Hayvan İle İnsanın Birbirinden Ayrılışı -1-

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Dünya, bitkiler, canlılar ve insanın birbirinden ayrışma tarihçesine geçmeden, ego güdülerinin iki emel elektrondan Artı - Eksi ya da Pozitif - Negatif dinamiklerle yüklü, çok yönlü hareket eden bir canlı olduğumuzu bilmemiz gerekir.

 
İnsandaki Negatif Elektron Yüklü Güdüsel Ego: Her zaman ilk önce harekete geçme özelliğine sahip, tehlikeli bir düşünce biçimidir. İnsanın bu yapısı, herhangi bir eğitime gerek kalmadan kendiliğinden hızlı ve hareketli olması, hayvani özünü tanımlar.
 
İnsandaki Pozitif Elektron Yüklü Güdüsel Ego: Daha sakin, eğitim, bilgi, birikim, tecrübe ve bilimsel disiplinle harekete geçen düşüncedir. İnsanın bu özelliği, felsefe denilen mantık ve aklın mevcut olduğu güdüdür. Tüm insanlar bu iki temel özellikten hangisinin esiri olarak hareket ettiğini ya da yaşadığını rahatlıkla ortaya koyabilir. Ancak kompleks denilen hastalık yüzünden, her kişi bu cesareti gösteremez.
 
İnsan ile hayvan arasında en ufak ortak özelliğin olmadığına inanan, milyarlarca insanın varlığını biliyoruz. Ancak bu yanlış ve aptalca kanaatin oluşmasında, demokrasi dışı maddiyatı tanrılaştıran feodalist ve kapitalist devlet yönetimlerinin eseri olduğunu da unutmamak gerekir. Çünkü sınırsız ve haksızca servete sahip olmak isteyen kişiler, bazen direkt devlet yönetimini ele geçirerek, bu tür akıl dışı anlayışları empoze ederler. Bazende devleti yönetenleri para, makam karşılığı satın alarak, bilimsel doğru bilgi ne varsa hepsini yozlaştırıp emellerine ulaşırlar. Dikkat edilirse çoğu devlet yönetimleri, sürekli topluma devletin kutsal olduğunu kavratırlar. Halbuki devletler; toplumların ortak aklının soyutlaşarak araçsallaştığı yapıyken kutsallaştırılması, negatif elektron yüklü hayvani güdüsel düşüncenin bir dışa vurumudur bu.
 
Para, Tanrı, devlet ve dinin kutsandığı toplumlarda, çoğu bilgiler çarpıtılarak öğretilirken doğru bilgi ve buluşları, yine egemen olan güçler doyumsuz tekçi canavar duyguları için kullanırlar. Toplumun çoğunluğu bunu bilemez veya anlayamaz. Bu yüzden hayvan ile insanın ortaklığını anlayacak zeka, bilgi ve düşünceden yoksun zavallılar durumunda yaşatılırlar. İnsanın geldiği bu noktada şunu rahatlıkla ifade edebiliriz ki, istisnaların dışında her icat edilen bilim, sanat, edebiyat ve teknik, sınırsız servet ve güce sahip olmak içindir. Dünya toplumlarının %95'inde insanlık tamamen yalan hikayeden ibarettir.
 
Gerçekten doğru, biyolojik pozitif elektron yüklü güdüler yükseltilse, canlı cansız tüm varlıkların ortak özlerinin, atom altı kuantsal biyolojik kimyasal parçacıklarla mevcut olduğu rahatlıkla anlaşılır. Ortak öze sahip olan tüm canlı cansız varlıklar, alt ve üst dinamik yapıyla birbirinden farklı şekil, duygu, koku, ses, renk, hareket vb. özelliklere sahip oldukları halde, birbirlerinden bağımsız ya da kopuk değiller. Hepsi hücresel yapılarında biyolojik kimyasal atomik ölçülerine göre farklılıklar kazanırken, direkt dolaylı birbirine bağlılıkları sürekli devam eder.
 
Bunun diyalektik materyalist felsefedeki tanımı; evren, doğa ve canlı cansız varlıkların birbirine bağlılıkları, sürekli değişim, zıtların mücadelesi ve zıtların birliği evrimselliğine dayanan dinamiksel gerçekliktir. Farklı şekillerde algıladığımız ve kavramsallaştırdığımız tüm canlı cansız madde veya varlıklar, direkt endirekt birbirleriyle bütünleşirken, aynı zamanda ayrışmayı da sürdürürler. Buna bilimsel felsefede sonsuz diyalektik dinamik yapısallık denir. Dinamiksel yapı çoğu varlıkların dış fiziksel özelliklerinde durmuş olsa bile, çekirdek özlerinde hareketini devam ettirirler. İşte diyalektik tarihi materyalist düşünce, var oluşundan günümüze kadar doğa, bitki, canlılar ve insanın, böyle bir ortak gerçekliğini hep anlatmaya çalıştı.
 
