Arap Olmayan Müslümanların Sosyal ve Psikolojik Yapılarına Genel Bakış

Cemal Zöngür kullanıcısının resmi
Öncelikle şunu baştan belirtmek gerekir. İslam bir din olmanın yanında, Arap toplumunun günlük yaşamlarını organize ettiği ekonomik, siyasi, ulusal, demografik yapılarını sürdürdükleri güncel, sıradan kültürleridir. İslam ve diğer dinlerdeki gerçeklik bu olduğu halde, kutsallık yüklenmesindeki esas amaç, insanların bunu en yüksek seviyede görüp kolayca başka kültür ve fikirlere yönelmesini önlemektir.

Diğer taraftan kendi dil ve kültürünü geliştiremeyip psikolojik sorunlarını çözemeyen kültür yoksunu birey ve toplumlarsa, söz konusu boşluğu daha çok anlayamadığı yabancı fikirlerle doldurmaya bayılırlar. Bu yüzden sonradan sahiplendikleri din vb. yapılar içerisinde yer edinip, değer görmek için o kültürün radikal savunucusu olarak ancak bunu başarabilmekteler. Kendi kültürünü doğru özümseyip gelişim yolunu açmış birey ve toplumlar, kolayca yabancısı oldukları din ve düşüncelerin fanatik, körü körüne radikal savunucusu olmazlar.
Dünyanın her yerinde birey ve toplumlar, yaşadıkları bölgenin iklim, üretim, kültürel, askeri, siyasal yapılarına göre, psikolojik karakter kazanırlar. Herhangi bir toplum dil, din kültür başta olmak üzere üretim, askeri ve siyasi yönetimini %80 öz dinamiklerine dayanarak belirlemişse, o toplumlar her zaman daha sağlam, gerçekçi psikolojik ruh yapısına sahip olurlar. Asırları alacak şekilde bir toplum sürekli birilerinin yönlendirmesi, diktesi ve aldatmasıyla yaşıyorsa, asla sağlam psikolojiye sahip olamazlar. Müslüman toplumlar birilerinin din, dil ve geleneklerini taklit ederek ya da kendisini onun bir parçası görerek yaşıyorsa, her şeyi yalan üzerine kurulmuş demektir. Bu yapı Arap olmayan Müslümanların hemen hemen hepsinde mevcuttur. Çünkü farklı dil, din, gelenek ve coğrafyaya sahip oldukları halde, öz değerlerini Arap İslam gelenek, din ve diline kurban etmeleri kendisini inkâr ederek yaşamaktır.
 
Öncelikle şunu baştan belirtmek gerekir. İslam bir din olmanın yanında, Arap toplumunun günlük yaşamlarını organize ettiği ekonomik, siyasi, ulusal, demografik yapılarını sürdürdükleri güncel, sıradan kültürleridir. İslam ve diğer dinlerdeki gerçeklik bu olduğu halde, kutsallık yüklenmesindeki esas amaç, insanların bunu en yüksek seviyede görüp kolayca başka kültür ve fikirlere yönelmesini önlemektir. Diğer taraftan kendi dil ve kültürünü geliştiremeyip psikolojik sorunlarını çözemeyen kültür yoksunu birey ve toplumlarsa, söz konusu boşluğu daha çok anlayamadığı yabancı fikirlerle doldurmaya bayılırlar. Bu yüzden sonradan sahiplendikleri din vb. yapılar içerisinde yer edinip, değer görmek için o kültürün radikal savunucusu olarak ancak bunu başarabilmekteler. Kendi kültürünü doğru özümseyip gelişim yolunu açmış birey ve toplumlar, kolayca yabancısı oldukları din ve düşüncelerin fanatik, körü körüne radikal savunucusu olmazlar.
 
Müslümanların çoğunluğunun Arap olmayan halklardan oluşması, söz konusu halkların kültürel, psikolojik yapılarını tartıştırmaya yetiyor. Yenilikçi düşünce ve kültürlerin farklı kişi ve toplumlar tarafından sahiplenilmesi, evrenselliğin bir gereğidir. Bu insanın sosyal yapısına da uygundur. Ancak İslam vb. dini yapılar etnik ve inanç ırkçılığı gibi faşizan bağnazlığa sahip olduklarından, buna dünyanın hiçbir yerinde evrensel olarak bakılamaz. O zaman Türk, Kürt, Pakistan, Bangladeş, Pers, Kafkas, Balkan, Afrika kökenli toplumların, kendi özlerinden uzak bu anormal psikolojik yapıya nasıl sahip olduklarını özetleyerek ortaya koymaya çalışalım. Dünyada kendi özünü %98 oranda inkâr ederek yaşayanların başında Türk ve Kürtler geliyor. Sonradan İslam’a sahiplenen toplumların Psikolojik ve sosyolojik yapılarına geçmeden, Arapları yakından tanımakta fayda var.
 
