Kimim ben?

Sırrı Ayhan kullanıcısının resmi
Nemrut Dağı’nın eteğinde göreceli demokrasiyle birlikte göbeği kesilmiş. 1968’de alfabeyi öğrenmiş, babası ilkokuldan fazlasına izin vermeyince sıvışıp İstanbul’a okumaya gitmiş…

Ailesi, okula gitmeyip oğullarının kasapta deri yüzdüğünü öğrenmiş.

1977’de Taksim Meydanı’nındaki katliama tanık olunca memlekete kaçıp canını kurtarmış…

Görüp duyduklarını sınav kağıtlarına yazınca, lisede okumaya hak kazanmış.

Yüksek sesle” Hene péş/ Herne péş” (İlerleyin, ilerleyin) diye bağırıp bazılarının rahatını kaçırınca zindana atılmış. Askeri Cunta gelmeden paçayı sıyırmış. Orada burada “Paşalar Amerikan çocuğu” diye bildiri dağıtırken paçayı kaptırmış. Ondan hoşlandıklarından “Beyaz Saray’da misafir etmişler. İsmi gibi sırrını vermeyince Pirin Palas’a postalamışlar.

Doksan dokuz gün sonra kırklık tığ gibi evin zindanına atılmış. “Canbek Sarayı’nda anasının çaldığı kavurma, pekmez ve balla beslenerek yaşamakta ayak diretmiş. “Seksenin paşaları “tarafından elimizde ölmesin, diye paşa gibi dışarı atılmış. “Canbek Kümesinde anasının denetiminde bastığ ve torak ile beslenip toklu gibi azmış. Çeşme başında bir köylü güzeli, yeşil gözlerine vurulunca samanlık seyran olur diyerek terkine alıp kaçırmış.

Yerleştiği memlekette domates, patates, soğan satarken keşfedilip sağırların türkü öğreteni olmuş. Bir eli yağda, bir eli balda yaşayıp giderken, nüfus patlamasına katkıda bulunup kelle sayısı beşe çıkarmış. Rahatlık batınca, deliliği tutunca sırça sarayını tekmeleyip bilinmez denizlere yelken açmış. Gemi alabora olunca girdiği bitkisel yaşamdan gözlerini Dom Kilisesi’nin önünde açmış. Kasap olduğunu hatırlayınca pazar payını kapıp paçayı düzeltmiş. Dilin önemini anlayınca dil öğrenip anasına tercümanlık yapmak için Strasburg’da derde derman aramış.

Kafasına yatmayınca boynu bükük geri dönmüş. Eşeğine semer yapmaya uğraşırken parmağını kesmiş. Kimse parmağına işemeyince taksiye atlayıp doktora gitmiş. Taksi sefasını unutamayınca araba sürmeyi Kafasına koymuş. Becerince tomofile binip Japonlara hizmet etmiş. Japonlar “here were / git gel’den anlayınca çok zengin olmuş.

Zengin olunca mağarasına çekilip ‘Nasıl kıllandım?” diye yaşadıklarını tavşan kanı ile domuz derilerine yazmış.

Yazdıkları millet tarafından kapışılınca, iş çığırından çıkmış. Yalaka ya da resimli medyanın desteğiyle gece, gündüz her yerde dinlenir olmuş.

Karga gibi sesiyle millete “illallah” dedirtmiş. İlgiyi tersinden okuyunca Holovood’a gitçem diye tutturmuş. Uzaklara gideceğini duyan anası, kendini yerlere atıp “Gitme, hasta olurum!” demiş.  Gülistan anası üzülmesin diye gitmekten vazgeçmiş.

Şimdi Düsseldorf’ta yaşamakta ayak diretiyormuş.

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...
Girit Leblebisi
  Ben vakitlice davranmış, gün batımını da izlemek için kahvelerin gürültüsünden uzakça bir bankı gözüme kestirip oturmuştum. Bir süre sonra,...