Şu nokta akıldan çıkarılmamalıdır; evren, dünya, doğa, canlı, cansız varlıklarda devam eden sonsuz sürekli dönüşümsel dinamik, kendi içerisinde bazı hücreleri yok ederken kendisini yenilemeyi sürdürüp, aynı zamanda yeni kimyasal canlı hücreleri de var eder. Varlıkların alt ve üst dinamik yapısı, sahip olduğu atomik parçacıkların özelliklerine göre değişip dönüşürler. Bunları dışarıdan bakarak anlamak çoğu zaman mümkün değil. Anlamanın tek yolu, özel bilimsel laboratuvar ortamıdır. Her maddenin özelliklerine göre, bazı atomik parçacıklar uzun süre hareketsiz uykuda kalsa da, daha sonra yeniden canlanabilme yeteneklerinin mevcut olduğunu da bilmek durumundayız.
 
Doğa, bitki ve canlı cansız varlıkların yok oluşu ile var oluşları doğal kendi özgünlüğünde gerçekleştiğinde, doğa ve canlılar için hiçbir sorun teşkil etmez. Dışarıdan yapay ya da kasıtlı, bilinçsiz her türlü müdahale, atom parçacıkları da dahil doğanın dengesini bozacağından, böyle bir durum tüm varlıkların sonu demektir. Aklı başında olan hiçbir insan doğaya ve doğal yaşama müdahaleyi istemez, istememelidir de. Bugün çevreci (Greenpeace) aktivistler, bazı bilim insanları ve demokrat kesimlerin karınca, bitki, kuşlar, solucanlar ve diğer tüm canlı varlıkların doğal şekilde korunmasını istemeleri, insanlığın geleceği içindir. Bunların ölümü demek insanlığın ölmesi demektir. Demek ki, sözde insanlığın huzuru için tanrısal vb. kutsallık yerine, insanlığın gerçek atası olan canlılar ve doğayı korumak, en büyük somut değerdir. Tüm bu diyalektik bağlılık, insanların bitki ve hayvanlarla akraba olduğunun bilimsel kanıtıdır. Özet belirlemeden hareketle, madde, hayvan ve insanın hem ortak yapısını hem de birbirinden ayrılarak nasıl farklılaştığının tarihçesi şu diyalektik aşamalarla gerçekleştiğini görüyoruz.
 
Doğa, Madde, Hayvan ve İnsanın Ortaklığı: Bilindiği üzere dünyadaki tüm canlı cansız varlıkların ortak temel taşları, kuantsal alt parçacıklar olan proton, nötron ve elektron gibi atomlardan oluşur. Hepsi birer canlı kimyasal dinamik güç olarak itme, çekme, değişim, dönüşüm, etkileşim içerisindedirler. Önce alt çekirdek yapısını oluştururlar. Özetlenen aşama tamamlanır tamamlanmaz, canlı cansız varlıklar ilk hücresel şekillerini aldıktan sonra, üst yapıda mutasyon, popülasyon, evrim ve seleksiyonlarla karakterize oluşa doğru evrilirler. Böylece her varlık renk, şekil, fizik, ses, koku, hareket, canlılık, cansızlık, statik, dinamik, duygu çeşitlenmesiyle birbirini desteklerken, aynı zamanda farklılaşırlar da. Bu aşamaya kadar hiçbir canlının özel yapısal forumundan bahsedilemez. Çünkü her şey yeni şekillenmekte. Materyalizmde; maddenin diyalektik evrimi denilirken buna, Metafizikçiler bu gerçekliği reddedip Tanrı demişlerdir.
 
İnsanlar azıcık mantığını kullanabilse, Tanrı denilen hayal ürününün atomik parçacıklar olduğunu rahatlıkla anlayacaklar. İnsanın bu doğal maddesel ve hayvani ortak yapısı, insan için bir ayıp, eksiklik olmadığı gibi, tam tersine gerçek özüdür. Bu ortak tarihsel aşamalarla insan önce insanileşirken, daha sonra neden canavarlaştığını anlayabilmek için şu basit yöntem yeterlidir. Genel kültürel açıdan felsefe, tarih, coğrafya, biyoloji ve birazcık fizik bilmek kendimizi daha iyi tanımamıza yardımcı olmakta. İnsan bu bilinçle diğer varlıklar içerisinde evrimsel değişimini tamamladıktan sonra, ikili düzenle olumlu ve olumsuz karakterle yaşarken, yeniden insani özelliğini her gün zayıflatıp, mekaniksel robotlara dönüştüğünün bilincinde olması, soyunun devamı içinde ciddi bir kaynaktır.
 