İslam; her yönüyle bir Arap düşüncesi ve kültürü olmakla birlikte, Araplar köken olarak Asuri ve İbranilerle ortak dil, inanç kültürüne sahip öz kardeş toplumlardır. Çoğu İslam din kuralları Yahudiliğin tıpa tıp aynısıdır. Eldeki mevcut kaynaklara göre Hz. Muhammed, Arapların 12. Aşireti Haşimiler sülalesindendir. Bu yüzden Hz. Muhammed'in tüm yaşamı boyunca, Arap toplumunun yüceltilmesi, Arap kültürünün değere binmesi için elinden gelen her şeyi yapmıştır. Ve bunda da büyük başarı sağladı.
 
Gelişmemiş çağdışı her toplum gibi, İslam’ın doğması ve Arapların ayrı bir topluluk olarak ortaya çıkmasında, kardeş oldukları Yahudi dininin mimarları İbraniler, Hıristiyanlığın mucitleri Asurilerin bir eseridir. Her iki kardeş toplum, Arapları aşırı derecede aşiretçi, bağnaz, paganist, ilkel geleneklere bağlılıkla suçlamanın yanında, ekonomik ve siyasal kavgalar sonucunda ortaya çıkardılar. Gerek öncesinde gerekse sonrasında Arapların çoğunluğu çöllerde göçer (Bedevi) şekilde yaşıyorlardı. Dünyanın her yerinde göçebe yaşayan toplumlar değişim, dönüşüm ve ilerlemeci yapıya ya hiç geçmezler ya da çok yavaş ve niteliksizdir. Özetleyerek ifade edilen gerçekler üzerinden, Hz. Muhammed öncülüğünde Arapların ulus topluluk olması, İslam ile gerçekleşmiştir. İslam’ın dışında Arapların dünyada gerçekleştirdikleri başka bir buluş ve icatları söz konusu değil. Araplar İslam din adıyla icat ettikleri sosyal, siyasal, ulusal her türlü aktivite ve kültürel yapılarındaki geriliklerden, en ufak rahatsızlık duymayan megaloman bir karaktere sahipler. Sosyolojik bu gerilik Araplar açısından hiçbir zaman sorun olarak görülmediği gibi kendilerini, dünyadaki en iyi din ve toplum gören radikal bağnazlığa sahipler. Her toplum psikolojik olarak kendi kültürünün daha gerçek olduğunu düşünerek, öz güven sağlamaya çalışsa da Arap olmayan Müslüman topluluklardaki anormallik, İslam adıyla Arap kültürünü yüceltmeleridir. Bunu şu şekilde daha net ifade edebiliriz. İslam demek Arap ve Kuran demektir, Kuran da İslam ve Arap demektir. Müslüman devletlerde uygulanan İslami kurallar, Kurandaki Ayetlere bakılarak gerçekleştirilir. İslam’daki gerçekler bundan ibaretken, iç içe yaşadığımız Türk, Kürt ve Perslerden örneklerle konuyu daha da netleştirebiliriz.
  
Türkler; sözde Türk sayılan Selçuklular ve Osmanlı’nın mantığına baktığımızda, kendi devlet ve İmparatorluklarını kurdukları halde, anadilleri Türkçeyi ve Şamanist dinlerini bırakıp, İslam diniyle birlikte Farsça ve Arapçaya dayanan kültürle, çağlar boyunca kimliksiz, kişiliksiz yaşadılar. Bu olay Türklüğe ve Türk kültürüne tarihteki en büyük ihanettir. Türk İslam Sentezcileri, bu anormalliği haklı çıkarmak için efendim o çağda Türkler göçebe gelişmemiş olduklarından, bölgenin gelişkin kültürünü sahiplenerek ancak devlet olma imkanına kavuştular. Devlet oldular da neyi başardılar? İslamiyet’in ortaya çıktığı tarihlerde Arapların %99’u, Türklerden daha geri ve ilkel koşullarda yaşadıkları halde, kendi dil ve inanç kültürlerini geliştirip, öz değerleriyle yaşamayı başaran önemli bir örnektir, bu Müslüman Türkler için. Ayrıca gerek geçmişte gerekse günümüzdeki sağcı dini ve ırkçı partilerin tümü, radikal İslamcıdır. Bazı dinci ve milliyetçi bireylerin dışında, Türk İslamcı siyasi yapılarda en ufak değişim dönüşüm görülmemektedir.
 
