ERCÜMENT BEY

Münevver Ongun kullanıcısının resmi
Çocuklarımız küçükken, hemen hemen her yaz Çubucak Orman Kampına gider, çadır kurardık. Ev hayatından çok farklı olan çadır yaşamına üç beş gün alışamazdım. Neyi nereye koyacağımı bilemez, en çok da yemek yaparken zorlanırdım. Daha sonraları ise yavaş yavaş kendime yeni bir düzen kurar, tatilin tadını çıkarmaya çalışırdım. Bu tatilin en güzel yanı ise yeşil ve maviyle iç içe olmamızdı. Bir diğer güzel yanı da orada kurulan yeni dostluklardı. Her yıl değişik ve ilginç komşularımız olur, evimize unutulmaz anılarla dönerdik.

 

Çocuklarımız küçükken, hemen hemen her yaz Çubucak Orman Kampına gider, çadır kurardık. Ev hayatından çok farklı olan çadır yaşamına üç beş gün alışamazdım. Neyi nereye koyacağımı bilemez, en çok da yemek yaparken zorlanırdım. Daha sonraları ise yavaş yavaş kendime yeni bir düzen kurar, tatilin tadını çıkarmaya çalışırdım. Bu tatilin en güzel yanı ise yeşil ve maviyle iç içe olmamızdı. Bir diğer güzel yanı da orada kurulan yeni dostluklardı. Her yıl değişik ve ilginç komşularımız olur, evimize unutulmaz anılarla dönerdik.
İlk çadır tatilimizde komşularımızdan biri Ankaralıydı. Kısa zamanda birbirimizi çok sevmiştik. Bize göre yaşlı olmalarına rağmen Abdi amca ve Muzaffer abla ile öylesine kaynaşmıştık ki, onlarsız geçen saatlerimiz sayılı idi. İkisi de son derece sevimli, tatlı, esprili insanlardı. Abdi amca her sabah erkenden alışverişe gider, gitmeden önce de “Çocuklar, alınacak bir şeyiniz var mı?”diye sormadan edemezdi.
Biz onlarla tanıştığımızda çadır yaşamında çok deneyimsizdik. Çoğu pratik bilgiyi onlardan öğreniyor, onların tecrübelerinden yararlanıyorduk. Abdi amcayla eşim çoğu zaman tavla oynarlardı. Abdi amca oyunu kazanmışsa çok keyiflenir, beyaz bıyıklarının altından kıs kıs güler, mutluluğunu bize de hissettirirdi. Kaybettiği zaman ise masum ve mahcup bir sevimlilikle sohbetlerine devam ederdi. Oğlum da onlarla olmaktan çok mutlu olur, Muzaffer ablanın hemen hemen her gün ona verdiği “şokella”lı ekmeklerin tadını çıkarırdı. Muzaffer ablaya ilk ısınmam annemin adaşı olmasıyla başlamıştı. Annemi erken yaşta kaybetmiş olmam ve onun sıcak, samimi davranışları bizi ona daha da yaklaştırdı. Her akşamüstü çaylarımızı demler, keyifle yudumlar,“Deniz kenarındaki evimizin bahçesindeyiz.” diye espriler yaparak anın tadını çıkarırdık. Hatta bir gün Abdi amca kendi çadırlarıyla bir başkasınınkini kıyaslarken “Ama bizim çadırın önü boydan boya cam.” deyince kahkahalarla gülmekten kendimizi alamamıştık.
Orada zaman zaman çayla birlikte helva ikramlarımız da olurdu. Muzaffer ablanın sütlü irmik helvasının tadı ise hala damağımdadır. Bizim çadırın diğer yanında oturan Ercüment Bey ve eşi Leyla Hanım da çoğu zaman bize katılırlardı. Ercüment Bey son derece kibar, saygılı, beyefendi bir insandı. Ama küçücük bir kusuru vardı; boğazına o kadar düşkündü ki, her sabah daha kahvaltıdan kalkmadan, eşine, öğlen veya akşam ne yemeği yapacağını sorardı. Obur bir insana benzemiyordu ama bir sonraki öğünde ne yiyeceğini düşünmeden de edemiyordu sanırım. Her sabah kahvaltıdan sonra sebzeliği ve pazar sepetini inceler, eksik bir malzeme olup olmadığını denetler, öğle ve akşam yemeğinin hayalini kurmaya başlardı şüphesiz. Eşinin bu boğaz düşkünlüğünden bıkmış olan Leyla Hanımın mutsuz hali yüzünden kolaylıkla seziliyordu. İnce zarif bir kadındı ama dünyasından bezmiş olduğu da pek belliydi. Ercüment Beyin yemekle ilgili ısrarlı soruları, bazı günler Leyla Hanım’ın sabrını taşırır, “Sen iğnesiz arısın. İğnesiz arıdan hiç farkın yok.” diye çıkışırdı çoğu zaman.
Ercüment Bey bir gün uzun zamandan beri arzu ettiği sütlü irmik helvası için “Malzemeleri ben alayım, ne olursun o güzel helvadan mahrum bırakma bizi.” diyerek Muzaffer ablayı ikna etmiş, ondan ertesi gün için söz almıştı. O gece rüyasında irmik helvası görmüştür muhtemelen.
Sonunda beklenen gün geldi... İkindi vakti hepimiz Ercüment Beylerin çadırının önünde toplandık. Ercüment Bey ocağın etrafında kısa adımlarla dolanıp duruyor, ağız tadıyla yiyeceği helvayı sabırsızlıkla bekliyordu. Bir süre sonra irmik helvasının dayanılmaz kokusu da etrafa yayılmaya başlamıştı ki uzak komşulardan bir hanım çıkageldi. Onların ana panodan almış oldukları elektrik hattından yararlanmak istediğini söyledi. Ercüment Bey bu işin yasal olmadığını ve kendisine yardımcı olamayacağını söyledi. Kadın yalvarır gibi konuşuyor, ricalarını artırıyor, ısrarlarına devam ediyordu. “Evet” cevabı almak için akmaz derelerden su getiriyordu sanki. Artık helvalar tabaklara konulmuş, sabırsızlıkla beklenen servis başlamıştı. Kadın rica ile sonuç alamayacığını anlayınca kabalaşmaya başladı. Kadın kabalaştıkça Ercüment Bey terliyor, kızarıyor, hiç çıkarmadığı kalın camlı gözlüklerinin üzerinden mavi gözleriyle sert sert bakıyor, kadını uzaklaştırıp eline tutuşturulan helvayı bir an önce yemek istiyordu. Onu uzaklaştırmayı başaramayınca hiç alışık olmadığımız sinirli bir yüz ifadesiyle yerinden hışımla kalktı;
“Git başımdan be kadın, ağız tadıyla bir helva yedirmedin. Senin . . . . . . . . . .. ” diyerek dakikalardır elinde tuttuğu helva tabağını masaya çarpmak üzere havaya kaldırmıştı ki son anda gözü helvaya takıldı. Hiddetle kaldırdığı tabağı yavaşça masaya koydu. Belki de hayatı boyunca bu kadar küfrü bir arada duymamış olan kadın ürkmüş bir vaziyette oradan uzaklaşırken, herkes şaşkınlık içinde kalmıştı.
Ne yazık ki günlerdir hayalini kurduğu irmik helvasını ağız tadıyla yiyemedi Ercüment Bey

 

Kategori: 

Bunları Okudunuz mu?

04/20/2024 - 16:37
03/31/2024 - 21:39
03/21/2024 - 04:53
01/14/2024 - 19:15

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...