıştı Hasibe. İçkinin de etkisiyle Sabahattin Bey karısını dinlemedi bile.

"Bineceksen bin, yoksa seni burada, bir başına bırakır giderim!" diye bir de tehdit etti karısını.

"Olmaz, derhal in oradan!”

Etrafta düğünden çıkan birileri onların tartışmasına tanık oldular. Hasibe Hanım utandı ve eşinin yanına oturup o şekilde yola koyuldular. Kendi kendine, 'nasıl olsa yolda ikna edip, direksiyona ben geçerim' diye geçiriyordu aklından. Çevredeki insanlara daha çok rezil olmak istemiyordu.

Gecenin geç vaktiydi. Yolda Hasebi Hanım ne kadar dil döktüyse de kocasına söz geçiremedi. Trafik yoğundu. Karşıdan gelen ışıklar gözlerini alıyordu. Araba bir sağa bir sola yalpalıyordu. Birkaç kilometre gittiler kazasız belasız. Ama Hasibe Hanımın yüreği ağzında, yolu kolluyor, bir yandan da eşini sakinleştirmeye çalışıyordu. Derken, yokuş aşağı hızla gelen bir kamyonla burun buruna geldiler. Her ne kadar Hasibe Hanım el frenine asıldıysa da kaza yapmaktan kurtulamadılar.

Her ikisi de bir hastanede gözlerini açtılar. Aynı odaya alınmışlardı. Olup biteni hatırlamaya çalışıyorlardı. Elleri, kolları sarıklar içinde birbirlerine baktılar bir süre şaşkın şaşkın. Bu arada doktor geldi odaya.

" Mucize eseri hayattasınız.” dedi,  “Bir süre daha misafirimiz olacaksınız. Geçmiş olsun."

“Arabamız?” dedi Sabahattin Bey.

“Ne yazık ki arabanız tamamıyla yanmış.”

"Neyse biz kurtulduk ya, arabanın parasını da kaskodan alırız" dedi karısına Sabahattin Bey, kendilerini teselli edercesine.

Hastaneden taburcu oldular. Ama alkollü araç kullanmaktan dolayı, sağlık sigortaları hastane masraflarını karşılamıyordu. Şok olmuşlardı. Eve geldiklerinde hastane masraflarını nasıl karşılarız acaba diye derin derin düşünürken, kendilerince bir çözüm buldular. Arabanın kaskosundan alacakları para oraya yeterdi. Sigortayı aradı Sabahattin Bey. Telefonu kapattığında rengi kaçmıştı. Başını kaldırıp da karısının yüzüne bakamıyordu. Sonra zor bela mırıldanarak:

"Alkolden dolayı kasko, kazanın zararını ödemiyormuş!" diyebildi.

Çareleri kalmamıştı. Diğer arabayı satıp hastane masraflarını ödemek isteseler de, o da yetmedi. Bankadan kredi aldılar. Her ay maaşlarının büyük bir bölümü banka kredisine kesiliyordu. Geriye artan parayla ise karınlarını zor bela doyuruyorlardı. Ellerinde bir tek evleri kalmıştı. Geri kalan ömürlerinin rahat geçmesi çocuklarının insafına kalacaktı belki de.

 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...