Kürtler; tarihte bölgenin en zengin kültürüne sahip toplum olmalarına rağmen, kendilerini değiştirip dönüştüremediler. O günde bugünde geleceğe sürekli aşiretçi, feodalist, makam ve güce tapınmaları neticesinde, ortak dil ve kültürden uzak kendi içlerinde bölünerek yaşadılar. Bir zamanlar Avrupa başta olmak üzere dünya, Kürt kültürüne ve inancına hayranlıkla bakıp örnekler alırken, Kürtler Arap İslam’ı kabul etmekle, kendi ayaklarına kurşun sıktılar. Neden Kürtler bu hataya düştüler şeklinde sorulacak olursa, dünya yüzünde insan düşüncesini kullanmaya başladığı günden itibaren, mevcut imkânlara göre bin, yüz veya on yıllar içerisinde ya gelişip dönüşürler veya dağılıp yok olmaya yüz tutarlar. Kürtler coğrafyalarının engebeli olmasıyla birlikte, hümanist kültürlerine gereğinden fazla güvenip, modernize etmekle ilgili eğitim ve siyasi politikaları hiçbir zaman önemsemediler. Gelenekçilik hâlâ çok etkindir. Sürekli aşiretçi kendi topraklarında göçebe yaşayıp, süreklilik taşıyan bir eğitime geçemdi Kürtler. Böylece M.S.500’lerden itibaren derin bir boşluğun içerisine düşen Kürtler, bu boşluğu İslam ile doldurmak en kolay yol olarak görüldü. Ve bölge halkları içerisinde Kürtler, Türklerden sonra öz değerlerini kendi elleriyle yok eden ikinci sırada yer alanlardır. İslam’ın yayılıp genişlemesinde Kürtler büyük bir etkiye sahipken, günümüzdeki HÜDA PAR, AKP ve MHP gibi radikal dinci ve ırkçı siyasi partilerden tutalım, dini cemaatlerin kadrolarının çoğunluğu Kürtlerden oluşmaktadır. Bu sayı azımsanmayacak kadar yüksek.
 
Persler; Babil geleneğinden gelen bölgenin en eski, yerleşik düzene, gelişkin eğitim ve zengin bir kültüre sahipler. Perslerin eğitim, edebi, tarım, ahlak ve genel kültürleri dünya ahlakının (Etik) anasıdır da aynı zamanda. Bugün dahi böyle bir özelliğe sahip oldukları halde, İslam’ın ortaya çıktığı dönemlerde aşırı derecede rehavete düşüp, makam, mevki peşinde koşmaları, İranlılara birçok şeyi kaybettirdi. M.S.600’lerden itibaren içerisine düştükleri boşluğu, Şii İslam’ı benimseyerek doldurmayı, maddi ve siyasal çıkarlarına en uygun yol olarak gördüler. Bu durum Perslerin birçok konuda gelişmelerini engellediği halde, anadil ve Zerdüştçü kültürlerini yaşatmayı tamamen terk etmiş değiller. Tarihsel bir örnek vermek gerekirse, Doğu ve Batı Roma İmparatorlukları döneminde, Durumu iyi olan Avrupalı aileler, çocuklarını Pers ve Sasani (İran) okullarına gönderirlerdi. Dikkat edilirse Persler İslam’a inandıkları halde, Hacca gitmez ve Hac inancını kabul etmeyen tek İslam toplumudur. Persler, Irak’ın Kerbela bölgesinde sonradan icat ettikleri toplanma yerini, Sünni İslam’a karşı siyasi politik bir alternatiften ibarettir. Orayı ziyaret eden herhangi bir Şii İslam adına hiçbir sevap kazanmaz. Persler eski ileri yapılarını İslam’dan sonra değişip dönüştüremeyince, bir ileri iki geri şekilde yaşamaktalar. İranlılar tüm olumsuzluklarına rağmen, Türk ve Kürtler kadar anadil ve eski ahlaki kültürlerini, Arap İslam’ın asimile etmesine meydan vermemekteler.
 
Diğer halklar; Kafkas, Balkan ve Afrika toplumlarıysa sürekli Bizans, Rus, İslam, Osmanlı ve Avrupa ülkelerinin kolonisi şeklinde yaşadıklarından, anadil de dahil hiçbir konuda gelişim gösteremediler. Türkiye Cumhuriyeti’ndeki gibi hem anadilleri sahte hem de ulusal kültürleri. Kendi özlerine dayanmayan yapaylığın yarattığı ulusal boşluğu, İslam ve Hıristiyanlıkla doldurmayı kolay yol olarak gördüler. Söz konusu Arap olmayan bu Müslüman toplumlar, özetlediğimiz nedenlerden kaynaklı daha radikal ve gerici İslam savunucularıdır.
 
