Tutsak Mesut Deniz'den Bir Öykü

Görülmüştür kullanıcısının resmi
Minik Ellerimde Tabanca

Babamın Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesinde yattığı dönem ben daha üç yaşımdaymışım. Şimdi o günlerle ilgili, hayal meyal Samsunlu bir komşumuzun kamyonetinin arkasına ailecek doluşup babamı ziyarete gittiğimizi hatırlıyorum. Hastane bahçesinde babamın sakalını yanaklarıma batıra batıra sarılışı, büyük kardeşlerimden Deniz’in orada bir söğüt dalından çakısıyla bir düdük yapıp bana verişi silinmemiş hafızamdan. 

Sonrasındaki yıllar köye gittiğimizde bazı çocukların benle “delinin oğlu” diye dalga geçişleri de. Belki o yüzden köyde akraba çocukları ve yakın komşu çocukları dışında konuştuğum çocuk olmazdı pek.

İlkokul yıllarımda anneme babamın hastanede neden yattığını sormuştum. Annem bana, o dönem babamın Vize’de panayır kurulduğu günlerde, panayırda kuzu kesip çevirme yaparak sattığını, o yıl bir müşterinin yiyip içip parasını ödemediği gibi bir de babama dayılandığını, babam da sinirlenip adamı bıçakladığını anlattı. Sonrasında karakol, mahkeme ve hâkimin babamı hastaneye gönderdiğine ilişkindi annemin anlattığı hikâye. Ben de birkaç yıl öncesine kadar öyle bildim.

Ankara – Sincan’daki yaklaşık on beş senelik tutsaklığımdan sonra Tekirdağ’a getirileli üç yıla yakın oluyor. Burada kendilerine yakın olduğumdan en büyük iki kardeşim daha sık geliyorlar ziyaretime. Ablam ben dört yaşımda iken, abimse altı yaşımda iken evlenip evden ayrılmışlardı. Ziyaretime sık geldikleri bu süreçteki karşılıklı sohbetlerimiz belki de dışarıda olduğum süreçtekileri geçti. Bu sohbetlerimizden birinde, yukarıda anlattığım babamın olayının annemin bana anlattığı gibi olmadığını öğrendim. Babam bizim köyde, bizim avluda ahırın önünde, bizim köylü birini bıçaklamış. Nedeni konusundaysa ablam ve abim tamamen birbirinden farklı şeyler anlatıyor. Babam mahkemede hâkimin “Neden yaptın?” sorusuna “bana ne sorarsın be, git ona sor!” diye yanıt vermiş, sonrasında kimseye bir neden anlatmamış. Herhalde ondan, olayın nedenine ilişkin herkes bir şeyler kurmuş. Ama sanırım herkes babamın hastaneye gönderilmesi gerektiği konusunda hâkim ile hemfikirdir.

Abim ve ablamdan olayın böyle olduğunu öğrenince şaşırdım. ‘Acaba annem neden bana farklı hikâye uydurdu?’ diye düşündüm. Sanırım köyde bıçaklanan kişinin yakınlarına gereksiz düşmanlık beslememi önlemek isteyerek böyle bir şey yaptı.

O zamanlarla ilgili bu sohbetler, sonrasında hücremde o zamanlarla ilgili olarak hafızamı yoklamama neden oldu. Öyle fazla bir şey yok hafızamda kalan. Bir yukarıda anlattığım hastane bahçesindeki görüntüler var, bir de köydeki bıçaklama olayının ve babamın Bakırköy’e getirilişi haberinin Yenibosna’daki evimize getirildiği günle ilgili anılar. Aşağıda anlatacaklarım haberin eve geldiği gün yaşadıklarımla ilgilidir.

Köyden gelen Fehmiye teyzem kapıyı çaldığında evde sadece annem ve ben vardık. Meraklı bakışlarımın üzerinde olduğu teyzem hızla eve girdi, annemle karşılıklı oturdular ve anneme bir şeyler anlatmaya başladı.  Annem ağlamaya başladığında odanın ortasında onlara bakıyordum. Annemin o halini görür görmez bacaklarımdaki güç tükendi, kıç üstü yere düştüm ve ben de salya sümük ağlamaya başladım. Teyzemin anneme kızışı, annemin beni öyle görür görmez ağlamasını anında kesip beni kucaklayarak susturuşu halen hafızamda çok canlı… Sonrasında annem hazırlandı ve ikisi birlikte beni eve tek başıma bırakıp çıktılar. Çıkmadan önce annem bana bir şeyler anlattı. Konuştuklarından sadece “tamam mı” ları anlıyordum ve her “tamam mı” deyişinde “tamam” diye cevaplıyordum onu.

Sanırım evde ilk kez o gün tek başıma kaldım. Bu kez merakla eşyaları karıştırırken beni denetleyecek kimse yoktu. O gün karıştırdığım eşyalar içinde ilk kez keşfini yaptığım bir şey vardı. Babamın kasap dükkânı olduğu günlerden kalma çekmeceleri olan bir masanın en alt çekmecesinde minik bir tabanca buldum. Bilmiyorum öncesinde gittiğimiz komşu ya da akraba çocuklarında oyuncak tabanca görmüş müydüm ama en azından tabancayı abilerimin Texas – Tom Miks kitaplarından tanıyordum. Heyecanla tabancayı elime alıp o kitapların resimlerinde gördüğüm gibi ateşlemeye çalıştım. Minik parmaklarımın gücü tetiği çekmeye yetmiyordu. Tabanca bir elimde iken diğer elimin parmaklarıyla tetiği çekmeye çalıştım, beceremedim.  Bir sürü şekilde denedim, yapamadım bir türlü. Tetiği düşürüp tabancayı patlattığımda tabancanın sırtı yerde, namlusu suratıma bakar vaziyette ve iki elimin baş parmağı birlikte tetiğe basarken tüm vücudumla yüklenmiş durumdaydım. Patlama beni çok korkuttu. Kulaklarım çınlıyordu. Tabancayı yerine koyup başka şeylerle uğraşmaya başladım.

Bir ara zil çaldı. Evimiz tek katlı olmasına rağmen çok katlı binalar gibi demirden bir dış kapı, sonra bir koridor ve ahşap iç kapısı vardı. Zilin çalmasıyla hafif aralık olan iç kapıyı açıp dış kapıya koştum. Dış kapıyı açamadım. Tanıyamadığım dışarıdaki ses anlayamadığım bir şeyler söyledi. Ben de ona anlayamayacağı şekilde cevaplar verdim. Ne kadar sürdü bilmiyorum, sonrasında gitti. Eve girmek için iç kapıya yöneldiğimde iç kapının kapanmış olduğunu gördüm ve önünde beklemeye başladım. Beklerken aileden birileri gelene kadar kilimin üzerinde uyuyuvermişim.

O günden sonra belki altı, belki yedi yıl geçti. O zamanlar harçlığımı çıkarmak için ayakkabı boyacılığı yapardım ve müşteri bakmak için girdiğim kıraathanelerde bazen boşta gazete görürsem oturur kısa bir süre bakardım. İşte o habere bir kıraathanede gazete okurken denk geldim. Haberde “Evde yalnız bırakılan polis çocuğu babasının silahıyla kendisini vurdu ve öldü.” diye anlatıyordu. Haberi okur okumaz kendi yaşadıklarımı hatırladım ve “İyi ki o tabanca sadece fişek kapsülü patlatıp gürültü çıkarıyordu,” diyerek elimi alnıma götürdüm…

Mayıs 2019   

MESUT DENİZ

2 NO’LU F TİPİ CEZA İNFAZ KURUMU

TEKİRDAĞ

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...