Evren başta olmak üzere dünya ve doğadaki tüm canlı cansız varlıklar, kuantsal atomik parçacıklardaki alt ve üst dinamik yapısal oluşumlarla 14.5 milyar yılda tamamlandığı belirtilir. Bu tanımlama evren ve doğanın yalnızca şekil, özellik ve etkilerinin genel çerçevesidir. Yoksa doğa ve varlıklardaki atomik hücresel değişimler son bulmadığı gibi, her varlık kendi doğallığı içerisinde dinamik sürekliliğini devam ettirmekte. Bu deşim ve dönüşümle birlikte, dünyanın canlı varlıkların yaşayabileceği konuma gelme zamanı ise, 5 milyar yıllık evrimsellikte ancak gerçeklemiştir.
 
Canlı varlıklar dünyaya tamamen uyum sağladıktan sonra, 65 milyon yıl içerisinde üst dinamik yapılarında birbirlerinden ayrışmaya başlamışlardır. Bu dönemin ince ayrıntısına girmeden, memeli hayvanlar içerisinde insanın yakın atası Hominidlerin Maymunlardan, Homo Hubilasın Homindilerden, Homo Erektus'un Homo Hubilas'dan Homo Sapiens'in Homo Erektus ve diğerlerinden ayrılışlarının temeli şu dinamiklere dayanır.
 
Maymunların fizik ve hücre yapılarında mutasyon, popülasyon ve evrimsellik ilk önce başlamış olsa bile, en belirgin değişim dönüşüm, isimleri sıralanan memelilerin “Beyin yapısı ve içerisindeki hücrelerin çoğalarak aktifleşmesiyle gerçekleşmiştir”.Tanrı ve dine tapanların ifade ettikleri gibi, tanrı dünyayı, cansız ve canlı varlıkları altı günde yapıp yedinci günde dinlenmeye geçti hikayesi, tüm bilimsel kanıtlarla çürütülmüştür. Bu tanrısal deli saçmalığına en basit örnek, doğadaki en küçük bitkilerde dahil canlı türler ve insanın biyolojik olarak büyüyüp çoğalması, bir yılla başlayıp milyon yıllarda mümkündür. Tanrı bütün bunları altı günde yaptı diyenler aslında buna inanmıyorlar. Sadece maddi egoist çıkarlarını sürdürebilmek için kullandıkları bir oyundur.
 
Bilindiği gibi evren ve dünyanın oluşumu proton, nötron ve elektron gibi kimyasallarla hava, su, ateş, toprakla tamamlandıktan sonra, bitkiler meydana gelmiştir. Arkasından milyarlarca zaman içerisinde canlı türlerin ortaya çıktığı ve ayrıştıkları görülür. Bu aşamada insan denen varlıktan kimse bahsedemez, çünkü insana benzer en ufak evrimsel somutlaşma henüz görülmemekte. Günümüzdeki çoğu insan, kendisinin doğayla ve hayvanlarla bu kadar gerçek, somut ortak bağı ve özelliklerinin olduğunu bilmedikleri için, dogmatik soyut tanrı ve dini safsatalarla para denen maddenin kölesi olarak yaşamayı insanileşmişlik olarak biliyorlar. İleri ki sayfalarda her türlü imkan ve modernizme rağmen, insanın para uğruna nasıl canavarlaştığını, bilimsel kaynaklarla daha da somutlaştırılacak
 
KAYNAKLAR: 
İsmet  Gedik - Dom ve Toplum Facebook sayfası.
Yuval Noah  Hariri- Sapiens.
Prof. Dr. Lauann Brezendine- Erkek Beyni.
Prof. Dr. Lauann Brezendine- Kadın Beyni.
Rober E. Park- İnsanın Doğası.
Politzer- Felsefenin  Temel  İlkeleri.
 Alfred Adler- İnsanın  Doğası.
Karl  Marks- Kapital 1,2,3 Cilt.
Eugene Enriquez- Sürüden  Devlete.
David Eaglemenn- Beyin
Doğan Cüceloğlu- İnsanın Davranışı.
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...