Örnekleyerek ismini verdiğimiz Arap olmayan Müslüman toplumları sıraladığımız yapıya sokan nedenlerse, anadil ve kültürel yapıya ciddi, bilimsel değer biçen, siyasi irade ve liderliğe doğru düzgün sahip olmamaları. Devamında yerli üretime dayanan gerçekçi ekonomik plan ve politikalardan uzak, sürekli birilerinden beklemeleri. Aynı zamanda alışıla geldikleri eski geleneklerden vazgeçme gibi dinamik bir kültürden henüz çok uzak olmaları. Demokrasi ve çağdaşlığı sürekli birilerini taklit ederek yaşama anlayışı, ciddi olumsuz etkiye sahiptir. Söz konusu toplumlar İslamiyet adına göstermiş oldukları her türlü hizmet ve kararlılığı, kendi kültürel değerleri için göstermiş olsalardı, dünyanın sayılı halkları olurlardı. Maalesef Arap olmayan Müslüman toplumlar, İslam şeyhliği ve hacılığı için her şeylerini verecek derecede kendi gerçekliklerinden uzak, radikal şekilde İslam’ı savunmaları, derin psikolojik ve sosyolojik sorunlarla yaşadıklarının ispatıdır.
 
Cemal Zöngür
 
Kaynaklar:
Ali Şeriatı- Dinler Tarihi. Seçkin Yay.
İ. Zeki Eyüpoğlu- Tarikatlar ve Mezhepler Tarihi. Der Yay.
İhsan D. Dağı-Ortadoğu’da İslam ve Siyaset. Boyut Yay.
Kitabı Mukaddes Şirketi- Orhan Matbaacılık. 
E. Hamdi Yazır- Kur’an-ı Kerim ve Yüce İlmi Hali. Huzur Yay. 
Felicien Challeye-Dinler Tarihi. Varlık Yay.
Yaşar Nuri Öztürk- İslam’ı Anlamaya Doğru. Yeni Boyut Yay.
Charles Keiht Maisels- Uygarlığın Doğuşu. İmge Yay.
Willian M.  Mc Neil-Dünya Tarihi. İmge Yay.  
Alaeddin Şenel- İlkel Toplumdan Uygar Topluma. Birey Toplum Yay.
İlhan Arsel- Şeriat ve Kadın.İstanbul 1995.
Faik Bulut- Alisiz Alevilik. Doruk Yay.
Misea Eliade-Şamanizm. İmge Yay.
Sigmund Freud- Günlük Yaşamın Psikolojisi. Payel Yay.
Eugene Enriguez-Sürüden Devlete. Ayrıntı Yay.
Turan Dursun- Kuran Ansiklopedisi 8 Cilt.
Turan Dursun-Din Bu 1.2. Cilt. Kaynak Yay.
 

Kategori: 

Hapishane Edebiyatı

Ümüş Eylül Hapishane Dergisinin 51. Sayı...
Tekirdağ Cezaevi tutsaklarınca elle yazılıp mektuplarla dağıtılan Ümüş Eylül Kültür-Sanat dergisinin Nisan-Mayıs-Haziran 2024 tarihli 51. sayısı...
TEK KİŞİLİK HÜCREDE YAZILAN BİR ÖYKÜ: DE...
               Mahallenin kimi çocukları ondan hem korkar hem de onunla uğraşmaktan vazgeçmezdi kargalar...
Duvarları delen çizgiler
Balıkesir Burhaniye yakınlarında yaşayan arkadaşlara davet. 10 Aralık'ta Insan hakları haftasında, Burhaniye Yerel Demokrasi ve Insan Hakları Gündemi...

Konuk Yazarlar

"BİZ BAŞKA TÜRLÜ SEVERDİK BİRBİRİMİ...
Derken, Galata Yokuşu'nun oralarda, yeni kurulmuş bir ajansta iş buldum. Burada getir götür işlerine bakacak ve Tünel'den başlayıp, Levent'e...
Mivan’ın bakışı Bahri’nin ağıdı/ Uğur YI...
  Neyse bir ihtimal dedik, başladık isteklerimizi sıralamaya: “Bahri arkadaş sen kuzeninin çok güzel saat yaptığını…” daha sözümü bitirmeden, “...
Utanmak/ Sıdo için/ Sevda KURAN
  Fakiri, zengini, orta hallisi, Alevi’si, Sünni’si, Ermeni'si, hacısı, hocası, orospusu, delisi ve de pavyon kabadayıları, sarhoşlarıyla...